Neydi 90 ve 2000’lerin Türkiye’si! Özel televizyonlar daha yeni yeni piyasadayken derme çatma kamera ve merdiven altı stüdyolarda günlerce arabesk kültürü tartışılagelmişti. Siyaset Meydanı, 32. Gün gibi programlardan Türkiye çok şeyler öğrendi.

Ferdi Tayfur vefat etti; ne konuşuldu diye baktığımda derinlemesine birkaç sosyal medya mesajı dışında bir şeye rastlamadık. Arabesk müzik ve kültür, durduğu yerde duruyordu. Bunu cenaze töreni ve paylaşımlardan anlayabiliyoruz. Türkiye’nin farklı bölgelerinden cenazeye gelip, Ferdi şarkıları söyleyenlerden bize eski Türkiye’yi hatırlattı. Kınamıyoruz da ayıplamıyoruz da, insanlar hoşlandığı, kendinden bir parça bulduğu kültürü yaymakta serbest.

70’lerden bu yana sürekli yükselen, en azından konumunu muhafaza eden arabesk müzik (kültür) toplumsal hareketlerin sebebi mi sonucu mu? Yaşadıklarımızdan sonucu olduğunu çıkarabiliyoruz. Arabesk hala en değerli 3 müzik türünden biri ve alıcısı azalmıyor. Nüfusla doğru orantılı şekilde artıyor. Demek ki hala o devinim devam ediyor. Hala İstanbul en cazip, Anadolu İstanbul’a galebe çalmak istiyor.

Deve Dikeni Mucizesi: Karaciğeri Koruyan ve Güçlendiren Bitki Deve Dikeni Mucizesi: Karaciğeri Koruyan ve Güçlendiren Bitki

Arabesk ve futbol sosyologların araştırma konusu olması gerekirsen, Türkiye’de sosyal bilimlere değer verilmediğinden pek araştırma konusu olamamış. Arabesk müzik türüyle birlikte kültürü ve futbol alemi aslında birbiriyle iç içe. Her ikisi de kitlelere hitap ediyor.

Çukurova’dan, Karadeniz’den, Orta Anadolu’dan hatta Batı Trakya’dan İstanbul’a göç edenler kendilerini en çok arabesk ile konumlandırdılar. Çünkü yıllar yılı, İstanbul üst kültürü, arabesk ise alt kültürü temsil etti. Rock müzik nasıl Amerika’ya açılmanın bir yolu gibi görüldüyse arabesk de İstanbul’a açılmanın hatta orada var olup kalıcı olmanın sanatsal ifadesi olmuştur. Sadece müzik türü olarak kalmamış, sinemayı, edebiyatı hatta sporu bile etkilemiştir.

Futbolun üç büyükleri Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, sanatın üç büyük babası, Orhan, Müslüm, Ferdi. 70 ve 80’lerde seçim meydanları dışında stadyumlar ve Gülhane parkı doluyor. Meydanları siyasiler ya da işçiler, statları futbolseverler, Gülhane’yi de aşkı, yoksulluğu, töreyi ve acıyı yaşayanlar dolduruyor.

Böyle bir ortamda İbrahim Tatlıses, onların arasına girmeye çalışıyor ve giriyor. Tıpkı Trabzonspor gibi. Bundan dolayı Orhan, Müslüm, Ferdi, İbo dörtlüsünü, Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor’a çok benzetirim. Hepsi birbirini besleyen, birbirinden güç alan ve kıyaslanan olgular.

Bu dört sanatçıdan hiçbiri Trabzonsporlu değil belki ama hepsi Trabzonspor’un başardığını başaran isimler. Ya da tam tersinden söylersek, Ferdi neyi başarmışsa Trabzonspor aynı şeyi başardı. Orhan Gencebay, ‘batsın bu dünya, bitsin bu rüya’ derken, Trabzonspor, ‘haramilerin saltanatını yıkacağız’ dedi. Tıpkı, ‘seni yeneceğiz İstanbul’ diyen Anadolu insanı gibi. Bundan dolayı Anadolu’nun dört bir köşesinde Trabzonsporlulara rastlarsınız.

Bugün durum ne? Arabesk, hala arabesk. Ferdi Tayfur ve Trabzonspor gibi kırsaldan ve alt kültürden gelip İstanbul’u yenenler, sınıf atlasa da hala arabesk, yaygın kültürün önemli bir parçası. Futbolda durum ne? 3 büyük yok, 4 büyük var. Trabzonspor da haramilerin saltanatı yıkıp karşı kıyıya geçti. Ve o da bir başka büyük oldu.

Trabzonspor anlamını, davasını nasıl koruyacak? Toplum arabesk yaşamaya müsait. Trabzonspor, yeni Trabzonsporlular bulmalı. Artık İstanbul’la bir kavgası olmadığına göre kendine yeni bir yol çizmeli. 

Muhabir: HABER MERKEZİ