Bir ana-babanın çocuğuna bırakabileceği en iyi miras, sağlam bir eğitimdir. Buradaki eğitim, “terbiye”nin karşılığı olan eğitimdir.

Eğitim, sağlam karakter, sağlam ahlâk ve olumlu davranışların bir bütün olarak kazanıldığı süreçtir. Çocuğuna iyi bir eğitim vermekle, onu “iyi(!)” bir üniversiteden mezun etmek aynı anlama gelmiyor. Çünkü iyi eğitim görmüş olma, iyi bir diplomaya sahip olmakla aynı değildir. İyi diploma, iyi bir eğitimin göstergesi değildir ne yazık ki…

Aileler, bireyin kişilik kazanmasında en önemli sorumluluğa sahiptir. Çünkü henüz sadece canlı bir varlık olan çocuk, ailenin elinde kişi olmayı öğrenmeye başlayacaktır. Bu nedenle ana-babanın aile içindeki eğitim görevlerinin iyi bilinip, ona göre çocukların kişilik kazanmasına katkı yapılmalıdır. Ailelere düşün bazı görevler şöyle özetlenebilir:

1- Ana-babalar “hayır” demesini bilmeli; ama her şeye de hayır dememelidir.

“Hayır” demesini bilmeyen bir ailede büyüyen çocuk, sağlıklı bir kişilik kazanmada zorlanacaktır. Çünkü ailede “hayır” kelimesini duymayan çocuk, toplumda “hayır” ile karşılaşınca bocalayacak ve kişilik geliştirmede olumsuzluklarla karşılaşacaktır. O halde aileler, çocuğu sadece bir ailenin ferdi olarak görmemeli; bu toplumun uyumlu bir üyesi olması gerçeğini dikkate alarak, evde hayır demesini de bilmeli ve çocukların evde hayır ile karşılaşmalarına fırsat vermelidir. “Hayır”sız bir dünya gerçekten olmadığına göre, ailelerde de “hayır”sız bir ortam olmamalıdır. Çünkü aile toplumun özü, çekirdeğidir. O halde ne her şeye hayır demeli, ne de hiçbir şeye hayır dememelidir.

2- Ana-babalar, cezayı uygun bir biçimde kullanmalıdır.

“Ceza” eğitimde olmalı ki, “ödül”ün kıymeti bilinsin. Cezanın olmadığı yerde ödülün hiçbir değeri olmaz. Burada önemli olan “ceza” denilince ne anlaşılması gerektiğidir. Ceza denilince akla “şiddet” geliyorsa, elbette bu insan onuruna yakışmayan bir davranış biçimidir. Ceza; bir haktan mahrum etmek, ödül vermemek, gönül koymak, vb. gibi davranışlarla ortaya konabilir. İstenmeyen bir davranış gösteren çocuğa, bu tür yaptırımlardan hiçbiri uygulanmazsa, böylesi istenmeyen davranışların sıradanlaşma ihtimali artar. İstenmeyen bir davranış gösteren çocuğuna bu davranışın yanlış olduğunu açıklayacak bu tür yaptırımlardan biri veya birkaçı mutlaka gösterilmelidir. İstenmeyen bir davranışın sergilenmesi durumunda, onu yaptırımla karşılamayan ana-babanın çocuğu, bu davranışın olumlu bir davranış olduğu yanlışına kapılacaktır. Böylece de her seferinde daha başka istenmeyen davranışlar sergilemeyi alışkanlık haline getirecektir. Çünkü bu davranışlar, ana-babası tarafından onaylanan davranışlar olarak değerlendirilmiştir. Ama aileden ayrıldıktan sonra böylesi davranışlar sergilemeye devam eden çocuk, burada ceza ile karşı karşıya kalacaktır. Evde “ceza” ile hiç tanışmayan çocuk, okulda ceza ile tanışacaktır. Bu da onda uyumsuzluklar ortaya çıkaracaktır. Aile ortamı gerçek hayat şartlarına uygun bir ortam olarak düzenlemelidir ki, çocuk gerçek hayatla yüz yüze gelirse bocalayıp uyumsuz bir kişi haline gelmesin.

