Trabzon’un evveliyatından bu yana en önemli tarımsal ihracat ürünü fındıktır. Hatta Trabzon Büyükşehir Belediyesinin 1949 senesindeki meclis arşivine yansıyan bilgiye göre; Aristo’nun öğrencisi Teofrastos’un dünyaca meşhur ilk Nebatat İlmi kitabına göre, 2.320 yıllık bir geçmişe sahip olan fındığın öz vatanı Trabzon’dur.
1930’lu yılların gazete arşivlerinin yıpranmış sayfalarında da en çok gündem yapılan birkaç konudan biri fındık meselesidir. Daha doğrusu fındığın para etmemesi, düşük verimlilik ve fındık üreticisinin sıkıntılı durumudur. Nitekim 1936 tarihli Yeniyol Gazetesinde Bekir Sükûti Kulaksızoğlu’nun kaleme aldığı makalelerden biri fındık üzerinedir.
Kulaksızoğlu, 1936 senesinde fındıkta sorun olarak şunları görmektedir; Fındık bahçelerine gereği kadar bakılmıyor; dolayısı ile verim düşük. Bakım dediğimizde budama, gübreleme ve gerektiğinde ilaçlama yapılması kast ediliyor. 1936 senesinde fındık bahçelerine yeterince bakılmamasını normal görebiliriz. Çünkü yüksek tarım nüfusuna rağmen eğitim seviyesinin düşük olması, bilgiye ulaşmanın güç olması ve ilaveten fındık üreticisinin fakir olması dolayısı ile bitki besleme, hastalık ve zararlılarla mücadele ürünlerini alacak gelir seviyesinin olmaması bu sonucu doğurmuş olabilir.
Ama neredeyse doksan sene sonra bu günde aynı sorunları konuşuyorsak bu işte bir yanlışlık var demektir. Yani seksen senede çiftçimiz fındık nasıl budanacak, nasıl gübrelenecek öğrenememiştir veya öğretilememiştir. Toprak nasıl kireçlenecek anlaşılamamıştır veya anlatılamamıştır. Ülkemizde bazı sektörler başarıdan başarıya koşarken kimi sektörlerde dikiş bir türlü tutturulmamıştır.
TRABZON İÇİN BÜYÜK LÜTUF
Bakın sene 1936, yine aynı gazete “Fındığa istediği emeği vermek borcumuzdur” başlıklı yazıyı okuyoruz; Fındık bu topraklarda öyle bir tarım ürünüdür ki “fındık olmadığı sene elimiz kolumuz bağlıdır. Fakat mahsul olduğu sene keyfimize hudut yoktur. Çünkü fındık bizi ayakta tutan biricik, en kuvvetli ve herkesin bel bağladığı bir mahsuldür… Fındık biz Trabzonlulara Tanrının büyük bir lütfudur. Fakat ne yazıkki biz ona karşı şükrümüzü, borcumuzu layığı ile eda edemiyoruz. Fındığa iyi bakmıyoruz…”
Moloz limanında fındık çuvalları yüklenmeyi bekliyor (1940’lı yıllar)
O gün Trabzon’unyerel basını neredeyse çırpınıyor. Fakat nafile… Üstelik o yıllarda köylerde emeklilik maaşı, yaşlılık parası, evde bakım parası, gazi maaşı, engelli parası, kısa çalışma ödeneği gibi gelirlerin hiçbirisi yok. Yeni nesil bilmeyebilir. O yıllarda köylerde emekli maaşı alan insan sayısı parmakla gösterilecek kadar azdı ya da yoktu.Yani fındık,o seneler Trabzon köylüsü için hayat memat meselesidir. Buna rağmen fındıkla ilgili çoğu doğru bilgi çiftçiye ulaşmamış, ulaştırılamamıştır. Böylece düşük verimlilik bölgede kader olmuş, toprak artan nüfusu besleyemeyince de ardından göçler başlamıştır.
