Trabzon’un unutulan mahalleri ile ilgili bugüne kadar sayfamızda çokça yazı kaleme aldık. Bu hafta bunlardan biri olan Saathane’ye kadrajımızı çeviriyoruz. Çok değil aradan 85 sene geçmiş ancak Trabzon’da yoldan çevirip “Saathane neresidir” diye kime soracak olsanız cevap alamazsınız. Saathane’nin gündemimize girmesi 1938 tarihli yerel gazetede rastladığımız bugün için bilmece gibi olan bir ilan dolayısı ile olmuştur. İlan aynen şöyle: “Eski Hisarda Saathane bitişiğindeki arsada yığılı taşlar satılıktır. Talip olanların Kahveci Şükrü’ye müracaatları.”

Trabzon’da bugün adı hisar olan bir tek yer vardır, o da Ortahisar’dır. Bilenlerin malumu olduğu üzere tarihi Trabzon’da Ortahisar’dan başka iki hisar daha vardı.Ortahisar’ın kuzeyine Aşağıhisar, güneyine Yukarıhisar denilirdi. Peki, eski hisar neresidir? Üstelik orda bir de Saathane var! Saathane deyimi Trabzon’dan ziyade Samsun’daki ortasında saat bulunan Saathane meydanını insana hatırlatıyor. Saathane yazıp Google’a girerseniz karşınıza ilk orası çıkıyor.  Zira bu şehirde ortasında saat bulunan böyle bir meydan bilinmiyor.

Acaba diyoruz gazete ilanında bahsedilen bu Saathane“Muvakkithane” olmasın. Hani tarihi Ortahisar camiinin hemen kuzeyinde kiremit çatılı küçük bir taş bina var. Adına bir zamanlar Muvakkithane denilirdi. İşte o yapı…

(Ortahisar Camii ve karşısında Muvakkithane)

Muvakkithane; sözlüğe baktığımızda muvakkitlerin yani vakti tespit edenlerin çeşitli aletlerle namaz vaktini belirlediği, gözlem yaparak zamanı tespit ettikleri mekândır. Bu bağlamda muvakkithanenin, "vaktin belirlendiği mekân" anlamına geldiğini anlıyoruz. Eski hisarda Saathane denilen yer burası olmalıdır diye düşünüyoruz.

Ortahisar Muvakkithanesi olarak bilinen bu küçük taş bina Haşim Karpuzun tespitine göre 19. Yüzyıl eseridir. Trabzon’da bir başka muvakkithane de Çarşı Camii Muvakkithanesi imiş. 1847 senesinde yapılan bina bugün ayakta olmamakla birlikte, kitabesi Trabzon Müzesindeymiş. Fakat kitabeyi anlayana aşk olsun:

“Mücevher sa’at- âsâceyb-i-dilden çıktı tarihi

Yapıldı bu muvakkit-hane pek zîbâ Trabzon’da”

Anlamı şöyle: Mücevher saat gibi gönül cebinden bu Muvakkithane’nin yapılış tarihi çıktı. Trabzon’da bu Muvakkithane pek güzel yapıldı.  Peki, 1938 senesinde gazete ilanında sözü edilen satılık olan taşlar neredir? Ortahisar’dakiMuvakkithane’nin yanındaki arsada mı? Yoksa Aşağıhisar’daki Muvakkithanenin yanında mı? Kilidi Kahveci Şükrü çözer ama onu da ara ki bulasın!

(Muvakkithane’nin yanındaki binalar bugün yok)

İLK SAAT MEYDAN’A KONULDU

Bu arada mazideki Trabzon’da koca şehirde bir saat olmadığı konusunun da gündem yapıldığını görüyoruz. Trabzon Büyükşehir Belediyesi eski meclis arşivindeki tutanaklara yansıdığına göre 1936 senesinde meclis üyesi Temel Nücumi Göksel Trabzon’daki bir meydanlığa saat koyulmamasını eleştirmiştir.