3-Aileler çocuklarına “adam” gibi davranmalıdır. Yani karşınızdaki çocuk değil; adamdır!

Çocuğu adam yerine koyarak, onunla iletişim kurmalı ama olgunluk seviyesine göre, sorumluluk vermelidir. Onları muhatap alırken, önemli bir kişi gibi davranmalı, ama onlardan yaş ve olgunluk seviyelerine göre bir sorumluluk beklemelidir. Onların yapamayacağı bir davranışı onlardan beklemek, onların kişiliklerine yapılmış bir hakarettir. Buradaki “adam” cinsiyetle ilgili bir kavram değil, “iyi insan” anlamına gelen bir kavramdır. Adam gibi adam, “iyi adam” demektir ve cinsiyet ayırımı yapılacak bir kavram değildir.

4-Ana-babalar, “doğru” ile “yanlışı” çocuklarına sınırsız bir şekilde öğretmelidir.

Doğru ile yanlışın ne olduğunu, doğru ya da yanlışın niçin doğru a da yanlış olduğu çocuğun anlayacağı bir dil ile anlatılması, çocukların sağlam kişilik geliştirmelerine çok önemli katkı yapacaktır. Çocuklara doğru ile yanlışı öğretirken, doğru ve yanlış üzerinde bilinçli bir alışma yaparak, doğru ve yanlışları oluşturmak durumunda olduğumuzu unutmamak gerekir. Aile, çocuğun kişilik kazanmasında çok önemli bir etkiye sahiptir. O kadar ki, ailede yaşanan kültür, çocuğun kişiliğinin gelişmesine etki eden etkenlerin başında gelir. Kültürümüzde ana-babaların çocuklarına rol model olarak, her türlü hata ve kötülüklerden temizlemenin önemli bir sorumluluk olduğu bilinmektedir.  Kültürümüzde ayrıca, ana-babaların, iyiliği emretmek, kötülüklerden men etmek gibi bir sorumluluğu vardır.

5-Aile içinde uygun bir dil kullanılmalıdır.

Çocuklar ailede “abdal, salak, pislik, vb. kelimeleri hiç duymamalıdırlar. Böylesi kelimeleri başka kanallardan öğrenen çocukların bu tür kelimeleri kullanmalarına da yasak konmalıdır. Aile, çocuğun her alanda rol model olmasına özen göstermelidir. En çok rol model olunması gereken hususların başında da çocuğun temiz bir ana dili öğrenmesidir. Yahya Kemal Türkçeyi  “annemin ağzımdaki sütü” diye tanımlarken, anadilimizin temizliğine vurgu yapmıştı. Anadilimizin bu temizliğine gölge düşürecek bütün argo kelimelere karşı özel tedbirler geliştirilmelidir.

6-Ana-babalar,  aile içindeki ilişkilerde çocukların nazik tepki vermelerini öğretmelidir.

Çocukların “lütfen, af edersin, teşekkür ederim, özür dilerim, evet efendim” vb. sözlerle tepki vermeleri için özel bir gayret sarf edilmelidir. Çocukların nezaket kelimeleri ile tanışmaları, aile ortamında gerçekleşmelidir.

7-Önce kendimize, sonra da başkalarına saygı duymayı davranış haline getirmek gerekir.

