Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın “Efendiler Yarın Cumhuriyeti İlan Ediyoruz” dediği günlerde,  memleketin hali böyleydi

Bugün 29 Ekim 2023.Bin bir emekle kurulan Türkiye Cumhuriyetinin 100. yılını kutluyoruz. Bu vesile ile biz de göz bebeğimiz olan Trabzon’un yüz yılı nasıl geçti onu görelim istiyoruz. Aslında iki buçuk yıldır devam eden Mazideki Trabzon adlı yazı dizimizde şehrimizin geçen yüzyıldaki ahvalini kalemimizin kuvveti ölçüsünde anlatmaya gayret ettik. Cumhuriyetimizin 100.yılını kutladığımız bu günde ise bir özet yapalım,nereden geldik,  nasıl geldik hatırlayalım istiyoruz.

ŞEHRİN SINIRLARI

Trabzon yüz sene önce bir ucu Çömlekçi, diğer ucu Kavakmeydan’da, güneyde Boztepe ve Erdoğdu (Tekfurçayır)  arasında yoğunlaşan yaklaşık 30.000 nüfustan oluşan bir şehirdi. Aslında 1. Dünya Savaşından önce 70.000 kişinin yaşadığı Trabzon’da savaş, muhacirlik, göçler, açlık, sefalet derken nüfus yarı yarıya inmişti.

Trabzon’un bugün en önemli mekânları o yıllarda mezarlıktı: Meydan’da; Belediye’nin arkasında Meydan Mezarlığı, Fatih Parkı’nın bulunduğu alan Taksim Mezarlığı, daha doğrusu Taksim Mezarlığının arsasıydı. Zira Rus işgalinde Rusların ilk tahrip ettikleri, servi ağaçlarını kesip mezar taşlarını yol inşaatlarında kullandıkları bu Müslüman mezarlığı, boş bir arsa haline gelmişti.Eski Doğum Hastanesi, şimdiki SGK Kurumunun olduğu alan, Avni Aker Stadyumu, Yavuz Selim Sahasının olduğu yerde mezarlıktı. Sonra Tiyatro Binasından Emniyet Müdürlüğüne kadar olan alan bütünüyle İmaret Mezarlığı idi.

BÜYÜK TRAVMA: RUS İŞGALİ

Cumhuriyetin ilanından beş yıl önceki Rus işgali nedeniyle Rum ve Ermenilerin evlerinden başka Trabzon’da yıkılmamış, yakılmamış veya yağma edilmemiş bir bina neredeysekalmamıştı. Cumhuriyetin ilanından evvel 11.215 adet olan bina sayısı Rus istilasında 7553’e inmişti. 

Muhacirliğe giden Trabzonluların üçte biri ancak dönebilmiş; açlık, yokluk ve hastalık geride kalanların gözlerinde fer, dizlerinde derman bırakmamıştı.

Şehirde o yıllarda biri Memleket Hastanesi diğeri kışla olarak kullanılan iki hastane, bir lise binası vardı. Ayrıca Uzunsokak, Kunduracılar ve Maraş caddesinden oluşan denize paralel üç cadde, Meydanı Şarki’de bir belediye binası, telgrafhane, Anadolu hanı, Yeşilyurt oteli, Şems oteli, Cihan Oteli binaları, eski Suluhan, Millet Bahçesi ve bir de sinema binası bulunuyordu.

PLANSIZ ŞEHİR

O yıllarda şehrin batısında Kabakmeydan’ı denilen bayram ve spor müsabakalarının yapıldığı bir meydan, Cumhuriyetin ilk yıllarında dailk kazmasını Atatürk’ün vurduğu Gazipaşa Caddesi vardı. Ancak bu cadde uzun yıllar tamamlanamadı. Bugün cıvıl cıvıl olanMoloz- Faroz sahilleri de o zamanlar ıssızdı. Ancak sahip çıkılmayan bir mimari yapı vardı. Şehrin İmar yapılanmasında ise bir plan yoktu, hiç de olmadı!

Koca şehirde bırakın her evi, her mahalleye ulaşan temiz bir içme suyu yoktu. Şehrin insanları temiz olmayan içme suları nedeniyle hasta, cılız ve benizleri solgundu. Sahil bölgelerinde akarsu kenarlarındaki insanların çoğu sıtmalı, çalışmaya dermanları yoktu.

BİR YERDEN BİR YERE GİTMEK ÖMÜR TÖRPÜSÜ

Cumhuriyetten önce Boztepe, ismiyle müsemma boz ve çıplak bir tepeydi. Soğuksu, çam ormanları içinde, tek tük zengin Rumlardan kalma konak ve evleriyle başka bir dünyaydı. Şehrin cadde ve sokakları denize küskün.Tabakhane ve Zağnos vadileri yüzyılın başlarında pırıl pırıl, yemyeşil ve rengârenk çiçeklerle bezenmiş bir vaha iken çok değil 20-30 sene sonra kötü bir hal almaya ve kanalizasyon mecrasına dönmeye hazırdı.