(Eski belediye başkanlarından Temel Nücumi Göksel)

Temel Nücumi beyin şehre bir saat konulması arzusu bu tarihten çok sonraları 1947 senesinde gerçekleşmiş veyerel basında “Yeni Saatimiz” başlıklı yazı ile konu gündem yapılmıştır. Yazı şu şekilde devam etmektedir:

“Trabzon’un senelerden beri yokluğunu hissettiği ayarlı bir saate kavuşması hepimizi memnun etti. Belediye binası önündeki parke meydanlığa diktiği bu güzel eseriyle şehrin en mühim ihtiyaçlarından birini kısmen olsun gidermiş oldu. Yapılan masrafa göre bu saati daha zarif bir sütün üzerinde görmeyi isterdik, şimdiki sütun üzerinde hemen hemen çok küçük denilebilecek bir vaziyette kalmaktadır. Saatin dikilmesi için yapılan kaldırımlar hem bu meydanlığa başka bir güzellik verdi hem de nakil vasıtalarının gelişigüzel seyretmelerine mani oldu.”

Bugün Meydan’da belediye önünde böyle bir saat artık yok. Ne zaman kaldırıldığını da bilmiyoruz. Ancak halen ortasında saat olan bir parkımız var. Asım Aykan’ın belediye başkanlığı döneminde Makina İkmal atölyelerinde belediye ustalarının yaptığı bir saat kulesi var. Üzerinde dünya saatlerini gösteren birkaç saat bulunan bu kule halen yerinde onu söyleyelim.

(1947 de Belediye Önüne koyulan saat)

İMARET MEZARLIĞINDA FUAR

Yazılarımızı takip edenler ve Trabzon’un ihtiyar delikanlıları bugün Ataparkolarak bilinen meşhur parkın yerinin eskiden Trabzon’un en büyük mezarlılarından İmaret Mezarlığıolduğunu bilirler. İmaret Mezarlığının Atapark’a nasıl dönüştüğü eski yazılarımızda detaylı bir şekilde bahsedilmişti. Hatta “O zamanlar Trabzon’da fuar yapılacak alanları bulmak kolaysa da en uygun yer olarak bugünkü Atapark’ın olduğu bölge münasip görüldü. Ancak o tarihlerde söz konusu alan mezarlık halindeydi ve ön kısımlarında da bazı medrese binaları vardı. Dönemin Belediye Başkanı Kadri Mesut Evren başkanlığında geniş çaplı bir toplantı yapılarak Hatuniye Camii ve Gülbahar Hatun Türbesi dışındaki diğer tüm mezarlıkların kaldırılmasına karar verildi” denilmiştir.

Bu gün 1939 tarihli Yeniyol gazetesinde yeni bir detaya ulaşınca konu yeniden gündemimize girmiş oldu. Şu kadarını başta söyleyelim 1930’lu yıllarda fuar kelimesi henüz yaygınlaşmamıştı onun yerine panayır ve sergi kelimeleri kullanılmaktaydı. Nitekim yazının başlığı “Karadeniz Panayırı”dır.

ATAPARK TRABZON LİSESİNE KADAR UZATILACAK

(İmaret Mezarlığı Atapark’a dönüşüyor)

1939 tarihli yerel gazetede bu alanla ilgili bakın hangi bilgiler verilmiş:

“Epey zamandan beri imarına hızla devam olunan Ataparkgerçi sevgili Trabzon halkına ve bilhassa evlat ve çocuklarına bir gezinti ve hava alma yeri olarak hazırlanıyorsa da bu imar ve faaliyetin asıl maksat ve hedefinin yalnız bu olmadığı öğrenilmiştir.

