Karne almanın, öğrencilerin öğrencilik hayatlarında çok önemli bir yere sahip olduğunu biliyoruz. “Karne” bazen öğrencilerin hayatlarını karartan vahim sonuçlar da doğurabilmektedir. Bizim zamanımızdaki karneler çok daha anlamlı idi. Almış olduğumuz karne, hayatımızın belli bir süresinin anlamlı hale gelmesine sebep oluyor ve bizi tatmin ediyordu. Bir bakıma karneler bizi “mutmain” ediyordu. Şimdiki gençler, maalesef ne “mutmain” kelimesini biliyor ne de tatmin olabiliyorlar.
Bir dönem boyunca öğrencilerin derslerinde gösterdikleri başarıların notla değerlendirilmesinden ibaret olan karne, öğrenciler hakkında aileye, okul yönetimine ve öğretmenlere önemli şeyler söyleyebilir. Ama hiçbir şekilde karne notları, öğrencinin değerine ilişkin bir kriter oluşturamaz.
Karnesi iyi olan çocuk, karnesi “kötü” olan çocuktan daha kıymetli değildir. Ders çalışmaya daha yatkın olan bir çocuk, ders çalışmayan çocuktan daha kıymetli değildir. Karne, sonuçta “ürün” dür; eğitimi sadece ürüne bakarak değerlendirmek çağdışı bir değerlendirmedir. Eğitimde artık süreç değerlendirmenin önemsenmektedir. Süreç değerlendirme, çocuğun eğitim-öğretim dönemi boyunca gösterdiği her performansın değerlendirilmesini zorunlu kılar. Çocuğun okula severek gitmesi, okuldaki sosyal etkinliklere katılması, derslerdeki katılımı, vb. davranışların değerlendirilmesi, eğitimdeki yeni yaklaşımların en önemli paradigması olarak ortaya çıkmaktadır. Karnedeki sonuçların, bu süreçteki etkinliklerle değerlendirilmesi bizi daha anlamlı bir yargıya götürebilir.
Öğrencilerin karnesi, onların değerini artırmaz veya azaltmaz. Çocuğunun karnesi ile övünen bir ailenin, çok haklı olamayacağı gibi, çocuğunun karnesi ile üzülen bir aile de boşuna yere sıkıntı çekecektir.
O zaman, lütfen çocuklara ve gençlere, “Karneniz nasıl?” sorusunu yöneltmeyin; “Siz nasılsınız?” ile başlayan ve onların keyifleri ile ilgili, onları önemseyen sorular sorunuz. Göreceksiniz ki, karne artık onların da sorunu olmaktan çıkacaktır. Üstelik böyle bir davranış gençlerin karneden tatmin olmalarına sebep olacaktır. Gençlerin hatırını sormak, onların karnesini sormaktan çok daha önemlidir.
Karneler konusunda, çok önemli bir husus göz ardı edilmektedir. O da şu; çocuklarımızın karnelerinin, sadece onların olmadığını, aynı zamanda biz ailelerin, eğitim yöneticilerinin, okul yöneticilerinin ve öğretmenlerin de karnesi olduğunu unutuyoruz. Çocuğumuzun karnesi, öğretmen olarak bizim performansımızın sonucundan bazı ipuçları taşımaktadır. O halde biz öğretmenler olarak, öğrencilerimizin karnelerini dikkate alarak, bizim de bu karnelerden nasibimizi almamız gerekir. Aynı şekilde ana-babalar, çocuklarının karnelerinden kendilerini sorumlu tutmalı ve çocuğunun karnesinde kendi karnesini görmelidir.Eğitimdeki “performans değerlendirme” nin mantığı da buna dayanmaktadır. Herkes kendi kendini değerlendirebileceği gibi, işle ilgili olan herkes de bu değerlendirmeye katılmalıdır.
Okul müdürü olarak, öğrenciler ve öğretmenlerden “geribildirim” alarak, nasıl bir yöneticilik sergilediğimiz hakkında gerçekçi bazı ipuçları yakalayabiliriz. Aynı şekilde öğretmenler, öğrencilerinden “geribildirim” alıp, nasıl bir öğretmenlik performansı sergilediğine ilişkin gerçekçi değerlendirmelere ulaşabilir. Ana-babalar da çocuklarından geribildirim alarak kendi karnelerini düzenleyebilirler. Bütün bunlar hepimizin özellikle ailenin karnesi hakkında da ipuçları verebilir. Karne, sadece öğrencinin ürünü değil, hepimizin ürünüdür; karnenin kötüsü de iyisi de bizim sorumluluğumuzdadır.
Unutmayalım… Çocuklara haksızlık edip, bütün sorumluluğu onların o küçücük omuzlarına yüklemekle işin içinden çıkamayız