Sevgili Okurlarım; Artvin ve Artvinlileri çok severim. Kayaları sert, insanları yumuşak huyludur. Trabzon’da gazetecilik yaptığım 1980-1992’li yıllarında Artvin’e çok giderdim. Nesli tükenmiş, dürüstlük ve insanlık abidesi Yusufelililere en içten sevgi ve saygılarımı gönderiyorum. O dönemde; Artvin’in tek caddesi vardı, adını ‘Mecburiyet caddesini’ koymuştuk. Dönemin Belediye Başkanı Kadir Halvaşı döneminde ikinci bir cadde daha hizmete açıldı. Buna da ‘veresiye caddesi’ demiştik. Kadir Halvaşı’nın kulakları çınlasın. Hopa-Borçka arası  37 kilometredir. Eskiden Cankurtaran mevkiinde; herkesin yemek yiyebileceği, mangal et yapabileceği güzel bir yer vardı, şimdi yok. Sadece Hopa-Çavuşlu’da ‘kendin pişir, kendin ye’ yeri var. Canlılık yok. Vatandaş sadece çay içip kalkıyor. Et yemek tarihe karıştı. Borçka’nın girişinde ‘Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir’ Atatürk’ün tarihi sözleriyle karşılaşıyorsunuz. Borçka’da  85.Yıl anısına yapılan TBMM barajı yüzünden Maradit köyü ve çevre yerleşim birimleri su altında kaldı. Köyden geriye kalan ve gölün içinde bütün güzellikleriyle ben yıkılmadım ayaktayım’ diyen minare ve çay fabrikasına ait yüksek baca var..Cami ve Fabrika su altında kalıp, minare ile baca üstte kalmıştı. Geçtiğimiz yıl Şerefiye köyüne gitmiştim. Yolları çok bozuk olduğundan iki kilometre yolu yaya gitmek zorunda kalmıştım. Köydeki Şanlı ve Çayban Mahalle halkı; hükümete tepkili görmüştüm. Son milletvekili seçimlerinde; köyde yaşayan bir kişi hariç, herkes AKP’ye oy vermiş. Resul Akar adlı vatandaş okur-yazar olmadığı için mühürü yanlış yere basınca; oyu geçersiz sayılmıştı. Buna rağmen köylüler hizmet alamadıklarından yakınıyorlar. Artvin valisine duyurulur. Şerefiye köyü benim için çok önemlidir. Doğa güzelliği ile ünlü muhteşem bir köy. Babam rahmetli, ikinci dünya Savaşı’nda bu köyde yaşadı. Babaannemin mezarı de bu köyde. Geçtiğimiz yıl ziyaretine gitmiştim. Rahmetli babam, bu köyde Yetiştirdiği mısırların belli bölümünü devlete verdikten sonra, geri kalan kısmını sırtıyla Ardeşen’e getirip, ailenin karnını doyuruyordu. Şimdi araç ile gidemediğimiz yolu, günlerce tepeleri, dağları aşıp Ardeşen’e geliyordu Babam rahmetlinin 50 yıllık arkadaşı Mehmet Poyraz, o günleri ağlayarak anlattı bize; O dönemde kıtlık vardı, her yerde her şey yetişmiyordu. Babam rahmetli Şerefiye köyünde mısır yetiştiğini öğrenmiş. Rahmetli babaannemi yanına alarak bu köye yerleşmiş,15 yıl kaldıktan sonra Ardeşen’e dönmüş. Babam, bu işleri yaparken henüz 13 yaşındaydı. Baba dostu 95 yaşındaki Mehmet Poyraz, babamın bir anısını anlattı. ‘Baban bu köyde yetiştirdiği mısır yüküyle dağları aşıp Ardeşen’e giderken, adamın birisi silahıyla yolunu kesip, elindeki bir çuval parayı uzatıp ‘ya bu parayı alıp sırtındaki mısırı verirsin, ya da seni öldürüp yine alırım. Çocuklarım evde açlıktan ölüyor, başka çarem yok’ dedi. Baban rahmetli mısırın yarısını adama verip, parayı de almamış. Çünkü o dönemde para işe yaramıyordu. Açlığın, hastalığın, sefaletin kol gezdiği, paranın para etmediği bir dönem. Araç  ile üç saatte bile zor gittiğim köyde, mısır yetiştirip, ailesini doyurabilmek için günlerce dağları aşan babam.. Ayakta kalmak, açlıktan ölmemek için mucizeler yaratan babam... Ben o babanın çocuğuyum. Her ne kadar çocuklarım, bu olay bir masal gibi geliyorsa da gerçek bu.
Editör: TE Bilisim