8 Temmuz 1940 tarihinde 25 öğrenci ile ilk defa programlı eğitime başlamış olan ve 3803 sayılı yasa ile ilkokullara öğretmen yetiştirilmesi amacıyla açılan okullara verilen addır Köy Enstitüleri. O zamanlar Beşikdüzü’ne henüz tekerlekli bir araç girmediğinden sıtmalı hastalar hastaneye sallar (ilkel taşıma aracı) ile taşınıyordu. Vakfıkebir’de bir hükümet doktorundan başka birisi yoktu.

İlk iş yakın çevrelerdeki bataklıkları, durgun suları yok etmekti. Köyde para eden tek üretim baskül idi. Beşikdüzü Baskül yapımında dünya şöhretine sahipti. Köy yaşantısı fındık, mısır ve ineklere göre dizayn edilmişti. Çünkü tek gelir kaynağı bunlar idi. Bel ve kürekte görülen ev el sanatı ürünü olarak kabul edilebilirdi. Köy Enstitüsü projesi bütünüyle Türkiye Cumhuriyeti'ne aittir ve dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından yönetilmiş bir programdır.

Okulda açılan kurs sayesinde belirlenen kalabalıklara belirlenmiş olan bataklıkların kurutulmasından başlandı. Tarım dersinde bataklıkların kurutulması ve durgun suların akıtılarak kurutulması gerçekleştirildi. Ardından balık avlamak için bir kayık, bir molozma (Barbon balığı avlamak için) ve bir de sargan ağı satın alındı. Böylece ilk eğitim ve öğretim araçları satın alınmıştı.

Söz konusu tarihte köylerde tuvalet bile yoktu. Çocuklar tuvaletlerini fındık altlarına yapıyorlardı. Bu nedenle çocuklara önce tuvalet kullanma alışkanlığını kazandırmak gerekiyordu. Öyle de yapıldı. İlk fireyi Rizeli komşularımız verdiler. Onlar gurbete dayanamadılar ve gelip dönmeleri problem oldu.

John Dewey “Demokrasi ve Terbiye”, Clapréde’nin “ Fonnksiyonel eğitim” H. G. Wells’in Cihan Tarihinin Umumi Hatları gibi kitapları okuyorlardı. Mesele öğrencilerin dünyaya bakış acılarını genişletmek, pozitif düşünme ve yargılamaları sağlamaktı. Düşünün ki bundan 85 yıl öncesinde Türkiye’de eğitim düzeyi ile şimdiki eğitim düzeyi arasında ne kadar fark vardı.

Beşikdüzünde Selahattin Beyin mezarlığın kaldırılmasına karşı çıkılması zorluklarla karşılanmıştı. Okulu taşlatması ve etrafa Evliyanın dirildiği söylemleri yayıldı. Derken konun takibi yapılmış ve yörede fukaralığı ile tanınan Simitçi Ömer’in Selahattin beyin söylediklerine amel edip okulu taşlamasından başka bir şey değildi. Ardından söz konusu sahte evliyanın mezarının açılmasına gelmişti. Mezar eski idi. Açıldı ve içerisi boş idi. Bu kez Evliyanın Medine’ye hicret ettiği söylemi uyduruldu. Görüldüğü gibi cehalet her zaman kendisine gönüllü hizmet yapabilecek birilerini bulmanın zor olmadığını göstermesi bakımından ilginç ve düşünülmesi gereken bir durumdu.