dolayısıyla akılla vahyin çelişmediği, bilakis insanı yetkinleştirmede, bilgi bilimsel güvenlik alanı oluşturmada birlikte oldukları kabul edilir.
Bu nedenle akıl ile vahiy, bir başka ifade ile insan ile Kur’an bir bütün olarak addedilirler. Böylece iman yoluyla hidayete eren insanın Kur’an rehberliğinde kendini yetiştirmesi, yanlışa düşmemesi ve en önemlisi de onurlu bir duruş kazanması amaçlanır.
Bilindiği üzere insan açısından dünya, "bir vakte kadar” inilerek kalınan yerdir Kur’an’a göre. Her türlü karışıklık, çatışma, yokluk ve acı ile olma/bulunma deneyimi bu “vakit” ile anlam kazanır. Orada insan kendiyle, çevreyle, toplumla, tarihle mücadele etmek durumundadır. Çünkü dünya, “birbirine düşman olarak” kalınan yerdir aynı zamanda. Cennet imkânlarının bittiği, fakat her şey için, her konuda emek verilerek döne dolaşa yaşanan bu yerden (dünyadan) tekrar yükseliş/tekâmül imkânı verilmiştir. İnsan da gelişime açık, zihinsel soyutlama düzeyi yüksek, kabiliyet sahibi bir varlıktır. Hali ve geleceği görebilecek, Kur’an’ın öngördüğü ahlak ölçüleri ile en emniyetli bir yönelişle düştüğü yerden yükselişini gerçekleştirebilecektir.
İlahi buyruğa göre, “Kur’an en doğru olana ilet”en kitaptır. İnsanlık tarihinde sayısız öğretinin “doğru olana ilet”mede bir katkısı olsa bile hayatı ve ötesini anlamakta, sadra şifa öneriler sunmada çaresiz kaldıkları ortadadır. Ancak Kur’an’la Âlemlerin Rabbine yönelir insan. Kendini bulur. Bu yönelişte, yükselişin doğası olanca açıklığıyla beliriverir. Artık indirildiği yerden âdemoğlu, insan vasfı kazanmış varlığıyla geleceğe yönelişte güç ve anlam kazanır. İslam’ın temel tezi budur. Kur’an bir bakıma bunu anlatır...
Realitenin Özeti
Teorik düzeyin açık ve anlaşılır olmasına karşın realite, samimiyetsizlikten kafa karışıklığına değin her türlü olumsuzlukla malul, sıkıntı verici durumdadır. Özellikle son birkaç yüzyılda gerek birey, gerekse topluluklar olarak “Kur’an dışı bir Müslümanlık”la karşı karşıya kalındığı bir gerçektir. Bu hususta yüzyılları aşan çalışmalar, toplumsal oluşumlar meydana gelmiş olsa da sorun adeta insan tekine gelip dayanmış gibidir. Bu nedenle bir başlangıç gerekiyorsa insanın kendi ile barışması, Kur’an ile yeniden tanışması, dostluk kurması yoluyla olacaktır.
Necmettin Şahinler, Kur’an ile Konuşmalar adlı kitabında “ikizim” dediği Kur’an’la konuşma pratiği içerisinde böylesi bir deneyimi paylaşmaktadır. Kitap okurla Kur’an arasında içtenlikli bir sohbete tanıklıkta yanlış anlaşılmalara, çarpıtmalara karşı dünyada bulunuşun hakikatini aralama yolunu açmaktadır. Her bölüm Kur’an’ı tanımada, anlamada bir safhanın aşılması ile ünsiyet bağının güçlenmesi anlamına gelir. Üstelik bunu yaparken Şahinler, Arapça bilmeye, hoca vasfına sahip olmaya gerek olmadığını bütün açıklığıyla ortaya koyar.
