Kuruluşundan günümüze kadar kaç belediye başkanımız geldi geçti doğrusu saymadım. Ancak bazı belediye başkanlarının iz bırakarak gittiklerini söyleyebiliriz. Bunlardan biri Trabzon’un ünlü gazeteci ve siyasetçilerinden Faik Ahmet Barutçu’nun babası Hacı Ahmet Barutçu’dur. Hacı Ahmet Barutçu’nun 20 Eylül 1939 tarihinde ölümü üzerine dönemin Yeniyol gazetesinde yayınlanan ölüm haberinde şöyle tanıtılmıştır:

RESİM: Trabzon Belediye Başkanı Barutçuzade Hacı Ahmet Efendi

“…Bay Ahmet Barutçu 30 sene evvel uzun müddet şehrimizin belediye reisliğine muvaffak olmuş ve bilhassa en nazik zamanlarda Müdafa-i Hukuk reisliğini cidden memlekete çok faydalı olan gayretle ve fedakârlık duyguları içerisinde başarmış ve son günlerinde de 75 yaşında olduğu halde Hava Kurumu reisliğinde iki sene çalışmıştır.”

Burada bir parantez açalım. Sene 1919, Mondros Mütarekesi imzalanmış, ülke sıkıntılı günler geçirmektedir. Zira anlaşmanın hükümleri çok ağırdı. Ordu terhis edilecek, İtilaf devletleri gerekli gördükleri yerleri işgal edebileceklerdi. İşte bu olumsuz şartlar altında bir avuç Trabzonlu bir araya gelerek bölge üzerindeki karanlık emellere karşı Türk ve Müslüman halkın haklarını korumak amacıyla daha sonra Erzurum kongresinin toplanmasına öncülük edecek olan Trabzon Muhafaza-i Müdafa-i Milliye Cemiyetini kurar.Trabzon Belediye Başkanı Barutçuzade Hacı Ahmet Efendiişte bu cemiyetinin ilk kongresinde başkanlığa getirilmiştir.

RESİM: Trabzon Müdafai Hukuk Cemiyeti Üyeleri

Hacı Ahmet Barutçu ilk defa 1912 senesinde Trabzon Belediye Başkanı olarak atanmış ve bu görevini Rus işgal yılı olan 1916 senesine kadar sürdürmüştür. Neden belediye başkanı atanmış diyoruz? Çünkü 1877 senesinden 1922 senesine kadar belediye başkanları seçilmiş meclis üyeleri içerisinde vali tarafından atanmaktaydı.

RESİM: Müdafai Hukuk Reisi Barutçuzade Hacı Ahmet

İşgal sırasında muhacir olarak şehirden ayrılıp Samsun’a giden Barutçu, Trabzon’un kurtuluşunun ardından 1918 senesinde tekrar görevine dönmüş ve 1919 senesine kadar görevde kalmıştır.

Gazeteci Cevdet Alap hatıralarında Barutçuzade Hacı Ahmet’in Trabzon siyasi hayat ve tarihinde büyük rol oynadığını belirtir. Hatta cumhuriyet devrinde de siyasette yine aynı role devam etmek istediğini ancak yaşının ilerlemesinin buna engel olduğunu yazar.

Hacı Ahmet Barutçu, Trabzon’un kurtuluşunun ardından belediye başkanlığını üstlendi üstlenmesine ancak şehrin o günkü hali pür melali çok feci durumda idi. Akçaabatlı Muzaffer Lermioğlu o günleri şöyle anlatmaktadır;

RESİM: Dönemin şahitlerinden Muzaffer Lermioğlu

“Kurtuluşu takip eden ilk günlerde harabe haine gelen bu şehirde ancak derin ve ölü bir sükûnethâkimdi. Birçok yerleri taş molozu hâlinde, her taraf tasavvura güç sığar bir pislik içindeydi. Elde yeterli amele ve vasıta olmadığı için temizlik işleri harcanan mesaiye rağmen pek ağır devam ediyordu. Veba ve diğer hastalıkların tehdidi endişe vermekten geri kalmıyordu. Üç katlı evlerin en üst katlarında bile telef olmuş beygir leşlerine tesadüf ediliyordu…

