Adının başında “milli” sıfatı olan iki bakanlığımızdan biri eğitim bakanlığıdır. Adının “millî” olması ile sistemin “millî” misyon üstlendiğini söylemek ne kadar doğru? Ayrıca Bakanlığın adının “Milli Eğitim Bakanlığı” olması, sistemin “eğitim” işlevini yürüttüğü anlamına gelir mi? Hayır gelmez! Çünkü sitemin en önemli problemlerinden biri, sistemin salt “öğretim” ile uğraşması olarak bilinmektedir.
Bir bakanlığın millî olmasının ön şartı, bakanlığın millî ihtiyaçlar tarafından belirlenmesi ile ilgilidir. Kendi ihtiyaçlarımızdan kaynaklanmayan eğitim sisteminin millî olamaz. Böyle bir bakanlık, aynı zamanda geçmişimizle bağlarımızı kopartacak bir misyon da yüklenmiş olur. Muhammet İkbal diyor ki, “Bu eğitim sistemi, bizim millî ihtiyaçlarımız tarafından belirlenmemiştir; bizim geçmişle bütün bağlarımızı kopartmaya yaramaktadır ve daha da önemlisi, bu eğitim sisteminin, eğitim fikrinin, insan iradesinin değil, insan aklının eğitilmesi gibi bütünüyle yanlış bir varsayıma dayandığı gözlenmektedir.”
Evet, bugünkü eğitim sisteminin, eğitimi ihmal ederek, sadece insan aklını eğitmekle meşgul olduğunu hepimiz kabul ediyoruz. Oysa eğitim sistemlerinin temel görevi, “karakter eğitimi” bağlamında “irade eğitimi” yapmak olmalıdır. Gerçek millî bir karaktere sahip olabilmek için gerçek anlamda milli bir eğitim sistemine sahip olma zorunluluğu vardır. Böyle bir sistemde sadece öğretim yapılmaz, hatta öğretim en son gelen bir iştir; millî bir eğitim sisteminde önce “insan” yetiştirmek önemlidir.
Eğitimde “bütünlük ilkesi” diye bilinen bir ilke vardır. Bu da çok boyutlu bir varlık olan insanın, sadece aklına hitap ederek onu eğitmek, onun eksik eğitilmesine neden olacaktır. Çünkü insan biyolojik, fizyolojik, ruhsal, psikolojik, sosyal ve duygusal bir varlıktır. Bu özelliklerinin bütününü eğitemeyen bir eğitim sisteminin karakterli insanlar yetiştirmesi mümkün değildir. Çocuklarımızı sadece iyi fizik bilen kişiler olarak yetiştirmek, onları “iyi insan” olarak yetiştirmeye yetmemektedir. Çocuklarımıza sadece “Kur’an” okutarak da onları bütünlük ilkesine göre yetiştirmiş olamayız. Çok boyutlu bir varlık olan insanın eğitilmesi, söz konusu tüm boyutlarda eğitilmesi ile mümkün olabilir. Okullarımızın mevcut düzeninde böyle bir eğitim imkânı henüz görülmemektedir. Okullar öncelikle insan yetiştirmeye odaklanmalı, akademik yetiştirmeyi ikinci planda düşünmelidir.
Millî karakterli insan, önce kendi olan, daha sonra da bütün evrensel değerlerle millî karakterini sentez yapabilen insandır. Mevlana’nın dediği gibi, “Ben bir pergele benzerim, bir ayağım kendi millî değerlerimiz üzerinde sabit durur, diğer ayağımla bütün dünyayı dolaşırım. Dünyada bulduğum hikmet dolu bilgileri alır, kimliğimle birleştiririm.” Malum bizim kültürümüzde şöyle bir kural var: “Hikmet müminin yitik malıdır, onu nerede bulursa alır.”
Sahi okullarımızda “hikmet” ne kadar var? Eğitim sistemimizin hikmet ile ilgili bir derdi var mıdır? Hikmeti dert edinmeyen bir eğitim sisteminin “millî” olması mümkün değildir. Gerçekten Türk Eğitim Sistemi millî midir?