Kur’an ile insanın bütün olamamasının en önemli nedenini, seküler/dünyevi yaşam tarzının zaman ve istihsal konusunda insana fırsat vermeyen dayatmasında gören Necmettin Şahinler, insanın sürekli bir koşuşturma ve şartlanmalar içerisinde sürüklendiği tespitini yapar. Aydınlanma ile başlayan insan merkezli dünya tasavvurunun, maddenin iktidarı ile yıkılmasının da ötesine geçildiği farklı bir evredir söz konusu olan. Bu dönemde ihtiyaçların üretimi ve tüketimin dayatılması, her şeyin ticarileşmesi ile sahip olunan emtianın tatmin duygusunu kolayca kaybetmesi olağan haller arasındadır artık. Bu dünyada sanal gerçekliğin gerçek olanı yerinden etmesi, gündemin küresel boyutlarda sürekli değişmesi merkezsizlermiş bir dünyada olunmasını, bunun ise bulunulan yeri önemsizleştirerek; güven, hakikat, kesinlik gibi kavramların dışında bir varoluşa insanı mecbur etmektedir. “Değerleri hastalanmış” böylesi bir toplumda değersizleşmiş bireye dokunulması, insan teki olarak Kur’an’la buluşması, tanışıp konuşması güç olacaktır. Bununla birlikte bu süreçten insan gibi Kur’an’da etkilenmiş, çeşitli iftira, varoluşuna aykırı ithamlarla anlaşılması güçleştirilerek ikizine yabancılaşması sağlanmıştır. Yazar bu durumu izah için, ilginç bir benzetme yaparak günümüzde Kur’an’ın, Hz. Yusuf gibi kör kuyuya atıldığını ifade eder.
Kur’an Talebeliği
Şahinler, Kur’an ile konuşmalarda daha çok sorularla konu açan, sözü, Kur’an ile iletişimde sorun olarak önceden tespiti yapılan sorunlara getirip okur kitlesini aydınlatmayı amaçlayan bir konumdadır. Bu kurgu içerisinde kendisinin meselelere vakıf olduğunu; bunu ise uzun yıllar Kur’an talebeliği sayesinde elde ettiğini hissettirir durumdadır. Bu nedenle kitabın başlangıcında görülen samimiyet, konular değişse de değişmemekte, öğrenmeye olan ilgiyi diri tutarak okura kaybettiklerini duyumsatarak bir zaman uzamında tutmaktadır.
İkizi ile sohbetinde kendini anlatan Kur’an, din sınıfını kabul etmediğini; akıl ve ilmin rehberliğinde okunması ve mürşitliğin sadece ilme bağlanması gerektiğini bu nedenle okunmak için törene gereksinim duyulmamasını ister. Yanı sıra evrenle bütünleşen bir içeriğe sahip olduğunu, sürüleşmeyi yasakladığını, sürekli yenileşmeyi hayatın esası saydığını söyleyerek sohbeti sürdürür. Bu sözlerden de anlaşılmaktadır ki Necmettin Şahinler, güncel gerçekliğe dair meseleleri Kur’an’la ilişkilendirerek aktarma yoluna gitmiştir.
Kur’an ile Konuşmalar’ın ilk okumada gençlere İslami bir bilinç kazandırmak için yazıldığı söylenebilir. Bu durum Kur’an’ın her yaştan ve her seviyeden insana hitap etme özelliğine sınır getirdiği anlamına gelmez. Anlatımı yalın, anlaşılması kolay olsa da kitabın felsefi anlamda zor mevzulara azıcık da olsa değindiği, bizatihi Kur’an ayetlerine yer vererek değindiği olur. Örnek olarak “O her an bir tecelli, yeni bir oluş üzeredir” veya “Ben varlığın en ağır emanetiyim” gibi ayet mealleri verilebilir. Bu tür ifadeler Kur’an’da çokça vardır. Bu demektir ki dileyen tefekkür yoluyla hayatı, varlığı, insanı, Tanrıyı, ölümü, bilgiyi, bilinci sorgulayarak meseleleri daha üst düzeyde kavrama yolunu (tefekkürü) tutabilir.
Unutulmamalıdır ki Kur’an, Allah’ın sözüdür. Muhatabı insandır. İçinde buyruklar, yasaklar olduğu gibi güzel ahlak, onurlu duruş, hakkaniyet, adalet ve insaf sahibi olma erdemleri de vardır. Hitabı, benzetmeleri, veciz ifadeleri ile edebi üslubu benzersizdir. Kur’an’la Konuşmalar, Kur’an’ı tanımak için bir ilk adım, bir tanışma önerisidir sadece. Sonrası, dünyanın mezkûr haline şahitlik eden âdemoğlunun mesuliyet duygusu sınırında kalıverir. Ki esas mesele bu duygunun harekete geçmesini gereksinir. Tıpkı Hz. Yusuf’un kuyu sonrasında Mısır’a varmasını gerektirdiği gibi…
TAKA