Amaçları bizi her alanda yok etmekti. Savaşsız, kansız, sessiz, işimizi bitirmekti. Çağın savaşı artık böyleydi çünkü. Son yüzyılın en son seçeneğiydi tüfekle, bombayla, roketle savaşmak. Başarılı da olmadı değiller.
Önce bizi “biz” olmaktan çıkardılar, benliğimizi kimliğimizi çaldılar. Ruhumuzu kararttılar, beynimizi uyuşturdular. Kültürümüzü yozlaştırdılar, dilimizi küçümsediler. Dillerine mecbur bıraktılar. Yetmedi dinimizi eleştirdiler, başta gençlerimizi dinlerine çektiler. İmanımızı sorguladılar!
İnsanı insan yapandır inanç ve her işin başı da inanmaktır esasen. O yüzden “deist”liği yaygın hale getirdiler. İnanmaktan öte ateizmi bile “din” olarak gençlerimize kabul ettirdiler.
Sonra moda diye, özenti diye, bir hastalık çıkardılar. Bu moda sayesinde, ülkelerin ekonomisini bitirmek için sürekli ihtiyaç türettiler.
“Moda” ile hiç gidilmeyen yerleri içten içe sömürdüler. ”Marka” diye bir saplantı icat ettiler. Böylece özellikle gençleri daha kolay kendilerine bağladılar. Bireysel ekonomimizi içten içe böylece çökerttiler. Kaynaklarımızı, gelirlerimizi kendilerine bağladılar.
Gıdamızın genleriyle oynadılar, yiyeceklerimizi bozdular, yapay gıdayı keşfettiler. Her koşulda tüketime, yemeye, sürekli harcamaya odaklı bir toplum oluşturdular. Dünyanın dengesini bozdular. Bir tarafta insanlar açlıkla, ölümle boğuşurken, diğer tarafta insanları fazla toklukla obezite ile mücadele ettirdiler.
Önce sınırsız televizyon kanallarıyla evimize girdiler, sonra telefonla, internetle cebimize girdiler. Öyle yaptılar ki, bağımlılık derecesine getirdiler. İcat ettikleri telefonların bile kuyruklarında saatlerce beklettiler.
Hep böyle gidecek gibi inandırdılar, hazır hiç bitmeyecekmiş gibi aldandık. Kaynakların bile sonu gelmeyeceğine kandık. Bugün yaşanan savaştan da anlıyoruz ki, zenginlik sadece enerji kaynaklarına, gıda depolarına sahip olmakla da olmuyor.
Evet, savaş çoktan başladı. Çanakkale Savaşında ecdadı topla tüfekle yenemeyeceğini anlayan düşman, sadece savaşın seyrini, şeklini değiştirdi!
“Ekonomi”, “demokrasi”,”güç”, “barış” getirecekleri yerlere; aslında hep kan, gözyaşı, açlık, sefalet, savaş getirdiklerini içimizdekilere çok geç fark ettirdiler.
Hastalık türettiler, dünyaya ilaç sattılar. Aşı ile dünyayı yönetmeye çalıştılar. Aşılı aşısız diye insanları kategorize edip kısıtladılar. Rusya-Ukrayna savaşıyla asıl meselenin “güç” olduğunu, “ekonomi” olduğunu herkese gösterdiler.
Dünyayı saran virüsten sonra olacaklar aslında bilinmekteydi. Kıtlık, gıda krizi, enerji krizi, küresel mevsim değişikliği, iklim krizi, sıra dışı hava olayları, yapay mevsimsel felaketler ve getirdikleri, konuşulan birçok küresel felaket senaryoları biliniyordu.
Ayık olalım, uyanık olalım, kanmayalım, duyarlı olalım. Kaynaklarımızı iktisatlı ve ihtiyatlı kullanalım. Üretmeden tüketmeyelim. Artık bu savaş, ayakta kalma savaşı, hayatta kalma savaşıdır. Öncesinde virüsle hastalık, sonrasında bozuk ekonomiler, sürekli artan enflasyon da bunun göstergesidir. Bu savaşı her koşulda iyi olanlar, sabredenler, olayları doğru çözümleyenler kazanacaktır. Allah herkesin yar ve yardımcısı olsun.