Yaşı müsait olanlar ve yazılarımızı takip edenler 1940 yılına kadar Trabzon’un en önemli içme suyu kaynağının Değirmendere olduğunu bilirler. Gerçi ATASU Barajı tamamlanıncaya kadar bu şehir Değirmendere suyunu içmekte idi. Ancak 1940’dan önceki durum böyle değildi. Zira o yıllarda Değirmendere’den alınan yüzey suyu, hiçbir arıtmaya tabi tutulmadan doğrudan şehirdeki bir kısım çeşmelere verilir, şehirde sudan kaynaklanan hastalıklar eksik olmazdı. Bir de zaman zaman heyelan olur, su arkları bozulur şehir günlerce susuz kalırdı.

İşte 1937 senesinde yine heyelan nedeniyle Değirmendere suyunun kesildiği, şehirde su sıkıntısı olduğu günlerdi. Yeniyol Gazetesinde “Değirmendere suyunun beyanatı” başlıklı yazıda Değirmendere konuşturuluyordu. Şöyle diyordu Değirmendere:

“Ne yapayım. Kabahat bende değil artık. Yıllardır şu canım şehre akmamak, şu zavallı insanları ateşte yakmamak için belediye ile olmadık mücadelelere giriştim. Hastalandım olmadı. Çamura bulandım olmadı. Feryadımdan dağlar ürktü, yamaçlar yürüdü, aldı götürdüler beni kurtulamadım yine belediyenin elinden. Haftalardan beri iki kürekçi ile üç kazmadan oluşan kuvvetli bir tamirci kafilesi ile boğaz boğaza çarpışıyorum. Onlar akıtmaya uğraşıyor, ben akmamak için çalışıyorum. Bilmem ki bir mülevvese (kirliye) itibar niçin!

Eğer bu beş kişilik muazzam tamirci kafilesine gücüm yetmez de cebren (zorla) ve kahrolarak akarsam yine beni içen ve kullananların mide ve bağırsaklarında hasıl olacak hastalıkların mesuliyeti bana atfedilmemelidir artık!” İmza. El Malûm, bir damlasında yüz bin mikrop taşıdığı fennen sabit olan, kahir ve katil Değirmendere.

(Bir zamanlar Değirmendere)

DEĞİRMENDERE’NİN DERDİ

Peki, aradan 86 sene geçti. Artık Değirmendere içme suyu kaynağımız değil. Onun yan kolu olan Galyan Deresinin temiz suyu, üstelik TİSKİ tarafından arıtılarak gürül gürül musluklardan akıyor. Ancak Değirmendere’nin bugün başka bir derdi var. Biz de 1937 senesinde olduğu gibi Değirmendere’ye müracaat ettik ve onunla konuştuk. Sorduk; nedir derdin?

Değirmendere önce derin bir nefes aldı ve sonra ümitsizce “darlandım”dedi.“Eskiden kıvrıla kıvrıla, menderesler çize çize akardım. 150-200 metre genişliğindeydi yatağım” dedi. Sonra sesine kulak veren birini bulmuş öksüz bir çocuk gibi heyecanlanarak sözlerine şöyle devam etti:

“Binlerce yıldır böyle aktım. Gün geldi kabıma sığmadım. Ancak çok da sorun yaşamadım. Çünkü genişti otağım. 2000 metrelerden doğarım, altmış kilometre boyunca çağlarım. 30 senede bir coşar, kabımı zorlarım. Bilirdi eskiler, yaklaşmazdı kıyıma. Şimdi daralttınız beni döndürdünüz kanala. Ben kanala sığmam, aldanmayın boşuna. Gün gelir ararsam yatağımı, sakın kızmayın bana.”

1937 senesinde Değirmendere’yi konuşturan gazete “yarı şaka” demiş. Bugün onun kadar başarılı olamazsak da bizde öyle yaptık. Bölgemiz 1. derecede deprem bölgesi değil, tamam bunu anladık. Ancak 1. derece sel ve heyelan bölgesi olduğumuz unutulmamalıdır. Binlerce senedir kıvrıla kıvrıla akan koca dere bu gün dar bir kanala dönüşmüş durumdadır.Derler ki suların hafızası vardır. Yani su akar yatağını bulur. Sonra ah vah etmek fayda vermez.

)Olası bir taşkında Değirmendere bu yatağa sığar mı?)

TAŞMIŞ TA TAŞMIŞ!