Sosyal bir varlık olan insan, insanlar arası ilişkilerde saygıyı öne çıkarmalıdır. İnsan önce kendine saygı duymalıdır. Kendisine saygı duymayan kişinin başkalarına saygı duymasını beklemek boşuna bir beklentidir. Çocuklar da bizim saygımıza layık bireylerdir; onara saygı duymak, onları önemsemek anlamına gelir. “Büyükleri saymak, küçükleri sevmek” yaklaşımını, “Çocukları sevmek ve saymak” biçiminde değiştirilmelidir. Küçükleri sevmek, zamanla biz büyükleri, “Hem severim, hem döverim” anlayışını benimsemeye götürdü. “Çocukları severiz, ama gerektiğinde de döveriz” yaklaşımı, çocukların kişilik geliştirmelerine olumsuz etkiler bırakmakta, çocukların şiddete eğilimli bir kişilik geliştirmelerine yardımcı olmaktadır. Aileler, çocuklarını sevmelidir, ama öncelikle onlara saygılı davranmayı da ihmal etmemelidirler. Ailede saygı gören çocuk, toplumda saygın bir kişi haline gelecektir. Saygı görmeyen çocuk, toplum da saygı görmeyen, saygınlığı olmayan bir birey olup çıkacaktır.

8-Çocuklara kişisel sorumluluk verilmelidir.

Çocuklar önemsenmelidir. Çocukların önemsendiğini onlara bir şekilde hissettirmek ana-babanın önemli görevleri arasında sayılmaktadır. Çocukları önemsendiklerini anlatmak için onlara olgunluk seviyelerine uygun sorumluluklar verilmelidir. Verilen sorumluluklar mutlaka izlenmeli ve sonucu alınmalıdır.

9-Çocukları hiç kimse ile karşılaştırmamak gerekir.

Dünyada hiç kimse başka biri ile aynı değildir. Nasıl ki, her insanın parmak izi farklıdır, her insanın kişilik özellikleri de farklıdır. Öyleyse hiçbir çocuk, başka bir çocuk gibi olamaz. Eğer olursa burada bir sorun var demektir. Çocuklar en çok başkaları ile karşılaştırılmaktan nefret ederler. Böyle olduğunu anlamak için bu durumu kendiniz için test edebilirsiniz. Eşiniz size, “Başkasının karısı şöyle yapıyor, sen niçin böyle?” diye bir açıklamada bulunsa, hoşunuza gider mi? İyi değil, değil mi? Çocuklarımızı da lütfen başkası ile karşılaştırmayalım.

10-Çocukları dinlemeye zaman ayırmalıdır.

İletişiminen önemli boyutu“dinleme” dir. Dinlenilmeyen çocuk, sevildiğini bilemez. Çocuğunuzu dinlediğiniz kadar, onu seviyorsunuz demektir. Çocuğunuza en son model bir telefon almaktan daha çok işe yarar, onu dinlemek! Çocuğu dinlemek, onu “adam” yerine koymaktır. Çocuğu dinlemek onu önemsemek anlamına gelir.

11-Sevgiyi açıkça çocuklarla yaşamak gerekir.

Birbirimizi sayıp sevdiğimizi çocuklarımıza hissettirmemiz gerekir. Gerekirse sözle, gerekirse dokunarak, çocuklara sevgimizi açıklamak, onların daha sevecen ve daha uyumlu olmalarına katkı yapacaktır.

12-Çocuklarımıza göstereceğimiz sevgi, mutlaka “koşulsuz sevgi” olmalıdır.

Şartlı sevgi, sevgi değildir. “Derslerin iyi olursa seni severim” gibi bir yaklaşımın özünde sevgi yoktur. Her durumda çocuğun sevilmesi gerçek sevgidir. Koşullara bağlı bir sevgi, sevgi değildir.

13-Aile bireyleri kaliteli zaman beraberliği geçirmelidir.

Çocuğunuzla kaliteli zaman geçirmek, onu önemsediğinizin başka türlü açıklamasıdır. İnternette geçirilen zamanın çoğunun çocukları için olumsuzluk olduğunu bilirsek, günde en az bir saatlik bir kaliteli beraberliğin çocuk için ne derecede önemli olduğunu anlayabiliriz. Çocukla kaliteli zaman geçirmek, onunla oynamak, onun hoşlandığı işleri birlikte yapmak anlamına gelir. Çocuklarla kaliteli zaman geçiren aileler, her zaman etkili aile olmaya müsaittir. Çocuklarla nitelikle beraberliği alışkanlık haline getirmek, birçok olumsuzluğun ortadan kalkmasına katkı yapacaktır.