Ganita altındaki mağazaların, antreponun kepenkleri, kapıları kırılmış içleri boş ve bir kısmı da tamamen tahrip edilmiş, yollar tasviri güç bir pislik içinde…Yollarda askerlerden başka siviller pek az. Dar aralıklarda ve görünürde kimseler yok, evler hemen hemen boş. Yıkılmadan kurtulmuş olan evlerin kapı ve pencereleri yerlerinde değil. Meydani Şarki diye bilinen (Meydan) parkı gübre deposu halinde idi. Cadde ve yol üzerinde yığınak halinde Rus beygir arabalarıyla, bunlara karışık otomobil enkazı ile dolu idi.

RESİM: Rusların Trabzon’dan çekilirken bıraktıkları

Uzunsokak’ta ilerledikçe tahribat kendisini daha fazla gösteriyordu. Tabakhane’de manzara büsbütün değişti. Hüsamoğlu yokuşu denilen yokuş ve cadde üzerindeki binalar kâmilen yıkılmıştı. Sokaklarda sürüler halinde iri fareler dolaşıyor, insanlardan pek kaçmıyorlardı.Tekfurçayır (Erdoğdu), Kindinar (Bahçecik), Eksotha (Hızırbey) ve Ayasofya mahallerindeki yıkım daha korkunçtu. Birçok evin yerleri bile belirsiz hale gelmişti. Rumların bulunduğu iki mahallede hiçbir tahribat eseri görülmüyordu. Rumların çoğunluğu ihanetlerinden ürkerek Rus askerleri ile birlikte memleketi terk etmişlerdi.

Muzaffer Lermioğlu’nun tespitleri uzun, gerisini merak edenler hatıralarını okuyabilirler. İşte Barutçuzade Hacı Ahmet Efendi bu şartlar altında yeniden belediye başkanlığı görevine başladı. Ancak kolay değil; ne para, ne personel ne de yeterli araç ve gereç var. Durumu siz düşünün. O yüzden Hacı Ahmet Barutçu belediye reisliğindeki faaliyetlerinden ziyade Trabzon Müdafa-i Milliye Cemiyeti başkanı olarak yaptığı faaliyetleri ile öne çıkmaktadır.Zira Barutçuzade’nin başkanlığını yaptığı bu cemiyet halkın tüm varlığı ile kurtuluş savaşına katılması, yerli Rum ve Ermenilerin bölgedeki yıkıcı faaliyetlerini önlenmesi için büyük bir çaba göstermiştir. Mekanı cennet olsun.

ESKİ BELEDİYE BAŞKANININ FAALİYETLERİ

Takipli okuyucumuzun hatırlayacağı bir söz var. Hani 1800’lü yıllarda Trabzon’da İngiltere konsolosu olarak görev yapan Palgrave şöyle bir tespit yapmıştı: “Doğunun ayrım gözetmeksizin tüm toplumun katmanlarında ölçüsüz bir gösteriş tutkusu ve israf vardır.” Adam bizi iki yüz sene önce tespit etmiş: Gösteriş yapmayı ve israfı seviyoruz! Bu israfın içerisinde en acı olanının da insan kaynağının israfı olduğunu hatırlatmış olalım.

Bizim devlet geleneğinde şöyle bir adet var: Bir kurumda en üstteki yönetici değişti mi öncekilerin planlama halindeki tüm projeleri rafa kalkar, hatta rafta da bulamazsınız çöpe atılır. Sonra ekibi dağıtılıp etkisiz hale getirilir. Devletin senelerce seminerlere, kurslara, yurtdışılarına göndererek eğittiği, görev vererek bir noktaya getirdiği deneyimli bürokratlar bir günde çöp olur gider. Eski yöneticinin projeleri ise asla anılmaz, devam edip de başarılı olan projelerde bile bir teşekkür edilmez.

