Trabzon’da geçmişte gayri Müslümlerden bize miras kalan tarihi eserler ile ilgili daha önce çeşitli yazılar yazdık. Mesela TAKA Gazetemizin 7-8 Eylül 2021 tarihli nüshalarında “Eski Eserlere Ne Oldu?” ve “İşte O Tarihi Diyalog” başlıkları altında konuyu detaylı incelemeye çalıştık. Ancak 1938 tarihli Yeniyol Gazetesinde rastladığımız “Onu en iyi yapmak temelinden yıkmaktır!” başlıklı yazı ile konu yeniden gündemimize girmiş oldu. Yazıyı o günkü aydınımızın Rum ve Ermenilerden kalan eski eserlere bakış açısını göstermesi açısından incelemeye alıyoruz;

“Şurada gözlerimizin önünde, şehrin ortasında, (Maraş Caddesindeki)) en büyük kültür mabedimiz (Halkevi) karşısında, saçaklarından temeline kadar bütün üslup ve durumuyla yabancı bir milletin abidesi olduğunu haykıran ve Özel İdarenin malı olmuş bulunan mahut [kilise] binası, senelerden beri gözlerimizi tırmalayıp gitmektedir.

(Maraş Caddesindeki Çarhapan Kilisesi)

Zaman zaman bu binada tadilat yapmak için üç beş ustanın çalıştığını görürüz, külahında, pencerelerinde değişiklikler yapılır. Hâlbuki onun mimari tarzı itibariyle yabancılığı en ufak köşelerine, en teferruatlı kısımlarına kadar teressüm ve tecessüm etmekte değil midir? Ona dört beş yüz lira değil, dört beş binde değil, on bin, yirmi bin dahi sarf edilse yine çalımını, durumunu, yabancılık çalım ve durumunu değiştiremeyiz. Çünkü yapılırken temelinden tepesine kadar bir daha değişmemek, değiştirilmemek kastı ile yapılmış ve bu koyu hisler ve fikirler senelerce ustalar ve mimarlarının elleri ve kafalarıyla onu her köşe ve bucağına ısrarla taassupla işlenmiş gitmiştir! 
Gözlerimizin önünde, kulaklarımızın dibinde daima ve daima yabancılığı haykıran bu bina dursun mu, durmasın mı, duracaksa niçin dursun? Bir sinema ve konferans salonu mu olur, hayır! Onda ne söz söylenir, ne saz çalınır. O bizim hiçbir işimize yaramaz. Onun zannettiğimiz faydasından ziyade tasavvur etmediğimiz (düşünemediğimiz)  zararları vardır. Onun içindir ki, onu en iyi yapmak temelinden yıkmaktır!” 
Yazıda bahsedilen binanın Maraş Caddesinde yıkılarak yerine Ziraat Bankası yapılanErmeni Çarhapan Kilisesi olduğunu eskiler bilir. Neden oldu? Nasıl Oldu? Sorularını sormak bugün artık anlamsız kaçsa da yüzlerce yıl bir arada yaşamış ve kendilerine “milleti sadık”denilen Ermenilerin gerek tehcirle ülkeden gönderilmesi gerekse onlardan kalan eserlere karşı bu bakış açısının sebeplerini irdelemeden ecdadımızı yargılamak çıkar yol değildir.

(Maraş caddesinde Yıkılan Çarhapan Kilisesi yerine yapılan Ziraat Bankası)

TRABZON’DA ERMENİSTAN HAYALİ!

Hatırlanacak olursa 1. Dünya Savaşında Türkiye İtilaf devletlerince parçalanıp dağıtılmak istenmiş şehirde yaşayan Rumlar Pontus, Ermenilerde Trabzon’un içinde olacağı doğu bölgesi için Ermenistan hayali kurmuştu. Hatta 1920 yılında Amerika Birleşik Devleti Başkanı Wilson Tirebolu’ya kadar Trabzon’u bölgede yaşayan ekseriyetliMüslüman Türk nüfusuna rağmen, azınlıkta bulunan Ermenilere söz vermişti. Şehirde nüfusun ancak % 4,5’u kadar olan Ermenilerin nüfuslarını arttırmak için bu iki milletten binlerde kişi Trabzon’a değişik yerlerden göç ettirilmiş bölgenin demografik yapısı Türkler aleyhine bozulmak istenmişti. 
Bu amaçla Ermeni Taşnak komitesinden 400 atlı Trabzon’a gelmiş ve Rum gençleri ile anlaşmıştı. Amaç Türkleri kâh korkutup şehirden kaçırtmak kâh katletmek suretiyle Türk nüfusunu azaltmaya çalışmaktı. Ermeni çeteleri her tarafı yakıp yıkıyor bölge halkı günden güne kırılıyordu. 

