Değişme sosyal bir olgudur ve toplumların değişerek yaşamaları söz konusudur. Fakat insanın bireysel özellikleri bakımından değişmesi, o kadar açık mı? Meselâ binlerce yıl evvelki insan anatomisi ile 2000’li yılların insan anatomisinde “değişme” sayılabilecek ne fark vardır? İnsan 3000 yıl önce de iki gözlü bir varlıktı, 2000’li yıllarda da… 

Yani insan yaradılışında değişmeden söz etmek güç, hatta imkânsıdır. Değişmeyi sosyal yaşantı bakımından düşünmek ve değişme olgusuna ona göre yaklaşmak gerekir. İnsan psikolojisi fıtrat (yaradılış) bakımından bir değişikliğe uğramamış, insanın sosyal hayatı değişikliğe uğramıştır. İnsanın değişimi, sosyal yaşantısı ili ilgili olup, bu değişikliği okuyabilmek için “kültür” kavramının anlaşılmasının gerekli olduğu söylenebilir. Toplumların değişimini anlamada kolaylık sağlayacak bir kavram olan “kültür”ün üzerinde durulması önemlidir. Kültür kavramı, bir yazının sınırlarına sığmayacak kadar geniştir. Bundan dolayı, aşağıda kültür kavramının bir tanımı ve bu tanım çerçevesinde kültürün değişimle ilişkisi irdelenmeye çalışılmaktadır.

Cemil Meriç’e göre 200’ün üzerinde tanımı yapılmış olan “kültür”ün en tanınmış tanımı şöyle yapılabilir: “ Bir toplumun yaşama tarzına kültür denir”. Bu tanımdan anlaşılması gereken en temel husus, kültürlerin “millî ya da ulusal” olma özelliklerinin bulunması,  maddî ve manevî tüm değerlerin, alışkanlıkların bu kavramın tanımı kapsamında yer almış olması hususudur.

Kültürün böyle bir kapsamı olmasına rağmen, günümüzde bilgi çağına girmiş olduğumuzdan “küreselleşen bir dünyaya hazırlanmamız gerektiği” üzerinde durulması, kültürün bu tanımı ile çelişen bir durum gibi durmaktadır. “Küreselleşen dünya, tüm toplumların aynı yaşantıyı yaşamasını zorunlu kılar” tezi, yukarıdaki kültür tanımının içeriğine uygun düşmemektedir. Bu tez, ilk önce sosyoloji biliminin temel bulgularına ters düşen bir görüşü barındırmaktadır. Dünyanın “tek tip yaşama tarzına” indirgenmesi, dünyadaki tüm toplumların tek kültürlü toplum olarak düşünülmesi anlamına gelir ki, bunun adına “evrensel kültür” denilebilir. Ancak kültürün bazı evrensel özellikler taşıması başka, tümüyle herkesin mensup olduğu evrensel bir kültürün oluşması başka bir olgudur. Kültürün evrensel özellikler taşıması sosyoloji biliminin verilerine uygun ama tüm dünya toplumlarının tek kültürlü(evrensel kültür) olması sosyoloji biliminin verilerine uygun düşmemektedir.