Bu gelenek, iyi bir gelenek midir kötü bir gelenek midir yorum yapmıyoruz. Ancak şu kadarını söylemiş olalım: Faydası görülüyor olmalı ki asırlardır ısrarlı bir şekilde tatbik ediliyor! Ancak ta 1939 senesinde Trabzon Belediye Başkanı olarak görev yapan Bahri Doğanay’ın bir konuşmada sarf ettiği cümle bu geleneğe aykırı düştüğü için dikkatimizi çekiyor.

RESİM: Trabzon’un atanmış belediye başkanlarından Bahri Doğanay

Şöyle diyor Doğanay:

“Benden evvelki arkadaşlarımın eserleri, faaliyetleri ve faydalı icraatları, takdir ve şükranla karşılanacak kıymettedir. Bunu bir vicdan borcu, bir insanlık borcu, bir memleket borcu olarak daima söylemekten gurur ve şeref duyacağım.”

TRABZONLU GAZETECİNİN PROTESTOSU!

Gazeteci Cevdet Alap 1930’lu ve 1940’lı yılların Trabzon’unda en etkili gazetecilerinden ve dönemin en önemli şahitlerinden birisidir. Bizim Mazideki Trabzon sayfamızda yazılarından çokça istifade ettiğimiz bir yazar olan Alap’ın hatıraları rahmetli Hikmet Aksoy tarafından derlenerek yayınlanmış ve bu kitap Trabzon için çok önemli bir kaynak olmuştur.

RESİM: Cevdet Alap

Cevdet Alap, seküler yaşam tarzını benimsemiş aydınlarımızdan birisidir. Zira yazılarında zaman zaman çilingir sofralarından söz etmekten çekinmez. Hatta 1930’lu yıllarda “üç beş kişi bir araya gelip radyodaki dünya haberlerini dinleyip tahlil ederken bu arada çilingir sofrasını kurmakla yaşayışımıza bir nebze çeşni katmazsak işimiz ve yaşayışımız çekilir gibi olmayacak doğrusu” der.

Trabzon’un eski belediye başkanlarından ve Yeniyol gazetesinin yöneticilerinden Halit Muzaffer Korlu da onun çok efendi bir akşamcı olduğunu belirtir. 55 yaş gibi bugün için genç sayılacak bir yaşta hayattan ayrılmasına bu yaşam tarzının bir etkisi var mıydı bilmiyoruz. Ama o yıllarda insan ömrünün bugünkü gibi uzun olmadığını biliyoruz.

RESİM: Arkada askeri kışla ve camisi, Ortada Halit Muzaffer Korlu, solda Ahmet Emin Yalman, Sağda Kemal Aydar

Bu güne kadar Alap’ın çok yazısını paylaştık. Bugün de 1939 senesinde Yeniyol gazetesinde o günkü dünya ahvalinden şikâyet eden “Mesaj” başlıklı yazısını yorumsuz olarak okuyucuya sunuyoruz;

“Ahvali hazırai fevkaladei mülhikenin izalesi için (İkinci cihan harbinin olağanüstü şartlarının giderilmesi için) bu mesajımı Hazreti Allah’a gönderiyorum’

Ey Ulu Tanrı!

Dünya Arapsaçına döndü, karmakarışık. Kulların birbirini boğazlıyor, yiyor… Bir taraftan zelzele, bir taraftan harp, darp, bir taraftan hastalık insanları şaşkına çevirdi…

Zatı ulûhiyetiniz de mi yoksa tarafsızlığınıilan etti. Yoksa dünyanın felaketine karşı ademi  (yokluk, ölüm) tecavüz paktı mı imzaladınız. Siz de mi mihverci veya sulhçusunuz. [Savaş veya barış yanlısısınız]. Eğer Hitlerci iseniz; bilelim. Çemberlemeci iseniz; anlayalım da ona göre ihtiyati tedbirlerimizi alalım.

Ey İlahi, Uluhiyetpenahinize arz ederim ki; bu dünya an karip düzelmez, işler yoluna girip fındıklar yirmi kuruştan yukarı satılmazsa varsın kıyamet kopsun, umurumda bile olmayacağına sizi temin ve tarafsızlığınızdan dolayı efendimizi protesto eylerim.” Cevdet Alap.