BİR AYET
Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın: Hani bir topluluk kötülük yapmak üzere size ellerini uzatmaya yeltenmişti de, Allah onların ellerini sizden geri çekmişti. Öyleyse Allah’a karşı gelmekten sakının! Mü’minler de yalnızca Allah’a güvenip dayansınlar. Maide 11. Ayet
BİR HADİS
Bir adam, "Ey Allah"ın Resûlü! Devemi bağlayıp da mı Allah"a tevekkül edeyim, yoksa bağlamadan mı tevekkül edeyim?" diye sordu. Resûlullah (sav), "Önce onu bağla, sonra Allah"a tevekkül et!" buyurdu.

TEVEKKÜL NEDİR
Sözlükte “Allah’a güvenmek” anlamındaki vekl kökünden türeyen tevekkül “birinin işini üstüne alma, birine güvence verme; birine işini havale etme, ona güvenme” mânasına gelir. Birine güvenip dayanan kimseye mütevekkil, güvenilene vekîl denir. Kaynaklarda çoğunlukla vekil kelimesi kefille eş anlamlı gösterilmişse de Râgıb el-İsfahânî’ye göre vekil kefilden daha geneldir; her vekil kefildir, fakat her kefil vekil değildir. Tevekkül dinî ve tasavvufî bir terim olarak “bir kimsenin kendini Allah’a teslim etmesi, rızkında ve işlerinde Allah’ı kefil bilip sadece O’na güvenmesi” şeklinde tanımlanmaktadır (el-Müfredât, “vkl” md.; Lisânü’l-ʿArab, “vkl” md.; Tâcü’l-ʿarûs, “vkl” md.; Gazzâlî, IV, 259). İbn Teymiyye tevekkülün “kalbin yalnız Allah’a güvenmesi” anlamına geldiğini belirterek bunun sebeplere başvurma ve mal biriktirmeye aykırı olmadığını söyler (et-Tuḥfetü’l-ʿIrâḳıyye, s. 185). Tasavvuf kaynaklarında tevekkül hakkında değişik tanımlar yapılmıştır (Kelâbâzî, s. 101-102; Kuşeyrî, I, 467-478; İbn Kayyim el-Cevziyye, II, 119-122). Teslim (birine boyun eğme, hükmüne rıza gösterme) ve tefviz de (işi birinin tasarrufuna bırakma) tevekküle yakın mânada kullanılmakla birlikte bazı âlimler tefvizin tevekkülden daha geniş kapsamlı olduğunu belirtir (İbn Kayyim el-Cevziyye, II, 143-144).

Kur’ân-ı Kerîm’de tevekkül kavramı kırk âyette değişik fiil kalıplarında, dört âyette mütevekkil şeklinde yer almakta, vekil kelimesi çoğu Allah’ın sıfatı şeklinde yirmi dört yerde geçmektedir. Bazı âyetlerde peygamberlerin inkârcılara kefil olmadığı, onların yaptıklarından sorumlu tutulmayacağı, dört âyette de inkârcıların âhirette kendilerini savunacak bir vekillerinin bulunmayacağı belirtilmiştir. Bir âyette Allah tarafından inkârcı Kureyş kabilesinin yerine inkâra sapmayan başka bir topluluğun getirilmesi, diğer bir âyette ölüm meleğine can alma görevinin verilmesi “tevkîl” kavramıyla ifade edilmiştir (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “vkl” md.). Bu âyetlerde insanların neticede Allah’a sığınacağı bildirilmekte, hükmün yalnız O’na varacağı (Yûsuf 12/67), Allah’ın bir topluluğu helâk etmek istemesi durumunda onlara hiç kimsenin yardım edemeyeceği (Âl-i İmrân 3/160), inanarak Allah’a sığınanlar üzerinde şeytanın etkisinin bulunmadığı (en-Nahl 16/99), Allah’a sığınanlar için başka bir sığınağa ihtiyaç kalmayacağı (et-Talâk 65/3), çünkü Allah’tan başka bir tanrı olmadığı (et-Tevbe 9/129; et-Tegābün 64/13) ifade edilmektedir. Bu arada bazı peygamberlerin inançlarındaki kararlılıkları ve tevekkülleri örnek gösterilmektedir (meselâ bk. Yûnus 10/71; Hûd 11/56, 88; Yûsuf 12/67). Bir âyette (Âl-i İmrân 3/159) Resûl-i Ekrem’e kamu işlerinde çevresindekilerle istişare etmesi öğütlenmiş ve ardından, “Kararın kesinleşince artık Allah’a tevekkül et, Allah kendisine tevekkül edenleri sever” buyurulmuştur. Talâk sûresinin başlarında Allah’a tevekkül eden kimseye O’nun kâfi geleceği ve Allah’ın mutlaka emrini yerine getireceği bildirilmiş, bu açıklamalar tevekkül düşüncesinin meydana gelmesinde belirleyici olmuştur. Taberî’nin kaydettiğine göre Abdullah b. Mes‘ûd tevekkülle ilgili bu âyet için, “İşi Allah’a havale etme hususunda Kur’an’ın en önemli âyeti” demiştir (Câmiʿu’l-beyân, XII, 132).