(Rum ve Ermeni Mezaliminden kaçarak yollara düşen Trabzonlular (yer Meydan parkı)

Şimdi o yıllarda bütün bu acıları ve ihanetleri yaşamış olan insanlar Ermenilerden kalan bu kilise binasını neden korumadılar, bunu bir kültür mirası olarak neden görmediler sorusunun o yıllarda hiçbir anlamı olmadığını belirtelim. Zira bu tip binalar o günün insanlarına eski acıları, yaşadıkları mezalimlerive ihanetleri hatırlatıyordu.

Bakın 1938 tarihli başka bir gazetede Maraş Caddesindeki Ermeni Kilisesi ile ilgili vatandaşın bakışı ve beklentisi şöyle anlatılıyor? Yazının başlığı “İstavroz kulesine bir taş daha.”

“Kaçıncı defa oldu bilmem. Halkevi önündeki istavroz (haç) kulesini taşlayıp duruyoruz. Yıkılacak dediler, yapılacak dediler. Fakat bir türlü ne yapıldı ne de yıkıldı. Halkevi gibi bir ülkü yuvasının önünde işi ne? Gözlerimizi hırpalamak, ruhlarımızı bulandırmak kastı ile her taşında bir istavroz kabartılan bu bina, tadil ve tanzim edilse de milli Türk cemiyetinin hiçbir işine yaramaz, yaraşmaz.

[O sıralar Halkevi için yeni bir bina arayışı vardı] Halkevine salon lazımsa bunu metruk ve bambaşka bir koku taşıyan bu çatının altında mı bulunacağız. Bu Taşnak yadigârının içinde ve dışında esen havayı inkılap çocuğunun ciğerlerine doldurmamalıyız. Yapılacak iş, onu temelinden söküp atmaktır. Sayın Umumi Müfettişimiz (Tahsin Uzer’in) müjdeledikleri Halkevi binası yapılacaksa, mazinin hatırlanmasını hiç istemediğimiz acılarını yaşatan bu kuleye ne diye para harcıyor, camlar takıyoruz?...” 

Son söz olarak şu kadarını söyleyerek bitirelim: Ecdadımız geçmişte Ermeni ve Rumların yaşattıkları acıları yaşamamış olsalardı ne Maraş Caddesindeki Kilise yıkılır, ne Kemerkaya’dakiMetropolitan binası ve diğerleri yerle bir edilirdi. Vesselam.

HAMİDİYE GEMİSİ VE TRABZON

(Hamidiye gemisi Trabzon açıklarında)

1937 tarihli Yeniyol Gazetesinde “Hamidiye Limanda” başlıklı yazı, dikkatlerimizi Hamidiye Kuruvazörüne çekiyor. Yazar Trabzon iskelesine demirlemiş olan Hamidiye zırhlısı için “Mağrur duruşuna doya doya baktım. İçinde Barboros’un torunlarını saklayan Hamidiye’nin gururu haklı ve yerindeydi. O gürbüz delikanlı kime gurur vermez, kimin göğsünü iftiharla doldurmaz” der. 

Kurtuluş Savaşı yıllarında donanma deyince Trabzonluların aklına üç gemi gelirdi: Bunlar Yavuz ve Midillizırhlılarıile Hamidiye Kruvazörüdür.  Yavuz ve Midilli gemileri aslında Almanlara ait Goeben ve Breslau adında iki gemi olup, bu gemiler 1. Dünya Savaşı yıllarında İngiliz donanmasından kaçıp soluğu Türk sularında alınca o günün hükümeti bu gemilerin Almanya’dan satın alındığını ilan etmiş ve gemilere Türk bayrağı çekilmiştir.

