Arzulanan zihnî olgunluğa erişebilmek için ta okul öncesi dönemden üniversite eğitiminin sonrasına kadar; hatta ömrümüzün sonuna dek, kitap okuma konusunda bir planlama yapılmalıdır. Bunu belli bir yaşa kadar bireylerin insafına bırakmak da doğru değildir. Anaokulu, ilkokul, ortaokul ve lise düzeyindeki eğitim öğretim kurumlarında bu işi Millî Eğitim Bakanlığı, şahıslara (bakanlara) endekslemeden uzun vadede üstlenmelidir.

Çok istemenize rağmen bir Yunus Emre’yi, bir Mehmet Akif’i, bir Yahya Kemal’i, bir Necip Fazıl’ı, bir Ahmet Hamdi Tanpınar’i canlı canlı dinleme (sohbetinde bulunma) imkânına erişmiş olmayabilirsiniz. Fakat onların bizlere bıraktığı kitapları okumak rahle-i tedrislerinden geçmek kadar olmasa da onlarla bir çeşit hasbihal etme kabilindendir. Bence bir kitabı okumak, o kitabın yazarıyla (şiirse şairiyle) saatlerce baş başa sohbet etmek gibidir. Üstelik bunu zaman ve mekân sınırlaması olmadan da her zaman ve zeminde pekâlâ yapabilirsiniz. Hem söz konusu şair ve yazar kendini size açma konusunda sınırlamaz.

Belli bir yaştan sonra hangi kitabın okunacağı, kişinin mesleğiyle ve ilgi alanlarıyla yakından alâkalıdır. Geçmişteki hadiseleri merak ediyorsanız tarih, tabiatla ilgileniyorsanız coğrafya (tabiat), insanın ruh dünyası ilgi alanınıza giriyorsa psikoloji, insanların birbirleriyle münasebetlerini merak ediyorsanız sosyoloji; roman, hikâye ve şiir türlerinden hoşlanıyorsanız edebiyat, dinî hususlara alâka duyuyorsanız din kitapları okumalısınız.

Bazı kitaplar vardır ki baştan sona satır satır okunmaz, bazı kitaplar da vardır ki birkaç kere okunabilir. Zira her kitap, tabir caizse, ilk okuyuşta sırlarını ifşa etmez.

Okumak sevgi ve planlı bir davranış işidir. Bu da küçük yaşlarda (ilkokulda) başla(t)mak üzere belli bir eğitimle kazan(dır)ılabilir. Ebeveynlerin çocuklarına ikide bir “Evlâdım oku. Okumak çok faydalıdır.” demesiyle kazandırılamaz. Bazen sürekli tekrarlanan bu çeşit sözler çocukları okumaktan soğutabilir. En iyisi, veli bu konuda çocuğuna örnek olmalıdır. Bunu davranış hâline dönüştürmek için her akşam belli bir süre ailece okuma çalışması yapılmalıdır.  Okuma hususunda, bir öfke patlaması sonucu, çocuklar tehdide başvurularak korkutulmamalıdır. Zira zorla yaptırılan hiçbir işten beklenen verim alınamaz.

Okumanın sevdirilmesi ve davranışa dönüştürülmesi hususunda en önemli vazife öğretmenlere düşmektedir. Öğretmen bu konuda öğrenci için iyi bir rol model olmalıdır. Tıpkı veli (ebeveyn) bahsinde belirttiğim gibi “En çok sözlerimizle değil davranışlarımızla etkili oluruz.” Biz okursak bizi gören ve bize özenen öğrencilerimiz de okur. 

Okullarda öğrenciler için okuma saatleri belirlenmeli ve çocuklar o saatlerde evlerinden getireceği veya kütüphaneden alacağı kitapları öğretmenlerinin gözetiminde (eşliğinde) okumalıdır. Okuma saatlerinde sadece kitap değil, dergiler de okunabilmelidir. Hizmetlisinden kantincisine, memurundan aşçısına, müdüründen müdür yardımcısına kadar herkes okuma saatinde işini gücünü bırakıp kitap okumalıdır. Böylece sembolik de olsa bütün dikkatler okuma eylemi üzerine çekilmelidir. İlk ve ortaokullarda Türkçe derslerinin bir saati kütüphanelerde yapılarak öğrencilerin ilgi ve dikkati kitaba (okumaya) çekilebilir.

Şairler ve yazarlar “Okur-Yazar Buluşmaları” adı altında okullara davet edilerek öğrencilerle tanışması sağlanabilir. Böylece şairi ve yazarı gören öğrencinin onun kaleme aldığı kitaplara olan ilgisi de artacaktır. Hatta bu şair ve yazarlarla röportajlar, söyleşiler yapılabilir, imza günleri düzenlenebilir. İl veya ilçeler genelinde her yıl kitap fuarları açılabilir. Okullar o fuarlara öğrencilerini gruplar hâlinde götürebilirler.

Okumak kadar, hızlı okumak da önemlidir. Zira çocuklarımız çok yavaş okuyor, bu yüzden de yavaş algılıyor. Bu durum onları okuma eyleminden de soğutabiliyor. Bunun önüne geçebilmek için okullarda Hızlı Okuma Teknikleri kursları düzenlenebilir. Bu kursları verecek öğretmenler hizmet içi kurslarda eğitilebilir. Bu öğretmenler Türk Dili ve Edebiyatı branşından olabileceği gibi, okumaya ilgisi olan diğer branş öğretmenlerinden de olabilir.

Okumak kişiyi güçlü kılar. Öğrencinin okuduğu sadece kendisinde kalmamalı, öğrenciler okuduklarını sınıfla ve çevresiyle paylaşabilmelidir. Bunun için önceden belirlenecek bir zamanda öğrencilere kendini ve okuduğunu ifade etme imkânı verilmelidir.

Emin olun ki millet olarak bizi bilimin ışığında okumak kurtaracaktır. Zira okumayan insan her şeye kolaylıkla kanar. Farkında olarak (veya olmayarak) birilerinin kötü emellerine alet olabilir. Milletini ve bayrağını hakkıyla ve lâyıkıyla sevmek, şuurlu (dikkatli, özümseyerek) okumalarla mümkündür. Okuyan; bilgi, okumayan ise dedikodu üretir. Bilginin insanı getirdiği noktayla dedikodunun insanı getirdiği noktayı varın siz tasavvur edin…