ETH Zürih'teki (İsviçre) araştırmacılar, evde kullanılan elektronik ürünlerin ürettiği atıklarla ilgili ilginç bir çalışmaya imza attı. HuffPost'un haberinde yer alan bilgiler doğrultusunda ETH Zürih'teki araştırmacılar, geliştirdikleri yöntem ile birlikte elektronik atıkların altın madeni gibi değerli materler çıkarabileceği bir kaynak oluşturmayı başardı.
Elektronik Atıklardan Altın Çıkarma Süreci
Evde kullandığınız elektronik atıkların aslında altın değerinde olduğunu biliyor musunuz? İsviçre'de yapılan çalışmalar ilginç sonuçları da gözler önüne serdi. Elektronik atıklardan altın çıkartma süreci peynir üretiminden elde edilen yüksek protein yüküne sahip yan ürünler kullanılarak geliştirilen bir yöntem olarak görülmektedir. Protein fibril süngerleri aracılığıyla elektronik atıklardan değerli metallerin çıkarılmasına olanak tanınıyor.
22 Ayar Altın Elde Ediliyor
Advanced Materials dergisinde yayınlanan makale doğrultusunda bir grup araştırmacı sadece 20 eski bilgisayar ana kartından 450 miligram 22 ayar altın külçesi çıkarıldığını söyledi. Ekip tarafından geliştirilen yenilikçi yöntem büyük bir başarı sağladı. Peynir altı suyu proteinlerin asidik koşullar ve yüksek sıcaklıklar altında denatüre edilerek Bir protein nanofibril süspansiyonu oluşturulduğu belirtildi.
Elektronik Atıklar Çevre Dostu Yöntemlerle Değerlendirilmeli
Süngerin ısıtıldığında toplanan iyonları pul haline getirdiğini belirten ekip %91 Altın ve %9 bakır içeren 450 miligramlık küçük bir altın külçesi elde ettiklerini belirtti. Bu külçenin yaklaşık 33 dolarlık bir değeri denk geldiği açıklandı. Araştırmacılar bu işlemin son derece verimli olduğunu belirtirken yatırılan her dolar için 50 dolara kadar altın elde etme şansı bulunduğunu da belirtti. Daha sonra bu jelin kurutularak bir sünger haline getirildiğini belirten araştırmacılar metal kısımları çözüp iyonize ettikten sonra süngeri elde edilen çözeltiye yerleştirerek altını iyonları çektiklerini belirttiler. Bu yöntem ile birlikte atıkların daha verimli bir hale getirilebileceği belirtilirken yenilikçi bir yöntem olması nedeniyle çevresel sürdürülebilirlik açısından önemli bir adım olarak aktarıldığı da belirtildi.
