Sultan Abdülhamid, Osmanlı Devleti'nin gerileme döneminde hüküm sürmüş, bazılarının; O'nun padişahlığı döneminde hiç bir fetih yapılmadığı şeklinde eleştirdiği, kimilerine göre de devletin o en zor döneminde 33 sene devletin ayakta kalmasını sağlayan ve ömrünü uzatan bir figür olarak değerlendirilir...
O'nun döneminde fetih olmaması gayet normal. Zira adı üstünde; hiç bir devlet gerileme döneminde fetih odaklı olamaz. Tek ve yegâne amaç; varolan durumu muhafaza etmektir. Öyle de olmalıdır zaten.
Peki Sultan Abdülhamid'i; Abdülhamid Han yapan özellikleri ve bakış açısı nedir?
Filistin topraklarında kurulmak istenen ve Yahudilerin en büyük ideali olan o devletin kurulmasını engelleyen de geciktiren de Abdülhamid'in varlığıdır...
Ayrıca Rusların ve İngilizlerin hayali olan sıcak denizlere hakim olma iddiası; yine Abdülhamid döneminde engellenmiştir...
Türk Devletlerinin varolduğu ilk günlerden beri hep mücadele etmek zorunda kaldığı Emperyallerin; her Türk Devletinde de var olan ajan faaliyetleri, değişmeden günümüze kadar gelen bir sorundur...
İlk Türk Devletlerinde Çin'in rolü neyse; Karahanlı, Gazneli, Selçuklu ve Osmanlılar'da da bu görevi Haçlılar ve son olarak Yahudiler devam ettirmişlerdir...
Türkiye içinde ki Ermeni, Yahudi ve Ecnebi varlığı; Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduktan sonra da varlığını sürdürmüş ve Milli Şef döneminde bu ailelere; kapalı kapılar ardında çeşitli imtiyazlar, ayrıcalıklar, haklar ve toprak parçaları ile para yardımı yapıldığı bilgisi, çoğu derin tarihçi tarafından belgelerle açıklanmıştır...
Abdülhamid'in titizlikle üstünde durduğu konulardan birisi de; "Sokaklarda adı olmayanın, idare de sözü olamaz " çıkış noktası ile, şu anda mafya olarak isimlendirilen ve o zaman ki karşılığı da kabadayı olanların; devlete hizmet etmelerini öngörmekte olup, içeriden ve de dışarıdan gelebilecek her türlü tehditlere önlem olarak bir sübap vazifesi ile görmeleridir...
Zamanın meşhur başbakanı Otto Van Bismark'ın övgüsüne de mazhar olan Abdülhamid; Bismark tarafından "Bütün dünya liderlerinin beyin kapasitesinin % 90'ı Abdülhamid'de ise, %5'i Ben de ve kalanı da diğer liderlerdedir " diyecek kadar Abdülhamid'den korkulan, çekinilen ve de varlığından rahatsız olunan bir yapının olduğunu gözler önüne sermektedir...
Bizim Türk insanı olarak yaptığımız en büyük hatalardan ve eksikliklerden biri; olayları ve o zamana değer katan büyüklerimizi, hep birbiriyle mukayese etmemiz, birinde olan bütün özellikleri diğerlerinden de beklememiz ile olayları ve şahısları o dönemin şart, durum, koşul ve konjonktürüne göre değerlendirmemiz malesef ki. NET...!!!
Bugün geldiğimiz durum ve yaşadıklarımız da pek farklı değil aslında...
Her Türk neferinden; 18 yaşında tahta çıkan Sultan Fatih feraseti, Sultan Selim dirayeti, Sultan Süleyman toprak parçası ile Sultan Abdülhamid öngörüsü bekleriz...
Tıpkı Gazi Mustafa Kemâl Atatürk'den sonra devleti yöneten ve sürekli olarak Atamız ile mukayese edilen bir İsmet İnönü, Adnan Menderes, Turgut Özal ve son olarak da Tayyip Erdoğan'dan aynı davranışı beklemek; "Bir balığın ağaca çıkabilme becerisi ile değerlendirilmesi" kadar boş ve saçma.
Kaldı ki her devlet adamı; sevabıyla günahıyla, artılarıyla eksileriyle; görev yaptığı dönemin özellik ve koşullarına göre değerlendirilmeli ve birbirleriyle mukayese edilmemelidir...
Zira psikanaliz der ki: "Kendinizi meziyetleri sizden yüksek biriyle değerlendirmek; hem kendinize haksızlık olup hem de kendinize olan güveninizi sorgulamanıza sebep olacağı gibi, kendinizden daha alt seviyede becerileri olan birisiyle mukayese edilmeniz de; objektif ve doğru bir sonuç almanızı engeller".
Bilmem anlatabildik mi?
Dolayısıyla an itibariyle devleti yöneten Tayyip Erdoğan'ı ne Abdülhamid'e benzetmek ne de Gazi ile mukayese etmek, aslında hepsine haksızlık yapmak demek...
Olayları, yaşananları ve durumları; o anın gerektirdiği şartlara göre değerlendirmek ve ona göre bir bakış açısı sergilemek, en doğrusu diye düşünüyoruz...
Zira artık ne bir imparatorluğumuz var, ne de kurtuluş mücadelesi verdiğimiz bir ortam...
İnsanlara olduklarından ve ederlerinden başka bir misyon yüklemek; sağlıklı bir öngörü ile geleceği ve önümüzü görmemizi hep engellemiştir...
Biz bundan çok çektik...
Hattâ bıktık...
Bırakalım da bari bizden sonra gelecekler anı kaçırmasın...
Ne geçmişte kalalım, ne de gelecek kaygısı ile yaşayanlardan olalım.
Selâm ve muhabbetle sevgiler&saygılar