Lokman Hekim’in karanlıkta esnerken eli ağza götürmek olarak tarif ettiği ahlak, bu konuda yapılan en güzel tanımlardan birisini oluşturmaktadır. Ahlakın en belirgin özelliği özgür ortamda ortaya çıkmasıdır. Birini etkilemek için, birilerinden korktuğu için belirli güzel hasletler ortaya koyan adamın ahlaklı olduğunu iddia edemeyiz. Sağ ve sol omuzlarındaki Kirâmen ve Kâtiben meleklerinin korkusundan günah işlemeyen adam günahsız olabilir ama bu adamın ahlaklı olduğunu kimse iddia edemez.
Özgür ortamda, hiçbir baskı altında kalmadan, düşünerek hareket eden, eylem ve söylemi ile birliktelik oluşturan kişiler aynı zamanda ahlaklı kişilerdir. Ruhi kemâle erişen, düşünce ve yaşam dünyasını örtüştüren kişilerin davranışlarındaki tutarlılık onları daha özgür ve daha güvenilir kılar.
Birtakım dayatmalarla insanlara baskı yapılması ve insanların bu baskı altında belirli davranışları gerçekleştirmesi, toplumda ahlaksızlıkların, iki yüzlülüklerin oluşmasına neden olur.
Ahlak, ruha yerleşmiş güzelliğin hiçbir zorlama olmadan kişinin iradesi ile ortaya çıkmasıdır. İnsanların doğru davranması, içlerindeki fıtri güzellikle ters düşmeme durumlarını ortaya koymaları, karakterleri ile alakalıdır. Karakterimiz, içimizde var olan ve bizim bilgimiz dahilindeki duyguların eylemimizle de aynı olmasını gerekli kılmaktadır. Münafık veya günahkâr dediğimiz kavramlar, inanç ve eylem uyuşmazlığı neticesinde ortaya çıkmıştır ki bunun diğer adı şahsiyet, yani karakterdir.
Karakterimiz, bizim isteyerek ve sürekli olarak yaptığımız veya yapmadığımız eylemlerdir. Karakterimiz duyuşsal yönümüzün davranışa dönüşmüş hâlidir.
Dini duyguların, inançların, değerlerin davranışa dönüşme hâli karakterle ilgilidir. Bu durumda iradeli ve güvenilir bir nesil yetiştirebilmemiz, karakterli nesiller yetiştirmemize bağlıdır. Ortama ve döneme göre hareket eden kişilerin varlığı, karakterle ilgili bir sorunu yansıtmaktadır.
İnsanın adaletli, vicdanlı, haklının yanında olması hem yaradılışlarında var olan hem de çevresinden öğrendiği erdemli durumudur. Kişinin aldığı eğitim, fıtratında olan ile çevresinden öğrendiği güzelliği ve doğruluğu geliştirmiyor, onu uygulamaya koymuyorsa verilen eğitimde sıkıntı var demektir.
Ruh eğitimi ve iç zenginlik kavramları, bilgi ile birlikte bireyde ortaya çıkınca şahsiyetli (karakterli) nesiller ortaya çıkmaktadır. Fakat günümüzde okullarda ahlaki ve vicdani sorumluluk yeterince verilmeden sadece bilgi ile donatılmış bireyler yetiştirildiğinde ortaya teknik donanımlı canavarlar çıkmaktadır. Kişiler en iyi üniversiteden mezun olsalar, dini bilgileri en ince detayına kadar bilseler bile yolsuzluğa meyil etmektedirler. Burada sorun ahlak eğitimi ile ilgilidir.
Çünkü bireyin bir yanlışın günah olduğunu bilmesi onun bilgisiyle; yapıp yapmaması ise karakteri ile ilişkilidir. Bilgi ve eylemi örtüşmeyen nesillerin yetişmesi eğitimin sorunudur. Bu yüzden doktor olan bir kişinin organ mafyalığına, eğitimli bir kişinin yolsuzluğa bulaşması veya dindar görünümlü birinin haksızlık yapması, iktisat bilgisinin, tıbbi alanın ya da dinin sorununu değil, karakterin sorununu ortaya koymaktadır.
Suçlamaları tıp, iktisat bilgisi ve din üzerine değil, bireylere vermiş olduğumuz eğitime yoğunlaştırmalı, yapılan her hatada yanlış eğitimin, veremediğimiz ahlakın muhasebesini yapmalıyız.