Bu park ancak üç sene zarfında tam Kavakmeydanı’nda yeni yapılan lise ve hastane binası önüne kadar uzatılarak şehrin en güzel yerinde ve denize nazır bir mevkiinde İzmir’de olduğu gibi bugün için bir panayır ve yarın için fuar meydana getirilmesi düşünülmektedir. İktisat Bakanlığı ile bu hususta temas edildiği ve halen de bu iş için görüşmelerde bulunulduğu haber alınmıştır.Bu panayıra Karadeniz Panayırı adı verilecektir. Bu panayıra komşu dost Sovyet Cumhuriyeti’nin, Sovyet Ermenistan, Gürcüstan birlikleri, İran komşu ve kardeş hükümeti hatta Afganistan kardeş milleti ve Karadeniz etrafında bulunan Bulgaristan ve Romanya hükümetlerinin de iştirak edecekleri tahmin edilmektedir.

Bu yıl içerisinde birinci kademe olarak AtaparkJandarma Komutanlığı binasına kadar uzatılacak, gelecek sene içinde Kavakmeydanı’na kadar uzatılmak sureti ile ikmal olunacaktır.”

1939 tarihli haber böyle ancak bu plan uygulanamamış, sadece kaldırılan İmaret mezarlığı ve yıkılan Hatuniye Medresesi yerineAtapark inşa edilmiştir. Sonrasını merak edenleri Trabzon Fuarının tarihi serüvenini incelediğimiz https://www.takagazete.com.tr/dogu-karadeniz-fuar-gunleri-iple-cekilirdi sayfasına havale ediyoruz.

MISIR UNUNDAN BAKLAVA!

Bugün köylü ile şehirlinin ekmeği arasında bir fark yoktur. Her ikisi de buğdaydan elde edilen ekmeği sofralarına koyar. Ama eskiden öyle değildi. Ne kadar eski derseniz, mesela 1930’lu yıllarda öyle değildi. Nitekim 1938 tarihli Yeniyol gazetesinde “Köylünün ekmeği” başlıklı yazı Trabzon köylüsünün en önemli gıdası olan ekmek hakkında şu bilgiler verilmektedir:

“…iyi tetkik edilirse, bilhassa vilayetimiz mıntıkasında köylünün yol ve kültür ihtiyaçlarından daha evvel ve en başta geleni ekmek ihtiyacı olduğu görülür. Trabzon mıntıkası köylüleri öteden beri mısır unu ile sofra kurar ve onunla beslenir, ekmek olarak mısır ekmeğini tüketirdi. Hâl böyleydi ama Trabzon’da arazi kıt olunca üretilen mısır miktarı şehrin ancak altı ayına yeterdi. Diğer altı ayında ise ağır bir faizle borçlanarak dışardan mısır tedarike mecbur kalan köylü, geçimine ait diğer mahsullerden aldığı parayı mısır borcuna yatırır. Diğer hayati ihtiyaçlarının teminine imkân verecek maddeler bu yüzden heba olur gider.”

(Bir zamanlar Trabzon Köylüsü)

O yıllar köylünün durumu bu şekilde idi. Trabzon’da dar ve arızalı bir arazide üretilen mısır miktarının köylünün geçimine yetmemesi Cumhuriyetin ilk yıllarında gündem olmuş,İsmet İnönü’nün son doğu ziyaretinde konunun üzerinde durulmuş ve Ziraat Bankası vasıtasıyla köylüye maliyet fiyatına mısır verilmiş, ekmeği mısırdan değil buğday unundan daha ucuza mal etmenin yollarının araştırılması ilgililere talimat olarak verilmiştir.

O yüzden mısır ekmeği deyip geçmeyin bir zamanların biricik gıdası mısırdan elde edilen bugün ise çoğumuzun tarafına bakmadığı mısır ekmeğidir. Baklavayı bile mısır unundan yapan bir milletin çocuklarıyız. Nereden mi çıkarıyorum? Ünlü halk ozanımız Baba Salim öyle diyor. Son seneler hamsi fazla çıkmayınca ona hitaben yazdığı şiirin bir bölümü şöyle:

Farkımız yok idi bizim şaşkından

Tamam beş senedir yandık aşkından

Baklava yapardık mısır unundan

Görürdük her gece rüyada hamsi