Eğitim sistemi bir toplumun bütün bireylerini ilgilendiriyor. Herkes eğitim sistemine bir şekilde bağlıdır. Kiminin çocuğu, kiminin torunu bu sistemin içinde, kimi de toplumun geleceğini düşündüğü için eğitimle ilgilenmekte…

Eğitim, tarihin her döneminde insanoğlunun ilgisini çekmiş ve eğitim her zaman ve her yerde bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmıştır. Hiçbir zaman ve hiçbir toplum yoktur ki eğitime ilgi duymamış olsun. İnsanoğlunun yeryüzüne ilk çıkışında Allah, ilk insan olarak yarattığı Hz. Adem’i eğitmiş ve ona bütün bilgileri öğretmişti. Buna göre denilebilir ki eğitim Hz. Adem’le başlamış, kesintisiz olarak günümüze kadar gelmiştir.

Eğitim beşikten mezara kadar devam eden bir süreç olarak bilindiği halde, eğitim salt “okul” denilen kurumdaki bilgi alışverişi ile sınırlandırılmaktadır, ne yazık ki… Bu durum da eğitimin gerçek mahiyetinin gözardı edilmesine neden olmaktadır. Eğitimi salt okuldaki bilgileri ezberlemekten ibaret sayan bir eğitim sisteminin, insan yetiştirmede başarılı olmasını beklemek boşunadır. Bilgi güçtür ama bu bilginin ilgililer tarafından içselleştirilmesi onu güçlü kılar. Okulun bugün yaptığı şey, kendince kutsallaştırdığı bilgileri okul çağı gençlerine aktarmaktan ibaret olamaz. Öğretmenliğimin hizmet öncesi yılları olan 1970’li yıllarda hocalarımız bize ezberciliğin ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatıyorlardı; bugün biz de aynı şeyi anlatıyoruz. Burada aksayan bir şey yok mu? Devletin bütçesinin en çok payını ayırdığımız eğitim sisteminden elde ettiğimiz kazanım, acaba bütçenin ne kadarını telafi ediyor? Devletin bütçesinden eğitime büyük pay ayrılması ile sorunu çözdüğümüzü sanıyoruz; yanılıyoruz. Önemli olan eğitime ayırdığımız bütçeyi ne kadar etkili kullandığımızı gözden kaçırıyoruz. Eğitime para ayırmak önemli ama ayrılan bu parayı yerinde kullanmak daha önemlidir; bunu unutuyoruz. Sisteme ne kadar çok para ayırırsak o kadar iyi insan yetiştiririz gibi bir algı bütünüyle geçersizdir. İnsan yetiştirmek için hiç paranız olmazsa da olur. “İki gönül bir olursa samanlık seyran olur” atasözü, bu durumu veciz bir şekilde açıklıyor. Eğer sistemi işletirken işin içine gönlümüzü koyamıyorsak beklediğimiz insan tipini yetiştirmemiz güçleşecektir; nitekim güçleşmektedir. Lise mezunu bir gençle ilkokul mezunu bir genç “iyi insan” olmak bakımından farklılaşıyor mu? Okulda geçen süre, insan olma sürecine daha çok katkı yapıyor mu? Yapmıyor mu? Eğitim sistemi iyi insan ve iyi vatandaş yetiştirmede üstüne düşeni okul denilen kutsal(!) kurum marifetiyle yerine getirmeye çalışıyor. Ne kadar başarılı olduğu ortada.

O zaman soru şu: Eğitim sistemi ne işe yarar? Bilgi aktarmaya mı? İyi insan yetiştirmeye mi? İyi vatandaş yetiştirmeye mi? İyi insan yetiştirmeyen bir sistemin adına “insan yetiştirme düzeni” demek ne kadar doğru? Soruyu belki şöyle değiştirmek gerekir: Eğitim sistemi ne işe yaramalıdır? Öncelikle “iyi insan” ve “iyi vatandaş” yetiştirmeye yaramalıdır. Eğitim sistemi iyi insan yetiştirmeye yaramalıdır. İyi insan yetiştiremeyen eğitim sistemini yük olarak sırtımızda taşımaya değmez!.. Toplumdaki iyi insan davranışlarına uymayan davranışları sergileyen insanların, bu sistemin ürünü olmadığını söyleyerek bu işten kurtulamayız. Hepimiz, eğitim sisteminin ne işe yaradığına ilişkin kritik sorunun cevabını bulmakla yükümlüyüz, unutmayalım.