EKONOMİK DURUM FUTBOLUMUZU OLUMSUZ ETKİLİYOR

Gelecekte insanlar futboldan sıkılabilir mi? Özellikle yeni neslin teknoloji ile olan artan ilişkisi futbola sevgiyi öldürür mü? Futbolu daha popüler hale getirmek için neler yapılabilir?

 

Futbol başından beri bazı değişikliklere uğruyor ama çok büyük olmuyor. Çünkü doğasında olan ilgi alanını bozmak istemiyorlar. Maç sayısında, bazı kurallarda, sahanın belli ölçülerinde yapıldı ama özünü bozarsanız tadını da bozarsınız. Maç sayıları çoğaltılıyor ama bunu yapanların, seyircinin stada eğlence aracı olduğu için geldiğini bilmesi gerekir. Günümüz futbolunda ekonomi ön plana çıktı doğru ama izleyenler için bir oyun, bir eğlence, keyif alanıdır. Ortak alandır. Geçmişten bugüne futbolda bir sürü araç gereçler değişti, düzen değişti, oyun felsefesinde değişiklikler oldu ama futbolun keyfi devam ediyor. Bozulmaları var mı, var. Özellikle ülkemizde geçmişte aldığımız keyfi şimdi alamıyoruz. Seyircilerin ekonomik durumu iyi olmayınca, maça gidiş geliş, maç bileti, beslenmeyi düşünürsek önemli bir maliyet. Bizim için söyleyeceğim şey şu: Ekonomik durum futbolumuzu olumsuz etkiliyor. O yüzden düşüşler de var.

BU İŞİ YAPIYORSAN EN İYİSİNİ YAPACAKSIN

Türkiye'de en keyif veren futbolun Şenol Güneş'in oynattığı takımların maçlarında olduğu belirtilir çoğunlukla. Ama ekonominin bu kadar büyük olduğu yerde yönetimler-taraftarlar futbolun keyif yönüne mi bakıyor, yoksa sonuca mı odaklı? Ayrıca, keyif-sonuç arasındaki bu baskı, bugüne kadar oyuncu seçimi veya sistem kurarken bir tıkanma yarattı mı sizde?

 

Aslında her ikisini de insan ister. Ben de güzel oyun, iyi sonuç istiyorum. Güzel oynamadan kazandığınız zaman zaten doğru oyun olmuyorsa, sonrasında kazanma şansınız da az olacaktır. Dolayısıyla birbirine bağlantılı. Şunu söyleyeyim; çocuk da olsanız, bir oyun da oynarsanız, bir iş de yapsanız sonunda kazanmak istersiniz. Ama kazanmak için her yol mubah derseniz, hata yaparsınız. Mesela bir işimiz var ama bunu tesadüfen götürüyoruz. Ne kadar götürürüz? Ama doğru işleri, ilkeleri, prensipleri, çalışmaları yerine koyup gelişimini sağladıktan sonra sahaya çıktığınız zaman kazanma oranınız yükselir. Kazanamazsanız bile işinizi doğru yapmanızın huzuru olur sizde. Sizden de beklenen şey zaten yeteneğinizi, karakterinizi ortaya koymak. Siz de vicdanen rahat olursunuz. O yüzden bu yaptıklarınızı karşılayan müsabakayı kaybetseniz bile 'ben bir şeyler ürettim, alamadım, daha çok çalışmalıyım' dersiniz. Bir de sonuç iyi gelirse doğru işler yaptığınızda, o zaman daha çok tatmin olursunuz, mutlu olursunuz. Doğru işler yaparak hedefe gitmelisiniz. Çalıştığım oyunculara onu söylüyorum; bu işi yapıyorsan en iyisini yapacaksın. En iyisini rakip olarak göreceksin. En iyi takım veya oyuncuyla kendini ölçüştürmeye çalışacaksın.

HİÇBİR ZAMAN TÜKENME DİYE BİR ŞEY YOK

Çok tecrübelisiniz, çok şey kazandınız ama çok da kaybettiniz, finalleri kaybettiniz. Hiç tükendiğinizi hissettiniz mi? Böyle bir durumda yeniden ayağa kalkmak için uyguladığınız motivasyonunuz neydi?

