Geçen hafta troll camiasını yazmıştım.
Bu hafta maşaAllah tek tek, isim isim ortalığa saçıldılar.
Troll kasırgası kopuyor memlekette!
Bir şeyi eklemeyi unutmuşum , siz bu trolleri sadece siyasi kavramlar üzerinden insanları ayrıştırıyor sanıyorsunuz ama değil!
Mesela bir kaç haftadır bir troll grubunu incelemedeyim. Tek konuları var!
Sokak Köpekleri!
Sadece sokak köpeklerini dertlenip bunun üzerinden düşmanlık pompalayan troll grubunun ifadeleri çok şaşırtıcı. Burada daima önce bir acındırma, sonra harcanılan para, sonra da merhamet ve vicdan kavramları üzerinden saldırı , barınak adı altında köpeklerin katledilmesine göz yumulma söz konusu.
Amaçları hedef göstererek işi yumuşatma!
Aşırı derece de ısrarlılar.
Taki konusunda yetkin, sert kayaya çarpana kadar.
****************
Dün hayallerine eremeyeceklerini anladıkları için ülkemizden çekip giden 4 doktorumuzun fotoğrafını gördüm.
Gencecik, efendi, zeki , pırıl pırıl çocuklar.
Çok üzülüyorum bu gidişlere…
Ve sayıları da gittikçe artıyor.
Bir yanda şartların ağırlığını kaldıramadığı için giden, bir yanda iş bulamadıkları için ölümü seçen yavrularımız.
Ya çocuklarımızın ardında bıraktıkları…
Evlatlarımızın kederli gidişlerine dur diyecek bir yok mu?
Asıl dertlerimizin, çözümlenmesi gereken sorunlarımızın bu konular olması gerekirken “ Gülşen’in kiloduyla “ meşgul olmak Tanrım ne acı!
*****************
Malum gündemimiz çok yoğun.
Ülkede sürekli bir kapışma, dalaşma, laf sokma hali.
Yaşanan gelişmeler derken bir dostunuzla, arkadaşınızla kahve içmek için buluştuğunuzda bile konu dönüyor dolaşıyor siyasete geliyor.
Hemen başlıyor siparişler…
Aynı durumu sosyal medyamda da yaşıyorum. Bir paylaşım yapıyorum hemen özelden başlıyor siparişler.
Yanlış anlaşılmasın, sipariş dediğim haber siparişi…
Kimi diyor ardı sıra gelen, soluğumuzu kesen zamları yaz.
Kimi diyor İmamoğlu’nun yağan kar da balık yiyişini yaz.
Kimi diyor ki İstanbul’a yağan karı yazarken, İstanbul’a yağan yağmur da sele kapılan 31 insanımızı da yaz.
Kimi diyor yeni yapılan İstanbul Havalimanının çöken çatısını yaz.
Kimi diyor karda kapanan Gaziantep’i yaz.
Kimi diyor iki Trabzonlu’nun yani Süleyman Soylu ve İmamoğlu’nun çatışmalarını yaz.
Kimi diyor ki haksızlığa uğramış KHK’lıları yaz.
Kimi diyor ki haksızlığa uğramış kocaları, yani süresiz nafakayı yaz.
Kimi diyor ki dedesi yaşında ki siyasiye “ hain “ diyen çocuğu yaz.
Kimi diyor ki o çocuğun bundan sonra ki hayatında canı istediği herkese “ hain “ diyeceğini yaz.
Kimi diyor ki “büyüklerine hain diyen yarın öbür gün her şeyi der” yaz.
Daha neler neler…
Herkes bir şeyi yazmamı istiyor…
Onu yazarsam diğeri alınıyor, bunu yazarsam öteki…
Hep bir boğma hali.
Oysa nasıl da özledik sükuneti.
Sahi sükun nasıl bir şeydi?