Bir yandan küreselleşen ya da küçülen bir dünya var, bu durum inkâr edilemez bir gerçektir. Öte yandan da “kültürler” var. Günümüz insanı bu ikilemi yaşamak zorunda görülmektedir. Bu iki olguyu sağlıklı bir şekilde nasıl yaşayabiliriz ki, hem biz,  hem de evrensel dünyanın onurlu bir üyesi olarak kalabilelim? Bilgi çağının önemli bir tanığı olan Drucker, günümüz toplumlarının bir yandan mahalli köklerden beslenmek, böylelikle kendi ulusal kültürlerini zenginleştirip beslemek, bir yandan da küreselleşen bir dünyada yaşama zorunda olan günümüz insanının aynı anda iki kültürü yaşamak durumunda olduğuna işaret ederek, günümüz insanlığının kültürle ilgili konumuna açıklık getiriyor. Bu açıklayıcı ifade, yukarıda ortaya konulan soruya bir anlamda cevap niteliği taşımaktadır. Dünya,türlü toplumların, milletlerin yaşadığı büyük bir mekân. Bu büyük mekânda yaşayan tüm toplumların tek toplum haline gelecek biçimde değişmesi, sosyolojik açıdan mümkün olmadığı gibi, evrenin düzeni açısından da mümkün görünmemektedir. Evet, değişim kaçınılmazdır, ama bu değişim, toplumsal yaşantıda kendini gösterecek, ulusal kültürlerin yaşamalarına imkân verecek bir küreselleşmeyi öngören  değişim olarak ortaya çıkacaktır. Bunun dışındaki bir değişim, toplumların yaşamlarını olumsuz yönde etkileyebilir, hatta onların yok olmasına neden olabilir. Değişim, sosyal hayatta yavaş yavaş ortaya çıkan sosyal bir olgudur. Değişime evet ama bunun boyutları, bir kültürün kimliğini yitirecek derecelere varırsa, bu durum değişim değil, “yozlaşma, yabancılaşma, kaos, anomi, vb.” gibi isimler alan bir durum olarak değerlendirilmelidir. Bu sonuç, hiçbir toplumun kabul edebileceği doğal bir sonuç değildir. 

Türk toplumu olarak 2000’li yılları çok önemsediğimiz görülmektedir. Ancak bu önem verişin, çok “yüzeysel” kaldığını söylemek haksızlık olmaz. Çünkü 2000’li yılların insanının en temel özelliği, onun “eğitimli insan” olmasıdır. Bilgi çağında eğitimli insanın özellikleri, geçmiş yüzyıllardakinden farklı bir özellik taşımaktadır. O nedenle bu çağın eğitimli insanının özellikleri üzerinde durmadan, değişimi de eğitimin değişen rolünü de kavramakta güçlük çekeceğimiz anlaşılmaktadır. Bilgi çağının insanını ve değişimin yeni sahiplerini yetiştirecek sistemin, değişime uygun olarak yeniden düzenlenmesinin zorunlu olduğu söylenebilir. Değişen eğitim sistemi, bir yandan “küresel bir dünyada” yaşamaya hazır, bir yandan da aşiretleşen dünyada kendi kültürünü yaşamayı öğrenmiş eğitimli insan yetiştirmek üzere değişimi yaşamak zorundadır. Bilgi çağının insanı, bir yönüyle “ulusal”, bir yönüyle de “çağdaş” dünya yaşantısına uyum yapabilmeyi öğrenmiş insan olmalıdır. Bilgi çağının eğitimli insanının en önemli özelliği, bilgi hamallığı yapan değil, bilgiyi anlayabilme yeteneği gelişmiş biri olmasıdır. Geleneksel bilgi anlayışı değişmiş, dünün “birçok konuda bilgi sahibi olma” özelliği, “bilgiyi anlayabilme ve kullanabileceği bilgiyi elde edebilmeyi öğrenmiş olma” biçimine dönüşmüştür. 

Eğitim sisteminin temel unsuru olan öğretmenlerin, öncelikle sosyoloji bilimi ile eğitimin sosyolojik temelleri konusunda sağlıklı bir hazırbulunuşluk yaşamaları zorunludur. Bilgi çağının bilgi toplumunu oluşturmada eğitim sisteminden başka bir yol henüz icat edilmemiştir. Nitekim eğitimin kültürel değişimle ilgili amacında, “Kültürü bireylere tanıtmak, benimsetmek ve geliştirmek” ifadelerine yeri verildiğini biliyoruz. O halde eğitim sistemi, bilgi çağının insanını yetiştirecek bilgi çağının öğretmenlerini yetiştirmek için önce kendisi, bilgi çağının felsefesine uygun bir değişimi hayata geçirmelidir. Bilgi çağının öğretmeni, bilgi çağının gerektirdiği eğitimli insanın özelliklerini taşımadan, yeni tip eğitimli insan yetiştirmede başarılı olamayacaktır.