 

Doğuşunuzu siz tayin etmiyorsunuz, ölümü de siz tayin etmiyorsunuz. Size bir hayat veriliyor, Allah'a Şükür. Size bir süre veriliyor, siz bir imtihan geçiriyorsunuz ve işinizi iyi yapmak durumundasınız. Tabii öğrendikleriniz, başınızdan geçenler, çevreniz, aileniz, arkadaşlar, hepsi beraber oluyor. Bütün bunları yapıp bir noktaya geliyorsunuz. Hiçbir zaman tükenme diye bir şey yok ki. Yani ben işimi çok iyi yapıyorum ama benden daha iyi yapan biri varsa, ben ondan geride kalmışsam bu benim suçum değil ki. Bunu bir eksiklik olarak görmemek lazım. Herkes bir değil. Önemli olan sendeki sınırsal değerleri kullanabiliyor musunuz? Herkes aynı düzeyde futbolcu, aynı antrenör, herkes iş adamı olarak da aynı, öğrenci olarak da aynı düzeyde; bu mümkün değil zaten. Öte yandan bu değişkenlikte de yer değiştirilebiliyorsunuz. Bugün başarısız kabul ettiğiniz yarınki ortamda başarı olarak değerlendiriliyor. Başarısız dediğiniz biri ileride çok daha başarılı olabiliyor. Başarı ve başarısızlık, final kazanmak, kaybetmek, hepsi var. Sonuçta siz bir defa işinizi iyi yapıyor musunuz, ona bakacaksınız. O sizi nereye götürüyor, onu göreceksiniz. Yıldız oyuncuların tarifini hep öyle yaparım: Sadece iyi oynaması değil, etrafındaki oyuncuları da oynatabilmesidir yıldız oyuncunun farkı. Hem onları, hem kendini büyütebilen oyuncudur. Birlikteliği sağlayan, yolu açan, yönlendiren, yol veren, rehberlik yapandır.

VARSAYIM İLE EĞER İLE BİR YERE GİDEMEZSİNİZ

Fenerbahçe'den Eren Elmalı Hamlesi! Teklif Ortaya Çıktı Fenerbahçe'den Eren Elmalı Hamlesi! Teklif Ortaya Çıktı

90'lı yılların başında teknik adamlığa yeni başladığınız dönemlerle bugünkü Şenol Güneş'i kıyaslarsak, hem bu duygu güçlülüğü hem de teknik açıdan çok fark var mı? Geriye döndüğünüz zaman 'hata yaptım' diye kendinizi sorguladığınız oldu mu?

 

Hata neye göre hata, nereden baktığınıza bağlı. Mesela oyuncuyu sahaya sürüyorsunuz. Siz teknik heyet olarak da bir ekipsiniz ama yetkilisiniz. 'Oyun olarak kendimi eksik görmüyorum, iyi oynadık' dediğiniz maçı kaybediyorsunuz. Ya da tam tersine, bazen de oyun olarak düşündüğümden kötü oynayıp kazandığım da oluyor. O da o oyunu hak ettiğimi getirmez. Bunlar bunun içerisinde zaten var. Yani orada siz bugüne bakarak 'ya ben bunu yaptım ama şunu yapsaydım' diyeceğim bir şey yok aslında kaybettiklerimde. Veya tam tersi kazandığımda 'bunu oyuna aldım, onu koysaydım daha iyi olabilirdi' diyerek, varsayım ile eğer ile bir yere gidemezsiniz. Bugün bir müsabaka bitiyor, hemen yeni müsabakaya hazırlık yapıyorsunuz. Eldeki oyuncularla bir karar veriyorsunuz. Sonra düşündüğünüz yüzde yüz oluyor. Bazen de tersi, iyi oynadığınızda kaybediyorsunuz. Ben geriye dönük pişmanlık duymadım. Çünkü hepsi bir emektir, benim için önemlidir. Hayatımda o kadar aşamalardan geçtim ki o maça kadar gelemeyebilirdim. Yani ben hastalandım Trabzonspor'da, belim sakatlandı futbolu bırakabilirdim. Orada her şey bitebilirdi. Ondan daha kötüsü yok ki. Bir müsabakaya çıkıp görev yapmak, oynamak veya oynatmak bir iştir. Orada bir maç kaybettik, her şey bitti, yok öyle bir şey. Yani sizin hayatınızı engelleyecek o kadar faktörleri aşan birinin bunlara teslim olması mümkün değil. Benim bugün de yeni bir heyecanım var.

KİN, NEFRET, İNTİKAM DUYGUM YOK

Karşınızdaki sporcu veya teknik adam olabilir. Çok kızıp da asla affetmem dediğiniz bir olay, bir davranış oldu mu?

