TELLİ TABYA SOKAK
1936 tarihli Yeniyol Gazetesinde verilen bir ilanda Telli Tabya Sokağını görünce dikkatimizi bu sokağa yöneltiyoruz. Tabyanın sözlük anlamına baktığımızda bir yerin savunulması için özel olarak yapılmış ve silahlarla donatılmış istihkâm yerleri olduğunu anlıyoruz.
Özellikle 18. yüzyılın sonlarına doğru Batı dünyasında sanayi ve savaş teknolojilerinde yaşanan gelişmeler, top sistemlerinin gelişmesi tabya savunma sisteminin de gelişmesini sağlamıştır. Şehirlerin savunmasında ileri karakol vazifesi gören tabyalar, düşman askerlerini şehir merkezinden uzak tutan istihkâmlar olarak görev üstlenmişlerdir. Bu hususta tabyalar özellikle şehrin sınırlarını çevreleyen kale başta olmak üzere, önemli geçit ve yapıların stratejik noktalarına inşa edilmişlerdir. Bu anlamda Trabzon’da 15 adet tabya inşa edildiği söylenmektedir.
Trabzon tabyalarından bir görüntü
Bu tabyalardan hiçbirisi bugün Trabzon’da iz bırakmamış sadece Çömlekçi Mahallesindeki tabya, bir sokağa ismini vermiştir. Bugün Çömlekçi Mahallesinde yer alan Telli Tabya Sokağı 1827/1828 tarihinde inşa edilen tabyaların bulunduğu sokaktır. Ve ismini bu tabyalardan almıştır.
Arşiv Belgelerinde Som Tabya/Telli Tabya olarak gördüğümüz bu tabya şehir haritalarındananlaşıldığı üzere Çömlekçi limanını koruyacak şekilde bugünkü limanın güney kesiminde kalan yerde inşa edilmiştir. 1902 Feruhan Bey bu tabyadan, doğu varoşunun sonunda yani limanın doğu sahilinde limanı ve şehri düşman gemilerine karşı koruyan Telli Tabya denilen bir tabya olarak bahsetmektedir. Dolayısıyla Haşan Pasa döneminde yapılan tabyalardan biri de budur. Şimdilerde Trabzon Büyükşehir Belediyesi ve TOKİ tarafından tamamen yıkılarak dönüştürülen Çömlekçi Mahallesi içinde Telli Tabya’ya ait kalıntı kalmışmıdır? Bilinmez.
Ayrıca arşiv kayıtlarına göre 1827/1828 yıllarında Trabzon limanını korumak için Üçüncüoğlu Konağı yerine yani Güzelhisar’a (Kalepark’a) bir tabya inşa edilmiştir. Yine aynı yıl Trabzon Valisi Hasan Paşa tarafından Moloz kapısına da bir tabya inşa edildiği görülmektedir.
Moloz tabyasının bulunduğu yer
TRABZONLU NE İSTER?
1935 senesinde bu şehirde yaşayan Trabzonlular kültürel ihtiyaçlarını nasıl karşılıyordu? Bu soruya dönemin gazetecilerinden Halit Muzaffer (Korlu) şöyle cevap verir;
“Biz Trabzon halkı cidden bahtsız, kadersiz insanlarızdır. Bu bahtsızlık, kadersizlik tayyare piyangosu ve emsali gibi şeylerde değil de bilhassa ruhi ihtiyaçlarımızı tatminde gösterir kendisini. Öyle ki, bütün günün tükenmez didinmelerini, yorgunluğunu karşılayacak, birkaç dakikacık bile olsa şöyle rahat bir nefes aldıracak, parasızlığın tevlit ettiği baş ağrılarını, can sıkıntısını unutturacak bir eğlence yerimiz bile yoktur. (O yıllarda televizyonun olmadığını radyonun da henüz yaygınlaşmamış olduğunu hatırlatalım).
Musiki ruhun gıdasıdır dedikleri halde biz yılda ancak 15-20 gün saz dinlemek bahtiyarlığına kavuşabiliriz. O da kale (Kalepark) ve belediye (Meydan) parkı kiracıları bir saz heyeti getirmek zahmetine katlanır, büyüklüğünü gösterirlerse.