 Sonrası malum; mürettebatı tamamen Alman subay ve askerlerinden oluşan bu gemiler sonra gidip Rusya’yı bombardıman edince Rusya’da bize savaş açmış, Osmanlı ülkesi bu sayede savaşın içine çekilmiştir. Yani bu iki geminin bize maliyeti çok yüksek olmuştur.

Ama Hamidiye öyle değil. Hamidiye gemisi 1903 senesinde II. Abdülhamit döneminde İngiltere’ye yaptırılmış, 1904 senesinde hizmete başlamıştır. Özellikle Balkan savaşında Hamidiye gemisi ün yapmış, kendisinden çok üstün durumda olan Yunan donanmasına tek başına kafa tutmuş bir gemidir. Hamidiye gemisi ayrıca Trabzon’u kurtarmak amacıyla Doğu Karadeniz Bölgesine yapılan nakliyatı Rus savaş gemilerine karşı koruma görevini de bihakkın yerine getirmiştir.  Bu geminin komutanının o sıralarda kıdemli bir yüzbaşı olan Rauf Orbay olduğunu da hatırlatmış olalım. 

15 Eylül 1924 senesinde Atatürk’ün Latife Hanımla birlikte ilk Trabzon ziyareti de bu gemi ile yapılmıştır. Hamidiye’nin ufuktan görünüşüne müteakip Trabzonlular iskeleye ve yollara koşmuş büyük sevgi gösterilerinde bulunmuştur. 

1940 senesine kadar donanma içinde aktif görev yapan Hamidiye gemisi 1940-1946 seneleri arasında eğitim amaçlı okul gemisi olarak görev yapmış, 1947 senesinde faal hizmetten ayrılmıştır. Sonra karaya oturtularak yatak gemisi olarak görev yapmış, 1957 de Hamidiye Müzesi olmuştur. 27 Mayıs askeri darbesinden sonra bakım masraflarının çokluğu neden gösterilerek satılmış ve sökülmüştür. Hamidiye’den bu güne kalan tek şey,Atatürk’ün yaptığı Karadeniz gezisinde yazdığı şeref defteridir. O da Beşiktaş’taki deniz müzesine nakledilmiştir.  Bir de kalan siyah beyaz resimleri.

ASIM AYKAN’IN GEMİSİ

(İkişer dönem belediye başkanlığı ve milletvekilliği yapan Asım Aykan)

Hamidiye gemisini yazarken aklımıza Trabzon Belediyesinin gemisi geliyor. Asım Aykan’ın belediye başkanlığı yaptığı yıllarda 1999 senesinde denize küskün olan ve hiçbir deniz aktivitesi olmayan bu şehre başkan Aykan bir seyir gemisi yaptırmıştır. Sürmene Tersanesinde yapılan bu gemi belediye şirketi TRABEL tarafından işletilmiş, hatta geminin yanaşabilmesi için Ganita mevkiinde bir de rıhtım yapılmıştı. Karadeniz 1 adı verilen ve Akçaabat ile Yomra arasında seyri sefer yapan bu şirin gemi on yıl kadar hizmet vermiş, denize uzak yaşayan Trabzonluyu mavi sularla buluşturmuştur. 

Sonra geminin Karadeniz’in hırçın dalgalarında sefer yapması sakıncalı olduğu ortaya çıkmış ardından da satılmıştır. Bu gemiden sonra hatırladığımız kadarıyla Trabzon Büyükşehir Belediyesi İstanbul Belediyesinden vapur büyüklüğünde bir gemi almış, ancak yüksek işletme maliyetlerine dayanılamayarak bu gemi de seferden kaldırılmıştır. 

Beşikdüzü eski belediye başkanı Orhan Bıçakçı döneminde deniz lokantası yapılmak üzere Beşikdüzü Belediyesine devredilen gemi uzun bir müddet Beşikdüzü limanında demirlemiş, bildiğimiz kadarıyla lokanta da yapılamamıştır. Artık limanda göremediğimiz bu geminin de Orhan Bıçakçı’nın ardından satıldığını belirtelim.

(Beşikdüzü eski belediye başkanı Orhan Bıçakçıoğlu ve satılan Mavi Karadeniz gemisi)