 

Anlık tepkilerde bunlar doğaldır. Mesela bir gol kaçırana söylenir, kızarsınız. Bu normal. Veya hiç beklemediğiniz hayal kırıklığına uğratan bir davranış görürsünüz o zaman tepkiniz biraz fazla olur o anda. Ama sonrasında ben üstümde durmam. Yani şöyle; geriye dönük hadiselerin hepsini affederim, ama unutmam. Kin, nefret, intikam duygusu yoktur bende. Yerinde onu da yönetmek sanatım vardır benim. Affederim şunun için; ben yapmadım ki hata, o yaptı hatayı. Ben yapmışsam üzülürüm. Söylemesem de üzülürüm, neden yaptım bu hatayı? O zaman kendimi sorumlu tutarım ama başkasının hatasından ben niye sorumlu olayım? Onu affederim. Ama unutmam diyorum çünkü o bir hatadır, onu yapmaya devam ediyorsa onunla ilişki kurmaman gerekir. Düzelmişse ilişkiler devam eder. Şans vermiyorum ona, kendi hayatını kendisi düzenlesin diyorum. O hata yaptığını fark ediyorsa sorun değil ben onu gündeme getirmem.

ELEŞTİRİ YOL GÖSTERMEKTİR

Genç yaştan itibaren hep göz önündesiniz. Eleştiriler alıyorsunuz herkes gibi ama haksız yere, büyük haksızlığa uğradığınızı düşünüyor musunuz bu anlarda?

Ben iş yapmadığım zaman zaten beni kimse eleştirmez. Bir iş yapıyorsak eleştiri yapılacak. Ama eleştiri adına hakaret edenler de var, onu da biliyorum. Haksızlık yapanlar, hakaret edenler var. Olabilir, bu onların kendi yanlışları. Eleştiri aslında güzel bir ifade ama bizde yerini kaybetti. Mesela ben sizi sevmiyorsam size başka türlü bakıyorum, eleştiriyor veya hakaret ediyorum. Ama sizi seviyorsam başka türlü yapıyorum. O benim yanlışım, sizin değil. Yani ben sizi eleştirirken, sizi seviyorum diye koruyorum, sizi sevmiyorum diye de ağır ithamlarda bulunuyorum. Bu benim eleştirmen olduğumu göstermez. Benim kötü bir insan olduğumu gösterir. Onun için onu kendi halinde bırakacaksın. Eleştiride doğru bir şey varsa, zaten onu almak mecburiyetindeyim. Hatta çok da memnun kalırım çünkü ben o açıdan bakmamıştım derim. Ama hakaretse zaten hiç muhatap olmamak gerekiyor. Çünkü hakaret etmek için onu bahane kullanıyor. Çok var öylesi! Onun için ben eleştiri yapanlara saygı duyarım. Yeter ki doğru eleştiri olsun. Eleştiri yol göstermektir.

HAYATIMDA KISITLAMA DİYE BİR ŞEY YOK

Hayatınız hep kayıt altına alınıyor. Nereye giderseniz, dağa da gitseniz, maçta da olsa her yerde kayıt altında. Bu kısıtlıyor doğal olarak yaşamınızı da. Bu rahatsız edici mi sizin için? Aileniz bu anlamda size sitem ediyor mu?

 

 

Önce şunu söyleyeyim, hayatımda kısıtlama diye bir şey yok. Kendimi böyle baskı altında hissetmiyorum. Ben şimdi buradayım, büyük bir camianın bir alanda yetkilisi ve sorumlusuyum. Bir görevim var, onu taşıyorum, rol yapmıyorum. Ben ne isem, hep oyum. Onunla yaşıyorum. Sokakta da, yaylada da, her yerde aynıyım. Farklı olan şey işimi yapmak. Ben pozisyonumu biliyorum. Dolayısıyla hiç öyle bir rahatsızlığım yok. Yani beni biri görüyor, görürse şöyle olur diye düşünmem. Kral evde de kraldır, sokakta da kraldır. Ben de Şenol Güneş'im, evde de, sokakta da Şenol Güneş'im. Ayrı bir unvanı istemem. Hatta makamlar, mevkiler, başka işler beni rahatsız eder. Yani yeni bir unvana ihtiyacım yok. Ben işini yaparım, onun dışında sade bir vatandaş olmak istiyorum. Ama pozisyon olarak Trabzonspor teknik direktörüyüm. Onun da gereklerini yapmaya mecburum. O benim sorumluluğum.