Bir zamanlar Meydan Parkının içinden yol geçerdi
Velhasıl, bukoca kentte samimiyet sıfır, yaşayış sıfır, içtimai hayat sıfır, gençlik mısır unu gibidir. Hele şu sinemada olmasa yahut o da İstanbul sinemaları gibi bir filmi haftalarca oynatmaya kalksa o zaman vay halimize…”
Gerçekten o günkü gazete ilanlarına baktığımızda Trabzon’da gösterilen filmlerin çok sık değiştiğini anlıyoruz. Bu Trabzon’da sinemaya olan düşkünlüğün bir göstergesidir, diye düşünüyoruz.
1935 tarihli Yeniyol Gazetesinin Kalepark ve Meydan Parkı işletmecilerine yaptığı çağrı karşılık bulmuş olacak ki Gazeteci Cevdet Alap’ın köşesinde verdiği bilgiye göre o günler Ordu Parkı denilen Kalepark ile Belediye Parkı denilen meydan Parkında iki ayrı saz heyetinin Trabzon’a geldiğini ve binlerce Trabzonlunun akşamları bu iki parka aktığını anlıyoruz. Hele saz heyetlerinden birinde olan “Bayan Muzaffer” adlı ses sanatçısının Trabzon’da çok meşhur olduğunu ve çok beğenildiğini görüyoruz.
1936 senesinde bu durum yine Yeniyol sayfalarında şöyle anlatılmış hatta “Konferanslara da böyle koşsak”şeklinde şöyle ironileştirilmiştir; “Bir buçuk aydır Trabzon’un her iki parkı akşamları mahşerden bir numunedir. Akşam yemekten evvel ve yemekten sonra, halk bu bahçeye akın etmekte, en uzak mahallerden dahi çocuğu, genci, yaşlısı, erkeği ve kadını koşar adım bu saz ve söz yerine taşınıp durmaktadır. Bu gece gidenler yarın akşam daha önde yer tutmak için daha erken davranmak, daha sık nefes koşmak ve herkesten önce menzili maksuda erişmek sevda ve davasındadır.”
Yazar Trabzonlunun saza ve şarkıya gösterdiği bu heyecanlı akımların binde birinin ciddi ve faydalı mevzulara karşı gösterilip gösterilmediğini sorar ve “ne gezer” der.
Trabzon’un o yıllarda en beğenilen ses sanatçısı dışarıdan şehrimize gelen Muzaffer Hanım olduğunu söyledik. Hatta Trabzon’un anadan doğma halk şairi Baba Salim her akşam dinlemeye gittiği ses sanatçısı Muzaffer Hanıma bakın neler yazmış;
BAYAN MUZAFFER
Üç yıldır bizleri öksüz bıraktın
Bütün zevk ehlini yıktın ve yaktın
Süzüldün su gibi kalplere aktın
Sensiz kılmaz gönül karar Muzaffer!
Dalgalanmaktadır namın her yerde
Şarkını dinleyen kalmaz hiç derde
Emsalin hiç yoktur belki beşerde
Dudağından kevser akar Muzaffer!
Sahnede bin türlü neşe saçarsın
Gonca güller gibi renk renk açarsın
Belki de dünyada bir tek sen varsın
Ey büyük sanatkâr kibar Muzaffer!
Görenler sanırlar seni bir peri
Bülbülün yanında olamaz yeri
Ey sanat yıldızı sahne dilberi
Ötüşün sarar mı sarar Muzaffer!
Ne kadar enfessin ne kadar enfes
Sade ben değilim meddahın herkes
Kanaryalar dedi huzurunda pes
Bülbüle okursun meydan Muzaffer!
Gösterdin sanatta çok büyük hüner
Sen gibi bir yıldız sanma ki söner
Biçare Babanın elinde fener
Gece gündüz seni arar Muzaffer!