SORU CEVAP

Sual: 54 farz hangileridir?
CEVAP
İslam âlimleri, her müslümanın öğrenmesi, inanması ve tâbi olması lazım olan farzlardan elli dört adedini seçmişlerdir. 54 farz şunlardır:

1- Allahü teâlâyı bir bilip, Onu hiç unutmamak. [Yani her şeyi İslamiyet’e uygun yapmaya çalışmak.]

2- Helalinden yiyip içmek.

3- Abdest almak.

4- Her gün vakti gelince, Beş vakit namaz kılmak.

5- Hayzdan, nifastan ve cünüplükten gusletmek.

6- Kişinin rızkına, Allahü teâlânın kefil olduğuna inanmak.

7- Helalinden temiz elbise giymek.

8- Hakka tevekkül ederek çalışmak.

9- Kanaat etmek.

10- Nimetleri için, Allahü teâlâya şükretmek [nimetlerini emrolunan yerlerde kullanmak].

11- Kaza ve kadere razı olmak.

12- Belalara sabretmek [isyan etmemek].

13- Günahlardan tevbe etmek.

14- İhlasla ibadet etmek.

15- İslam düşmanlarını düşman bilmek.

16- Kur'an-ı kerimi dört delilden biri bilmek.

17- Ölüme hazırlanmak yani farzları yapıp haramlardan kaçarak imanla ölmeye çalışmak.

18- Allahü teâlânın sevdiğini sevip, sevmediğini sevmemek ve bundan kaçmak. [Buna Hubb-i fillah ve buğd-ı fillah denir.]

19- Ana babaya iyilik etmek.

20- Gücü yetenlerin, imkanı nispetinde dinin emirlerini yaymaya çalışması.

21- Mahrem olan salih akrabayı ziyaret etmek.

22- Emanete hıyanet etmemek.

23- Daima, Allah’tan korkarak, haramlardan sakınmak.

24- Allah’a ve Resulüne itaat etmek. [Yani her şeyi İslamiyet’e uygun yapmak]

25- Günahtan kaçıp, ibadet ile meşgul olmak.

26- Hükümdara karşı gelmemek.

27- Âleme ibretle bakmak.

28- Allahü teâlânın varlığını tefekkür etmek.

29- Dilini haram, fuhuş olan sözlerden korumak.

30- Kalbini dünyanın faydasız şeylerinden, zararlı isteklerinden temizlemek

31- Hiç kimseyi alay etmemek.

32- Harama bakmamak.

33- Hep sözüne sadık olmak.

34- Kulağını fuhuş söz ve çalgıdan korumak.

35- Farzları ve haramları öğrenmek.

36- Tartı, ölçü aletlerini, doğru olarak kullanmak.

37- Allahü teâlânın azabından emin olmayıp daima korkmak.

38- Allahü teâlânın rahmetinden, ümidini kesmemek.

39- Müslüman fakirlerine zekat vermek ve yardım etmek.

40- Nefsin haram olan isteklerine uymamak.

41- Aç olanı Allah rızası için doyurmak.

42- Yetecek kadar rızık [yiyecek, giyecek ve ev] için çalışmak.

43- Malının zekatını, ürünlerinin uşrunu vermek.

44- Âdetli ve lohusa halinde bulunan hanımı ile ilişkide bulunmamak.