Şehrin en önemli alanları başta Meydan olmak üzere toprak zemindi! Yollar toz ve çamur deryasıydı. Şehrin en önemli seyahat aracı yük gemileriydi. Karayolu demeye layık yol arasan bulamazdın. Bir yerden bir yere gitmek ömür törpüsüydü. Yük gemilerinin depolarında ve güvertede koyunlarla birlikte, pislik içinde deniz yolculuklarına katlanmak zorundaydılar.Trabzon’dan Ankara’ya karayolu ile gitmek ise en az dört gündü. Trabzon Cumhuriyetten önce kışın kara yolu kapanan, deniz yolu da denizin usluluğuna bağlanan bir şehirdi. 

Nüfusun büyük bir bölümü köylerde yaşıyordu. Ancak onlar da fakirlik içindeydi. Arazi kıt, Trabzon’da üretilenler Trabzon’a ancak altı ay yetiyordu. Geri kalan zamanlarda gelsin gurbet yılları. Nitekim 1. Dünya Savaşından önce Trabzon’daki erkek nüfusunun neredeyse %40’ı Rusya’ya gider ve 7-8 ay çalışarak yurda dönerdi. Gelirken yanlarında para ve frengi hastalığı ile dönerlerdi!

Şehirde elektrik yoktu. Mesela 1922 yılında sadece sokaklar ve bazı gazino ile kahveler ancak aydınlatılırdı. Şehir içerisinde belediyenin çalıştırdığı toplu taşımacılık yoktu. Zaten Trabzon o yıllarda neydi ki otobüs, minibüs çalışsın. Bir ucundan diğer ucuna yürür giderdiniz.

Binlerce yıllık liman kentinde Cumhuriyetten evvel doğru dürüst bir liman yoktu. Büyük gemiler açıkta bekler, onlarca kayık, sandal, motor karadan gemiye ulaşır, yolcu ve yükler Herkül gibi güçlü hamalların sırtlarında iskeleye çıkartılırdı. Yollarda at arabaları, at fışkıları, insanları canından bezdiren çukurlar, tümsekler vardı… Nereye gitsen fakirlik, nereye baksan sefalet göze çarpardı. Cumhuriyetten önce Trabzon’un parlak günleri olmadı da değil. Çünkü bu şehir bir ticaret şehri idi. Ancak özellikle 1. Dünya savaşı ve Trabzon’un yaşadığı işgal ve ihanetler şehrin kolunu kanadını kırmıştı.

Ama onurlu insanlardık, başımız dikti. Zira ulusun başında büyük asker Gazi Mustafa Kemal Paşa vardı. Nasıl onun öncülüğünde işgallerden kurtulduysak, savaş meydanlarında düşmanı bozguna uğratıp denize döktüysek, yine onun öncülüğünde memleketi düze çıkaracaktık.

CUMHURİYETTEN SONRA

Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın “Efendiler yarın Cumhuriyeti ilan ediyoruz” dediği günlerde,  başta Trabzon olmak üzere memleketin hali pür melali böyleydi. İnsanoğlu konfora çok çabuk alışıyor. Mazideki Trabzon’dan anlatılan bu kareler bugün bize çok uzak. O yüzden geçmişi anlatıyoruz ki nereden nereye geldiğimiz ve nasıl geldiğimiz daha iyi anlaşılsın. Anlaşılsın ki kadir, kıymet daha iyi bilinsin. 

Sonra yeni ve genç Cumhuriyetle Trabzon’da kalkınma adına, şehircilik adına kıpırdanmalar başladı. Kıpırdanmalar diyoruz çünkü Cumhuriyetgenç, henüz o da fakir. Üstelik şehir asırlardır öyle ihmal edilmiş, öyle hırpalanmış ki kolay ayağa kalkacak gibi görünmüyordu. Önce enkazlar kaldırılmaya başlandı.

Yeni yapacağız ama ne yapacağımızı, nereye yapacağımızı, nasıl yapacağımızı bilmiyorduk. Dedik ya elimizde uyacağımız bir plan-proje yoktu. Kimin aklına ne geldiyse, imkânları ve gücü neye tekabül ediyorsa öyle yaptı.

Bugün ise bambaşka bir Türkiye ve bambaşka bir Trabzon’da Cumhuriyetin kazanımlarıyla birlikte yaşıyoruz. Yazı dizimizin bu bölümünde Cumhuriyetten sonra Trabzon’da yapılan önemli eser ve çalışmaları Trabzon Büyükşehir Belediyesi eski meclis arşivine dayanarak tarihsel sıraya göre sayfamızın imkânları ölçüsünde sıralamaya çalışacağız:

Bu günün son sözü olarak da, büyük bir önderlik göstererek Cumhuriyeti kuran, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere emeği geçen tüm kahramanlarımızı saygı ve minnetle andığımızı ifade ediyoruz.