Bakın, Değirmendere 1930 senesinde taşmış, 1933 senesinde taşmış, 1936’da taşmış,  hatta Değirmendere köprüsünün üç gözünden sel bir karış aşağıdan dehşetle akmış. Nerede ise köprüyü aşacak ve köprüyü önüne katıp sürecek gibi olmuş. Nemlizadelerin geniş çayırlığı bir göl halini almış, köprünün buyanki yüzünde birkaç dükkânı birbirine karıştırmış, ta un fabrikalarının, fındık mağazalarının olduğu bütün bu saha sel altında kalmış, koca bir saha kıpkırmızı çamurlu su deryası ile kaplanmış.

Sonra 1959’da Değirmendere tekrar taşmış. Üstelik o yıllarda Değirmendere daraltılmamış geniş bir yataktan akmasına rağmen köprüleri aşmış, evleri hanları almış götürmüş. Asıl darbeyi ise 1990 senesinde vurmuş. Bu sefer mal ve can kaybı daha fazla olmuş. Niye? Dere aynı dere. Ama yatağı aynı yatak değil, ona biçilen elbise dar.

(1990’da kendisine ayrılan yatağa sığmayan Değirmendere)

EN RİSKLİ BÖLGE NERESİDİR?

Peki, Değirmendere özelinde soracak olursak, “bir taşkında en riskli bölge neresidir?” derseniz. “Büyük Sanayi Sitesinin olduğu bölge” derim. Zira dere yatağının eskiden geniş, bugün ise en dar yerlerinden biri orasıdır. Üstelik dere akış kesiti boyunca en düşük kotlu yer de orasıdır. Ayrıca sahil yolu da bu alanda sedde oluşturmuş baraj etkisi yapmıştır. Büyük Sanayi sitesinin gündüz nüfusu çok yoğun, gece nüfusu ise yok gibidir. Yani gündüz olabilecek bir taşkında etkilenecek kalabalık bir nüfus ve çok sayıda araç var. Bir de şöyle bir endişemiz var ki; kurak geçen kış aylarında yağmayan yağmur, birleşir de bahar aylarında yağacak olursa vay halimize!

Ancak akşamdan sabaha yapılacak çok fazla bir şey olmadığını da görüyoruz. Üstelik 11 ilimizin depremde yıkıldığı ve yeniden inşa edilmelerinin zorunlu olduğu bir zamanda, Trabzon’da Büyük Sanayi Sitesinin taşınmasının gündeme alınacağını da beklemiyoruz. Ancak bazı tedbirlerin faydalı olacağı da muhakkaktır.

(1990 selinde Değirmende ve sahil yolu)

DEREYATAĞINI İMARA KİM AÇTI?

Bununla birlikte merak ediyoruz. Yine Değirmendere özelinde dere yatağını imara kim açtı? Yazı dizimizde bu şehrin imar planı serüvenini Trabzon Büyükşehir Belediyesi eski meclis arşivine dayanarak incelerken de belirtmiştik. Bu şehrin Fransız Lambert tarafından hazırlanan ilk imar planı 1939 senesinde hazırlanmış ancak birkaç husus dışında Lambert Planı uygulanamamıştır. Sonra 1970 senesinde Trabzon için ikinci bir plan yapılmıştır. Üstelik de plan bu sefer Trabzon’a yabancı olmakla birlikte Ege Üniversitesi hocaları tarafından yapılmıştır.

(1970 imar planında Değirmendere taşkın yatağı küçük sanayi tesislerine ayrılmış)

Üşenmedik aradık, 1970 tarihinde yapılan İmar Planını Ortahisar Belediyesinin arşivinde bulduk. Bir de ne görelim? Değirmendere kenarları yani taşkın yatağı olacak yerler imara açılmamış mı? Şimdi ne yapsın belediye başkanı? Bu işin eğitimini almış, dersini vermiş hocalarımız Değirmendere’nin taşkın yatağını imara açmışlar. Dönemin İmar ve İskân Bakanlığı dabu planı onaylamış. O yıllarda dere yatağı kenarlarının taşkın alanı olduğu bilinmiyor muydu?

Bunu bilmiyoruz ancak şu bir gerçek ki 1970 senesinde ilk kez yapılınca ardı gelmiş, sonra bütün imar planlarında dere yatağı küçük sanayi tesisleri için ayrılmış. Yani “bir kereden bir şey olmaz” dememek gerekir. Çünkü sonra bu emsal oluyor. Üstelik bu durum Trabzon’a özgü de değil. Ülkedeki bütün dere yatakları aşağı yukarı böyle.