Bundan elli küsur sene önce Araklı’nın Aho (Ayvadere) Köyünden Samsun Terme’ye göç eden rahmetli kayınpederime neden göçtünüz, dediğimde “çünkü karnımız doymuyordu” dediğini dün gibi hatırlıyorum.
Dün böyle iken bugüne gelindiğinde; köyler neredeyse tamamen boşalmış, fındık artık tek geçim kaynağı olmaktan çıkmış ve yan gelire dönüşmüşken bu sorunlar nasıl çözülecek? Her ilde ve ilçede tarım teşkilatları, binlerce çalışan, ziraat mühendisleri, ziraat odaları ne iş yapar? Meslektaşlarımı asla suçlamıyorum. Onların yeri geldiğinde nasıl fedakârca çalıştığını/çalışacağını biliyorum.
BİRİ YAPAR ÖBÜRÜ YIKARSA!
Ancak ziraat mühendislerinin eğitiminden başlayarak, görev yaptıkları sisteme kadar ciddi sorunların ve anlayışların olduğunu da görmüyor değiliz. Hatırlayalım; 2003 yılında “1000 KÖYE 1000 TARIM GÖNÜLLÜSÜ” adlı projeye ne oldu? Ziraat mühendisleri, veteriner hekimler sözleşmeli olarak direk köylerde istihdam edilecek, oranın tarımsal üretiminden sorumlu olacaklardı. Yapıldı da. Sonra bunlara hatırladığım kadarıyla 1000 köy daha eklendi. Sonuç? Tarım Bakanı değişince, sözleşmeliler kadrolu oldu, ardından hooop hepsi dairelerde odalara hapsoldu. Memur oldular!
İktidar değişimleri ile politikaların değişmesi anlaşılır bir durumdur. Ancak aynı iktidar içerisinde bakandan bakana politikalar değişir, bir bakanın yaptığını öbürü yıkarsa bu memleketin hali nice olur..? Böyle olur işte.
FINDIĞIN EN ÖNEMLİ SORUNU
Elimize “2020 Fındık Sektör Raporu” adlı bir yayın geçti. Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanmış olan bu çalışmaya göre; Türkiye’de dekar başına üretim ABD ve Gürcistan gibi ülkelere göre çok düşük. Son beş yıllık ortalamalara göre Türkiye’de dönüm başına fındık verimi 84 kg’dır. ABD’de fındık verimi dönüme 221 kg, komşumuz Gürcistan’da 180 kg, Azerbaycan’da 122 kg, İtalya’da 157 kg’dır.Ülke olarak dünyada fındık ekilen alanların %75’ine, ancak fındık üretiminin % 62’sine sahibiz. Neden? Çünkü diğer ülkelere göre verim düşük. Yani ülkemizde fındık tarımının en önemli sorunu verim düşüklüğüdür.
Fındık seçen Trabzonlular
Peki, kaç senedir böyle? Biz 1936 senesinden hesaba başladığımız için 80 küsur senedir diyelim. Bir ülke düşünün ki “bir sorunu” var. Bu sorunu yönetmek için bakanlığı, teşkilatları, araştırma enstitüleri ve bütçesi var. Ancak seksen senedir aynı sorun devam ediyor. Seksen sene önce ne konuşuyorsak, seksen sene sonra da aynı sorunları konuşuyoruz. Galiba biz millet olarak sorunları seviyoruz. Çözümleri değil!