45- Kalbini günahlardan temizlemek.

46- Kibirli olmaktan sakınmak.

47- Yetim çocuğun malını korumak.

48- Genç oğlanlara, şehvete sebep olacak durum ve hareketlerden uzak durmak

49- Günlük vakit namazlarını kazaya bırakmamak.

50- Şirk koşmamak.

51- Zinadan kaçınmak.

52- Alkollü içki içmemek.

53- Boş yere yemin etmemek.

54- Haksız yere, zulümle yani gayrimeşru olarak başkasının malını almamak. Kul hakkından korkmak. [En önemli kul hakkı ve azabı en çok olan, akrabasına ve emri altında olanlara emr-i maruf yapmamak, bunlara din bilgisi öğretmemektir. Bid'at sahibinin, Ehl-i sünnet itikadını değiştirmesi, dini, imanı bozması da böyledir.]

Tevekkül ve aynı kökten türeyen çeşitli kelimeler hadislerde de geçmektedir. Tirmizî (“Zühd”, 33) ve İbn Mâce’nin (“Zühd”, 14) es-Sünen’lerinde tevekkül konusuna iki bab ayrılmıştır. Hz. Peygamber’in, “Devemi bağladıktan sonra mı tevekkül edeyim yoksa bağlamadan mı?” diye soran bir sahâbîye, “Önce bağla, sonra tevekkül et” yolundaki cevabı (Tirmizî, “Ḳıyâme”, 60) ilgili kaynaklarda tevekkülden önce tedbir almanın gerekliliğine delil sayılmıştır. Hadislerde bildirildiğine göre Allah, aç karına sabahlayıp akşama tok ulaşan kuşları doyurduğu gibi kendisine tam bir teslimiyetle tevekkül edenlere de rızıklarını verecektir (Müsned, I, 30, 52; İbn Mâce, “Zühd”, 14; Tirmizî, “Zühd”, 14). Bir iş için evinden çıkan kimse, “Bismillâh, Allah’a inandım, O’na dayandım, O’na tevekkül ettim; güç kuvvet yalnız O’nundur” derse Allah onu en hayırlı şekilde rızıklandıracak ve kötülüklerden koruyacaktır (Müsned, I, 66; benzer ifadeler için bk. Ebû Dâvûd, “Edeb”, 103; İbn Mâce, “Duʿâʾ”, 18). Resûlullah’ın teheccüd namazı sırasında yaptığı uzunca bir duada şu ifadeler yer alır: “Allahım! Sana teslim oldum, sana inandım, sana tevekkül ettim, sana yöneldim” (Buhârî, “Teheccüd”, 1; Müslim, “Ṣalâtü’l-müsâfirîn”, 199; Ebû Dâvûd, “Ṣalât”, 119). Diğer bir hadiste Allah’a tevekkül edip üfürükçülük, uğur-uğursuzluk, dağlama şeklindeki Câhiliye kalıntısı uygulamalardan uzak duranların sorgusuz cennete gireceği müjdesi verilmiştir (Buhârî, “Ṭıb”, 17, 42; Müslim, “Îmân”, 273). Kelâbâzî bu hadisi “Allah’a duyulan güven, tevekkül ve hoşnutluktan dolayı sebepleri terketmek” diye açıklamıştır. Ancak Kelâbâzî kişinin tevekkülünü zedelemediği, dinine zarar vermediği sürece zanaat, ticaret, ziraat gibi işlerle uğraşmayı sûfîlerin mubah gördüğünü belirtir (et-Taʿarruf li-meẕhebi ehli’t-taṣavvuf, s. 24, 85). Hz. Peygamber’in güçlü müminin zayıf müminden daha değerli ve Allah’ın sevgisine daha lâyık olduğunu ifade ederek kişinin tam bir azimle faydalı olanı elde etmeye çalışmasını, güç bir durumla karşılaşılması halinde Allah’ın takdirine rıza göstermesini öğütlemesi ve yakınmanın şeytanın etkisine kapı açacağı uyarısında bulunması (İbn Mâce, “Zühd”, 14) tedbir ve çalışmayla tevekkül ve takdiri birlikte gözetmek gerektiğini ortaya koymaktadır.