Baba Salim Öğütçen
Bugün halka açılmayı bekleyen Kalepark (1938 yılı)
TAYYARE PİYANGOSU
Muzaffer Korlu’nun Trabzon’un şanssızlığından bahsederken, bu şanssızlığın tayyare piyangosunun şehre çıkmamasından kaynaklanmadığını söylediği satırlar nedeniyle Tayyare Piyangosu dikkatimizi çekiyor. 1930’lu yıllarda yerel basında çokça gördüğümüz tayyare piyangosu, aslında bugün bildiğimiz milli piyangonun atası olduğunu söyleyebiliriz.
Cumhuriyet'in ilk yıllarında (16 Şubat 1925 'te) kurulan ve on yıl sonra (24 Mayıs 1935' te) adı Türk Hava Kurumu'na çevrilen Türk Tayyare Cemiyeti, Hava kuvvetlerine pilot yetiştirmesi ve uçak alması için birçok gelir kaynağıyla donatılmıştır. İşte bunlardan biri de tayyare piyangosu idi. Bu piyangonun 1939 yılından sonra adının değiştirildiği ve artık milli piyango isminin kullanıldığını belirtelim.
BİR ZAMANLAR KOCAKARI TAKVİMİ VARDI
Eskiden özellikle denizcilik ve balıkçılıkla geçinen insanların çokça kullandığı bir kocakarıtakvimi vardı. Uzun yılların tecrübesine dayalı kulaktan kulağa, nesilden nesile aktarılan, üstelikte aşağı yukarı tutan bir takvimdi bu.
Mesela Trabzonlu tarihçi olan Bıjışkyan, 19. yüzyılda her yıl kopan fırtınalarıve değişen iklim koşullarını şöyle belirtir; Hüsun Fırtınası, Kocakarı Soğuğu (25 Şubat), Mart Dokuzu, Çayır Fırtınası (15 Nisan), Hıdrellez (23 Nisan), Çark Dönümü (9 Haziran), Kestane Karası (10 Eylül), Bağbozumu (25 Eylül), Kuş Geçimi (Eylül Sonu), Balık Fırtınası (2 Ekim), Koç Katımı (18 Ekim), Kasım Rüzgârı (26 Ekim), Yaprak Dökümü (18 Kasım), Gün Dönümü (23 Kasım), Karakış (9 Aralık).
Bu bilgileri vermemizin sebebi 1935 senesinde Yeniyol Gazetesinde “Müthiş Fırtına” başlığı altında verilen yazıdır. Şöyle diyor;
“Kestane karasıyla, Turna [kuş] geçimi fırtınaları birleşti, Pazar günü akşamı yarı geceden sonra yağmurla beraber müthiş bir yıldız karayeli esmeye başladı. Dereler taştı, yolcular Of’dan Trabzon’a otomobille on saatte gelebildiler. Pazartesi günü köylerden şehre kimse gelmedi. Mumhaneönü’nde on ton odunu ve bir berber kulübesini dalgalar aldı…”
Of ilçesi Solaklı ve Deresi
1935 senesinde Trabzon’da meydana gelen fırtınanın Başbakanlık Cumhuriyet Arşivine de detaylı bir şekilde yansıdığını görüyoruz. Arşiv belgesine göre Akçaabat Kazasında Genati Köyünden Yucaman oğullarından Süleyman karısı yirmibeş yaşlarında Hanım adındaki kadın, Visera Deresi kenarındaki tarlasında mısırlarını toplarken birden bire gelen dere suyuna kapılarak aşağıda kurtarılmış ise de 24 saat sonra öldüğü haber verilmektedir. Bazı mısır tarlalarında mısırlar zarara uğramış, tütün damlarından bir kısmı da harap olmuştur. Trabzon ile Akçaabat arasındaki tahta köprü bozulmuş, ulaşım kesilmiştir.
Şu anda ülkemiz 10 ilimizde meydana gelen depremle sarsılmışken, bir deprem bölgesi olmayan ilimizin en önemli doğal afet kaynağının sel ve heyelanlar olduğunu hatırlatmış olalım.
Fatih Erol