Geçen Pazartesi İstanbul’un Fatih semtindeydim. Eskiden adım başı bir Karadenizli’ye rastladığım semtte, şimdi adım başı Suriyeli’ye rastlıyorsunuz! Sanki bambaşka bir ülkede gibiydim.
Türkçe konuşana rastlasam sarılıp öpecek durumdaydım. Anlayacağınız o derece yabancı hissettim kendimi.
Bir mağazaya girdim, tezgahtar sandım kadını, meğer dükkanın sahibiymiş. Hayır yani ne ara geldin, ne zaman dükkan sahibi oldun? Epey bir sordum, konuştum kendisiyle. Kleopatradan hallice makyajıyla, süslü püslü haliyle kendini bana acındırmaya kalksa da artık acımıyorum hiçbirine.
Çünkü 12 milyon insana acıya acıya biz acınacak hale düştük.
Adeta bir cemaat gibi olmuş, çarkları kendi aralarında döndürüp birbirlerine sahip çıkıyorlarmış. Kendi kuaförleri, kendi eğlence klüpleri, kendi masaj salonları... Kendilerinden alış veriş yapıp, birbirlerini kalkındırıyorlarmış.
Doğru söylüyordu.
Çünkü Türklere ait dükkanlar bomboş iken, onların dükkanlarının hele de restoranlarının önünde insan seli vardı. Hepsinin önü içeri girmek için bekleşen hemşerileriyle doluydu. O dükkanların çoluk çocukları bir yıla kalmaz ev sahibi de olur, araba sahibi de.
Zaten olmuşlar da.
Hatta öyle bir duruma gelmişler ki artık satın aldıkları evleri sadece kendi hemşerilerine kiralamaktaymışlar.
Keyifleri yerindeydi anlayacağınız...
Bizim paragöz mal sahiplerimiz de camlarına “ sadece yabancıya “ diye ilan yazıp asıp dursunlar bakalım! Türk ev sahiplerinin birçoğu mülteciler daha çok kira ödüyorlar diye onları kiracı olarak tercih ediyormuş...
Ne diyeyim! Allah gözlerini doyursun!
Bu arada başka şehirlerde durum nasıl bilmiyorum ama İstanbul’da kiralık ev bulmak artık mucize gibi bir şey...
Hele satılık ev bulmak!
Hepten zorlaştı. 250 bin dolara mülk edinince vatandaşlık hakkı da aldıklarından biz yerli vatandaşlar hepten gözdem düşmüş durumdayız.
İlanda bu gün gördüğünüz evi yarın sorduğunuzda fiyatı iki kat artmış oluyor. Denetleyen yok, ilgilenen yok, umursayan yok.
Yeni evlenecek gençler ne yapacaklarını bilemez bir halde bana yazıyorlar sesimizi duyurun diye.
Kirayı belirlenen oranlar dışında arttıran ev sahibine, başka evler çok pahallı olduğu için sesini çıkaramayıp boyun eğen kiracılar da perişan durumda. Evden çıksalar bir türlü, kalıp zamlı ödeseler bin türlü!
Baharla birlikte sınırların kaçak insan seliyle doluştuğu bu günlerde, bu sorunu kim görür, kim bu sorunu çözer bilmiyorum ama Ramazan Kağan Kurtoğlu Hocamın dediği gibi... “ Suriyeli meselesi din kardeşliği meselesi değildir.
Suriyeli meselesi ırkçılık meselesi de değildir. Bu mesele Türkiyenin beka ve milli güvenlik meselesidir. “
Düşünüyorum da geçen yıl doğan 750 bin bebek var. Hatay da her doğan 3 çocuktan 2’si Suriyeli.
Neredeyse her gün kendi aralarında da taşlı sopalı, bıçaklı kavgalarına tanık olduğumuz, Ümit Özdağ dışında siyasilerin büyük çoğunluğunun görmediği, görmezden geldiği sorunu açık seçik ifade edemediği kayıtsız 12 milyona yakın Suriyeli insan, hadi demografik ve sosyolojik yapıyı geçtim Allah korusun Suriye ile sınırda yaşanacak bir olay da kimden yana olacaklar?
Türkiye’den yana mı?
Yoksa ...