Fındıkta sadece siyasileri ve yöneticileri suçlamak da çıkar yol değildir. Fındık üreticisinin de bu konuda sorumlulukları, kusurları yok mudur? Vardır, elbet. Bilgiye ulaşmanın bu kadar kolay olduğu bir dönemde, bilmemek ya da yanlış bilmek artık mazeret olarak ileri sürülemez. Köye ziraat mühendisi gelmese bile, bir “tık” la fındıkta doğru bakım uygulamalarını öğrenilebilirdik. Elimize madem testereyi aldık, doğru kesmeliydik. Madem gübreye para verdik, doğru uygulamalıydık. Ancak yok, vazgeçmiyoruz. Yanlışı doğruya bir türlü çeviremiyoruz.Yine aklımıza o kutlu söz geliyor. “Bir topluluk kendisini değiştirmedikçe, Allah onlar hakkındaki hükmü değiştirmez.”
FINDIK BAYRAMI
Bir de 1936 senesinde Yeniyol Gazetesinde dikkatimizi çeken “Yeni fındık her sene olduğu gibi dün törenle yüklendi” başlıklı yazı oluyor. Yazıdan anladığımıza göre her sene fındık mahsulünün ilk yüklenişi (ihracatı) münasebeti ile Borsa önünde tören yapılmaktadır. Törene şehrimizdeki İngiliz, Fransız, Alman ve İtalyan konsolosları, banka yöneticileri ve bütün ihracatçı tüccarlar hazır bulunmuş, törene katılanlara sigara ve dondurma ikram edilmiş ve Halkevi Bandosu güzel parçalar çalmıştır. Bütün bu nümayişin nedeni iki çuval fındık. Yani 1936 senesinde fındık sezonunda ilk ihracatı yapılan miktar iki çuval fındık! Çuval mühürlenmiş, sahile kadar gidilerek motora yüklenmiş ve uğurlanmış bu sırada karadan ve denizden fişekler atılmış. Trabzon’daki ihracat sevincine bakar mısınız?
Fakat bu ihracat sevinci, dışarıdan gelenlerin Trabzon’da fındık bayramı kutlamaları yapıldığı zannına bile neden olmuştur. Nitekim 1933 senesinde Trabzon’a gelen İbrahim Alaattin Gövsa konuyu şöyle anlatır;
“Bizi karşılamaya gelen dostlardan öğrendik ki Trabzon’un hakikaten bir bayramı varmış; Fındık Bayramı. Bu yılın ilk fındık mahsulü bugün şu küçük ve süslü vapura verilmiş. Yirmi sene fasıladan sonra Trabzon’a fındık bayramının neşesi içinde kavuşmuş olmak, birkaç saat evvel Yoroz’da duyduğum tatsızlığı teselli etti.”
TANITABİLİYOR MUYUZ?
Bir de 1936 senesinde dikkat çeken bir tespit de fındığın tanıtım meselesidir. Mesela o sene ilk defa İzmir Fuarı adıyla açılan sergiye iştirak edilememiş, hatta Trabzon olarak bırakın bir pavyon açmayı, tanıtmaya mecbur olduğumuz fındığımızdan bir avuç bile gönderilemediğinden şikâyet edilmiştir.
Ta 1936 senesinde Bekir Sükûti Kulaksızoğlu “fındığı yaymaya, tanıtmaya mecburuz” diyor. Geçtiğimiz bunca sene içinde fındığın tanıtımında başarılı mıyız? Fındıktan elde edilen gıda ürünlerini çeşitlendirebildik mi?
BİR ZAMANLAR FINDIK TANITIM GURUBU VARDI
Hatta Fındık Tanıtım Gurubu denilince de ilk aklımıza Mazhar-Fuat-Özkan üçlüsünden tanıdığımız Özkan Uğur tarafından bir zamanlar oynanan o aganigili televizyon reklamı geliyor. Fındık satıcısı bağırıyor;
“Gel, gel fındığa gel. Tansiyona, kolesterole, kansızlığa, uykusuzluğa, sinir bozukluğuna iyi gelir. Enerji verir, cildi gençleştirir, kemikleri güçlendirir, dişleri kuvvetlendirir, ayriyeten aganigi naganigiiii…”
Sonra arkası gelmedi. Fındık Tanıtım Gurubu da bir daha gündem olmadı. Biz de bunun sebebini öğrenmek için doğruca soluğu Fındık Tanıtma Grubunun başkanlığını yapmış olan Edip Sevinç’in yanında aldık. Edip Sevinç Trabzon’da işlenmiş fındık ihracatçılığı yapan önemli bir isim. Sadece kendi işletmesinde dönem dönem 100-150 kişi çalıştırıyor. Sevinç’in verdiği bilgiye göre Fındık Tanıtım Gurubu 1997 senesinde kurulmuş, kendisi bu guruba yönetim kurulu üyesi olarak 2006 yılında katılmış ve 8 yıl bu gurubun yönetim kurulu başkanlığını yapmış.
