Gözünü karartmış, despotlukla dünyayı yönetmeye kalkan bir Trump yönetimi geldi. Her şeyi oldu bittiye getirmeye çalışıyor. Bundan önceki dönemde Türkiye ile ilgili söylemlerini unutmadık.
Özellikle Rahip Brunson’un serbest bırakılmaması ile ilgili olarak ‘ekonominizi mahvederim’ diyebiliyordu.
Suriye’de ve Filistin’de yaşananları Amerika’dan bağımsız değil.
Çok uzağa da gitmeye gerek yok, Trump göreve gelir gelmez, ABD’nin Ukrayna’ya yaptığı yardımlara mukabil nadir yer altı madenlerini istedi.
Zelenski’yi kameralar önünde azarladı.
ABD, Riyad’da toplanan Ukrayna Zirvesine Zelenskiy’yi çağırmadığı gibi AB üyesi devlet başkanlarını da dâvet etmedi.
Bununla da kalmayarak onlara "sizi savunmak zorunda değiliz, zaten NATO’ya aidatınızı da ödemiyorsunuz!" diyordu. Başından beri arka kapıda Rusya ile iş tutan ABD’nin bu tavrı haliyle AB’yi dehşete soktu.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise, Türkiye’nin varlığını Avrupa’ya hatırlattı.
Bir bakıma şöyle, Türkiye Suriye kardeş olduğunu gösterdiği gibi Ukrayna’yı da yanına almış, Avrupa’ya da ümit kapısı olmuştu.
En son yaşananlar ise, Türkiye’nin enerjisinin yeniden Orta Doğu’ya kayacağı bir döneme işaret ediyor.
İsrail ve diğerleri, Suriye’de Lazkiye ve Tartus’u, Hatay’da da Samandağı’nı kaşıdılar. Lazkiye ve Tartus’ta Esad rejimi kalıntısı çeteler, güvenlik kuvvetlerine pusu kurarak 10’un üzerinde güvenlik mensubunu öldürdüler.
Olaylar aynı zamanda çarpıtılarak da büyütüldü.
"Suriye’de Aleviler katlediliyor" diye bir yalan piyasaya sürüldü.
Samandağı’nda Nusayrilere destek mitingi yapıldı, kendini Nusayri şeyhi diye tanıtan bir kişi Ankara’ya seslenerek haddini aştı.
Tahran ve Tel Aviv olayların arkasındaydı ama daha başkaları da vardı. Rusya ve ABD, BMGK’yı âcilen toplantıya çağırdılar. Oysa Esad, on binleri öldürürken, İsrail 100 bin Gazzeliyi boğazlarken bir itirazları olmamıştı.
Dünya kendi içerisinde yeniden ayrışıyor.
Henüz net bir kamplaşma olmuş değil, Trump hâlâ tartılıyor, zira öngörülemeyen ABD’de yapılan psikolojik testlerde kişilik problemleri olan birinden söz ediyoruz.
Bir hasta giderken başka problemli biri geldi.
Türkiye’ye bakacak olursak iç siyasette Devlet Bahçeli’nin çıkışıyla yeni bir açılım süreci başlatıldı.
Yeni anayasa tartışmalarıyla devam edecek bir süreç bizi bekliyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimi gündemin ana konularından biri. Oysa seçime nereden baksanız en asgari 2 yıldan fazla bir süre var.
Ekrem İmamoğlu İzmir’den harekete başladı. Sürpriz bir gelişme değil.
Ancak İmamoğlu’nun önünde bir dizi belirsizlikler var. Diploma konusu, yatay geçiş denkliğinin prosedüre uygun olup olmadığı süreci bir bakıma demoklesin kılıcı gibi sallanıyor olacak.
Ekrem İmamoğlu son 10 gündür sertleşti. Meydan okumaya başladı. Bu yeni bir strateji.
Sesiz kalmak ve ezilmektense Cumhurbaşkanı adayı olarak rakibinin üzerine giderek artı güç toplamak, yeni bir alan açmak istiyor.
İmamoğlu 15 Mart’ta Trabzon’da olacak ve Cumhur ittifakının Trabzonlulara şikayet edecek.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Terörsüz Türkiye süreci, yeni anayasa, dış politikadaki gelişmeler, ekonomideki iyileşmeler ve partide başlattığı yapılanma ile ortaya bir fotoğraf koyacak.
Bu 2 yıl içerisinde yaşananlar Cumhurbaşkanlığı seçiminin seyrine etki edecek gelişmelerle geçecek.