MASA BAŞINDA ÇİZİLEN PLANLAR

Bir de,birşehri planlayan plancının o şehri iyi tanıması gerekir, diye düşünüyoruz.Plancının şehirdeki coğrafyanın tarihi serüvenini iyi bilmesi gerekir. Masa başında çizgi çizerek imar planı hazırlanmamalı. Bizim şanssızlığımız; gerek 1939 gerekse 1970 imar planlarını hazırlayanlar bu şehre yabancıdır. Değirmendere’nin eski resimlerinde dere yatağının çok geniş olduğunu, sonra bataklıkları doldurmak gayesiyle ve ardından sağından solundan yol geçirmek için dolgu yapılarak daraltıldığını, hafriyatların hatta çöplerin bu yatağa döküldüğünü bilmeleri gerekirdi. Yarın bu derenin bu yatağa sığmayacağını hesap edip dere boyunu imara açmamaları gerekirdi.

Şehircilik eğitimi almamış bir belediye başkanı böyle bir öneri ile gelse bile, “Olmaz, biz böyle bir vebalin altına giremeyiz, dere yataklarından uzak durmak lazım” demeleri gerekirdi.Olmadı, demediler. Şimdi iş işten geçti. Dere yataklarımız çoğunlukla kesit olarak daraltıldı, imara açıldı, bina, yol ve sanayi tesisleri ile doldu. Bir de kaçak hafriyatlar dökümleri var ki, o da üstüne tüy dikti.

PEKİ, NE YAPACAĞIZ?

Birincisi Allaha yalvaracağız. “Ya Rabbi kendi ellerimizle biz bu dereleri doldurduk. Sen bizim kusurlarımızı bağışla ve onların olumsuz sonuçlarından bizi koru. Memleketimizi semavi ve arızi her türlü afetten muhafaza eyle” diyeceğiz.

Sonra imkânlar ölçüsünde dere yatakları boşaltılmaya, dönüştürülmeye çalışacağız. Kaç sene sürerse sürsün, hangi iktidar gelirse gelsin bu ulusal bir politika olmalıdır. Deprem gerçeği ciddiye alınmadığında neler olduğunu acı bir şekilde yaşayarak öğrendik. Yaralarımızı hala sarabilmiş değiliz.  Taşkın ve sellerde böyle olmasın diyoruz.

Yine Değirmendere özelinde söyleyecek olursak;  Maçka’dan aşağı, yılda bir kez, tercihen bahardan önce dere taranmalı, dere yan kollarında var olan tersip bentlerinde biriken malzeme boşaltılmalı, ana dere kesitini daraltan malzeme, çalılıklar ve kaçak dolgular usulüne uygun bir şekilde dere yatağından uzaklaştırılmalıdır.  Ayrıca Büyük Sanayi sitesine dolması muhtemel bir taşkının tahliye edilebilmesi için kara yolu altından geçen yeterli kanal varsa bunlar sürekli açık tutulmalı, yoksa bu tahliye kanalları ivedilikle açılarak suyun bu bölgede göllenmesine fırsat verilmemelidir.Şimdilik söyleyeceklerimiz bu kadar. Geçiyoruz başka konuya…

HÜKÜMET KONAĞININ AĞAÇLARI

1987 yılında inşası tamamlanan Valilik, Emniyet ve Defterdarlığın bulunduğu kompleks yapılmadan önce hükümet konağı denilince tek bir yer anlaşılırdı; o da Ortahisar Mahallesi’ndeki hükümet konağıdır. Ancak bu binadan önce 1860’ların sonunda inşa edilen bir bina daha vardı. Bu bina yaklaşık 60 yıl kullanıldıktan sonra yıkılarak yerine halen bugün kullanılmakta olan ve 1933 senesinde inşaatı tamamlanan Hükümet Konağı yapılmıştır.

Trabzon Hükümet Konağı binası uzun zaman İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü olarak kullanılmış, bugün ise restore edilerek vali ve yardımcılarının taşınması ile yeniden Valilikmakamı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Binanın 1933 senesinde tamamlanmasına rağmen çevre düzenlemesi uzun yıllar yapılmamış çıplak bir halde bırakılmıştır.Ta ki doğa dostu Vali Sezai Uzer’in Trabzon’da görev yapmasına kadar. Hatta Valilik binasının arkasındaki hapishane binasının önündeki bir takım odalar da bu dönemde yıktırılmış ve tarihi binanın etrafı açılmıştır. Daha sonra Uzay soyadı alacak olan Vali Uzer’in doğa dostu olduğunu daha önce çıplak, boz bir tepe olan Boztepe’nin ağaçlandırmasında yaptığı katkılardan biliyoruz.

Bugün Valilik binasının bahçesinde yüksek boylu palmiye ve sedir ağaçlarının 1937 senesinde dikilen ağaçlar olduğunu düşünüyoruz. Bir de Ortahisar’daki valilik binasının önündeki caddenin ismi bugün Mimar Sinan Caddesi olarak adlandırılmış olsa da 1937 senesinde bu cadde Hükümet Caddesi olarak bilindiğini hatırlatalım.

Fatih Erol

Editör: TE Bilisim