Edip Sevinç
Edip Sevinç’le Yomra’daki ofisinde Fındık Tanıtma Gurubunun hikâyesini konuştuk; Eskiden sadece Doğu Karadeniz’de üretilen fındık, devlet destekleri nedeniyle önce Karadeniz şehirlerinde dikim alanları genişlemiş, sonra fındık başka illere doğru yelken açmıştır. Bu gün ülkemizde üretilen fındığın % 95’i Ordu, Giresun, Trabzon,Samsun, Sakarya, Düzce, Zonguldak, Artvin, Kocaeli ve Bartın illerinde üretilmektedir. Fındığın üretim alanları artınca arz fazlası ortaya çıkmış, Fiskobirlik’in depoları ağzına kadar iç fındıkla dolmuştur. Bu stokun bir kısmından fındıkyağı elde edilmesine rağmen, Fiskobirlik muazzam görev zararları ile karşılaşmıştır. Üstelik üretici de açıklanan fındık fiyatlarından bir türlü memnun olmamıştır.
Bu durumda ihracatçılar, fındığın bilinmediği coğrafyalarda fındık ve fındıktan elde edilen ürünlerin tanıtılması amacıyla Fındık Tanıtım Gurubunu kurmuşlar. Hatta Sevinç’in verdiği bilgiye göre Türkiye de ilk kurulan tanıtma gurubu Fındık Tanıtma Grubudur. Yarı resmi olarak kurulan bu gurup,yurt dışında özellikle de Çin’e yoğunlaşmış, bu amaçla Çin’de fındığa dayalı damak zevkinin gelişmesi için gıda işletmelerine ücretsiz iç fındık bile göndermişler. Bu sayede Çinli tüketiciye fındık tanıtılmış, hatta Çin’deki dondurma, çikolata ve şekerleme firmaları ile anlaşmalar yapılmıştır.
Buraya kadar iyi. Ancak finansmanı tamamen fındık ihracatçıları tarafından karşılanan Fındık Tanıtım Gurubu, Ankara bürokrasisinin çabaları sonucu diğer tanıtım guruplarıyla birlikte 2017 senesinde kapatılmıştır. Bunların yerine Türkiye Tanıtım Gurubunu kurulmuş, ancak fındık bu tanıtım gurubu içerisinde kaybolmuş, en sonunda bu gurup da ortadan kaybolmuştur.
Bizim anladığımız, olayın özeti şu şekildedir; fındık diye bir derdi olan fındık ihracatçıları,ellerini taşın altına koyarak bir tanıtım gurubu kurmuşlar. Devlet, parayı sen vereceksin ama ben de yönetime ortak olacağım demiş. Sonra fındık diye hiçbir derdi olamayan bürokrasi, buna gerek yok diyerek bu kuruluşu kapatmış. Yahu parayı veren onlar; kapatan sen! Ne diyelim; Bari gölge etmeseydiniz…
Ha bu arada Edip Sevinç’e “aganigi naganigi” reklamının fındık iç tüketimine bir katkısı olup olmadığını sorduk. “Yok” dedi gülerek,“bu reklam çok konuşuldu ama o yılın fındık tüketimine bir katkısı olmadı.”
Fatih Erol