ÇALIŞAN, ZORLUKLARA GÖĞÜS GEREN BAŞARIYOR

Çok yetenekli olan ama bunu kullanamayıp kaybolanları çok biliyoruz. Sizin hiç ulaşamadığınız futbolcu oldu mu? 'Bu yetenekle yıldız olur' dediğiniz ama bunu başaramadığınız veya bu konuda bir şekilde eksik kaldığınız bir durum oldu mu?

 

Futbol basit bir oyundur ama zor bir meslektir. Yani futbolcu olmak, antrenör olmak öyle kolay değildir. Sadece yetenek yetmez, çok büyük aşamalardan geçerek bir yere geliyorsun başarılı olmak için. Hepsinin zaten oraya çıkması mümkün değil. Düşünün ki altyapıya gelenlerin hepsi çok iyi futbolcu oldu. Keşke olsa, mümkün değil. Bizden çok daha iyi oyuncular, çok daha iyi antrenörler çıkabilirdi. Ama bu işin zorluklarına hiçbir zaman katlanmadılar. Ben çevremde görüyorum, yetenekli olup da bulunduğu şartlara itiraz eden, isyan eden, kabul etmeyen çok oyuncu var. Sonuçta birileri yapmıyor elemeyi, kendi kendine yapıyor! Trabzon altyapısında bir çocuk düşünün, 8-10 yaşında geldi, zaman ayırıyorsun. Bir de çıkmazsa, biz de üzülüyoruz. Çünkü ona zaman ayırdık, başka birine ayıramadık. Onların arasında seçiyorsun onu, en iyisi o diye yatırım yapıyorsun. Ama bilemezsin, çünkü bir gün değil bu ki. Kaç yıllar geçiyor? Bir, iki, üç, beş, on yıl, kaç yıl geçiyorsa. O süreçte ne kadar istediği, mücadele ettiği, ne kadar yaptığı kendiyle alakalı. Ben hiçbir eğitim görmeden, sokakta büyüyerek geldim. Kalecilik eğitimi de görmedim. Lisans çıkardığım zaman yaşım 15'ti. Bugün bakıyorum çocuk 15 yaşında kaleye gidip durabilir mi? Duramaz. Çalışan, zorluklara göğüs geren başarıyor.

TRABZONSPOR'A KATKI YAPAN HERKESTEN ALLAH RAZI OLSUN

Ahmet Suat Özyazıcı ve Özkan Sümer'le beraber çalıştınız, zaferler kazandınız. Onlarla olan fotoğrafınızı gördüğünüzde ne düşünüyorsunuz?

 

Geriye dönüp düşünelim, hepsinin ayrı ayrı hikayesini al. Birlikte hikayesine bak. Nereden nereye geldiler. Özkan abi, Suat abi, hocalarım Allah rahmet eylesin. Bunlar burada sokakta büyüdüler. Futbolcu oldular, antrenör oldular. Şehre büyük katkıları oldu. Ağır eleştiri aldılar mı, aldılar. Ama öldükten sonra biraz daha değerleri bilindi. Bunlar olacak yani. Onları da büyüten bu. Bu şehre sadece futbol alanında katkı yapmadılar. Sosyo-kültürel alanda da şehrin büyümesini sağladılar. Bu başarıyı, organizasyonu yaparak da gençlerimiz ve ailelerimize de çok büyük katkılar yapmış oldular.

Şimdi Özkan ağabey, Ahmet Suat ağabey, Şenol Güneş'in buralar nasıl geldiğini bilmeden onlara bazen haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Kendim için değil ama daha çok onlar için söyleyeyim: Çünkü onların döneminde daha çok imkansızlık vardı. Keşke hayatları bir belgesel olsaydı, insanlara çok güzel örnekler söylenebilirdi. Onların arasında oyuncu olarak, hoca olarak birlikte olmaktan dolayı çok mutluyum, gururluyum. Onlar o kadar güzel işler, o kadar başarılı işler yaptılar ki sadece Trabzonspor'u değil, Trabzon şehrini ve Türkiye'yi ileri getirmek için uğraştılar. Onların açtığı yollardan yenileri gelir inşallah. Biz de gideceğiz, yeni arkadaşlar gelecek. Bu da işin doğasında var. En son başkanlarımızı kaybettik. Bu ara ölümleri daha fazla görüyoruz. En son Şamil Ekinci, Mehmet Ali Yılmaz, Salih Erdem, yöneticiler. Ölenlere Allah rahmet eylesin, yaşayanları Allah uzun ömür versin. Trabzonspor'a katkı yapan başkan, yönetici, hoca, oyuncu, taraftar, herkese Allah razı olsun diyorum.

Kaynak: TRABZONSPOR DERGİSİ