KTÜ Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hülya Ulusoy’la Trabzon Güzel Sanatlar Galerisindeki resim sergisinde görüştük. Pozitif tavrı ve sanatçı kişiliği takdire şayandı. Sorularımıza içtenlikle cevap verdi ve ortaya keyifle okunacak bir söyleşi çıktı.

BİZİM FAKÜLTEDEN HER ŞEY ÇIKAR

TAKA: İnsan sağlığıyla uğraşan birinin resimle uğraşması, sergiler açması nasıl bir duygu?
 

Prof. Dr. Hülya Ulusoy: “Tıp Fakültesinden her şey çıkar, arada bir doktor çıkar” deyimiyle örtüşen bir durum belki benimki.Ben çocukluktan itibaren zaten boya kalemleriyle, çizimle haşır neşir olan ve ressam olma hayalleri kuran biriydim.Bambaşka bir profesyonel pozitif bilim alanına evrildi hayatım ve o alanda hem akademisyen hem eğitmen olarak görev yapıyorum.Ve yoğun bakım ve anestezi gibi hayatın sınırında çok kritik devamlı adrenalinle haşır neşir olduğumuz bir alanda uzmanlık yaparken aslında stresten arınmak, o anda ekip kontrolünü sağlamak, kriz yönetebilmek için bazı yetilere sahip olmak gerekiyor.Resimden gelen sanatla haşır neşir olma, orada bulduğum huzur benim bu tarzdaki kriz zamanlarında daha soğukkanlı kalmamı, daha hoşgörülü olmamı, olaylara daha dışarıdan bakabilmemi ve o anda bile huzurun içinde kalmamı sağlamaya büyük bir yardımı oluyor.Bazen benimle aynı bölümde, benimle benzer kariyerde olan kişiler başkanlık ya da idarecilikten gelen mevcut sorunları göğüslememdeki absorbe etme kapasitemi gördükleri zaman şaşırıyorlar. “Nasıl bu kadar soğukkanlı kalabildin, nasıl bu kadar sessiz ya da anlayışlı oldun ya da dinlemede kalabildin” diye.Herkes gibi benim de bir sinir katsayım ve bir dolma noktam var ama o dolma noktasını resimle uğraşmak ciddi şekilde yukarıya çekiyor.

RESİM STRESİMİ ALIYOR

TAKA: Şimdi çok yoğun çalışıyorsunuz. Yani şöyle diyebilir miyiz? Bu sanat çalışması sizin yorgunluğunuzu sünger gibi emen bir özellik taşıyor.

Prof. Dr. Hülya Ulusoy: Evet, aynen öyle. Bir yandan resimle de uğraşabiliyorsam eğer ara verilen dönemlerde isem ve resimden uzak kaldığınız zaman diğer insanlar gibi savunmasız, güçsüz ve kolay sinirlenebilen, stresin yükünü kaldırmakta zorlanan bir halede dönebiliyorsunuz.

TAKA: Resim sanatısığınılacak bir liman gibi mi sizin için?

Prof. Dr. Hülya Ulusoy: Resim aslında benim bir sığınak gibi, bulduğum liman gibi.
Yalnız ben ve resimler değil, o resimlerde anlatmak istediklerim de üçüncü şahısların da evlerinde, iş yerlerinde olup onlara da oradaki duyguları hissettirme gibi de bir amacım var. Yani aslında bir izlenimcilik gibi, bir görsellik olduğu gibi bir yanda da bir mesaj verme kaygısıyla da yapıyorum aslında resimleri.

TAKA: Bu kaçıncı serginiz hocam?

Prof. Dr. Hülya Ulusoy: Bu benim ilk kişisel sergim. Yani bu anlamda profesyonelliğe ilk adım atışım.



‘HÜLYA ULUSOY’ ANILARI

TAKA: Hocam aslında soracağım en güzel soru şuydu, isim benzerliği... Yani bir başka Hülya Ulusoy daha var. Bu benzerlik nasıl yansıdı hayatınıza?

Prof. Dr. Hülya Ulusoy: Ben 1989 yılında Uludağ Üniversitesi Tıp fakültesinden mezun olup Trabzon’a 2.No lu Sağlık Ocağına mecburi hizmete geldim. Sonra Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalında ihtisasa başladım. Şimdi aynı bölümde öğretim üyesi olarak görevime devam ediyorum. Trabzon’a geldiğim ilk günden bu güne İş Kadını Hülya Ulusoy ile isim benzerliğim nedeniyle pek çok çoğu komik anlar yaşadım ve hala yaşıyorum.90’lı yılların başlarında Trabzon'da, hiç kimseyi iş çevrelerini tanımıyordum. O zaman rahmetlik olmamıştı Ali Osman Ulusoy Bey, Trabzon'da da çok güçlü etkisi olan bir aileydi.Gittiğim mağazalarda alışveriş yaparken, Bursa’ya otobüs bileti alırken anormal itibar gösterilmesi ilginç gelmişti.

Önceleri çok anlam veremedim. Hani kiminle karıştırıldığımın bile farkında değildim. O zaman uçak yerine otobüslerle daha çok Bursa'ya seyahat ediyoruz. Bir otobüs firmasına bilet almak için telefon açarak ön koltuklardan cam kenarı yer istediğimde “orası kontenjan koltuktur” diyorlardı. “İsminizi alabilir miyiz” dediklerinde  “Hülya Ulusoy” dediğimde  “Hülya Ulusoy bizden bilet alıyor abi” en ön koltuğu ver” diye arkadan birileri sesleniyordu.Yani böyle 35 yıl boyunca zaman zaman trajik zaman zaman komik olaylar yaşadım. Hülya hanımın annesi ve babası vefat ettiğinde iş çevrelerinden benim fakültedeki adresime taziye mektupları gelirdi.Sonra yıllar önce  Hülya Ulusoy hanımefendi bir sağlık sorunu nedeniyle bizim ünitemize yatırıldığındabenim hastam olmuştu.
Çok şükür bütün emeklerin karşılığı alındı, tedavi oldu, normal iş hayatına geri dönebildi.O zaman da “Hülya Ulusoy'un doktoru Hülya Ulusoy” diye Trabzon medyasında bayağı konuşulmuştu. Bu resim sergime hergün “İş kadını Hülya Ulusoy sergi açmış gidip görelim” diye gelen ziyaretçiler oluyor. “Ben senin anne-babanı tanırdım” diye söze başlayıp, hal hatır soruyorlar, gülümsüyor ve “Ben Oflu Hülya Ulusoy değilim” diyorum, yapacak birşey yok…

‘OT GİBİ’ DOKTOR OLMAYIN!

TAKA: Peki, AZ önce bahsettiniz, hani işinize yansımasından bahsettiniz ama yalnızca mesleklerini yapan, ek bir sanat, bir hobi ile uğraşmayan insanlara sözünüz var mı?

Prof. Dr. Hülya Ulusoy: Şimdi ben bu sözümü yaklaşık beş yıldır Tıp Fakültesinin dönem 1 ve dönem 2'deki Sağlıklı Mutlu Kaliteli Yaşam Rehberi seçmeli dersime gelen öğrencilere söylüyorum. Yüzlerce öğrenciyle bir buçuk ay boyunca seçmeli ders yapıyorum ve o derslerdeki ilk lafım ve son lafım şudur:“Kartvizitinizin ve titrinizin arkasına sığınan tırnak içerisinde amiyane tabirle -ot bir doktor- olmayın. Ayaklarınız yere bassın. Tek bir mesleğe de bağlı kalmayın. İkinci, üçüncü altın bilezikleriniz elinizin altında olsun. Mutlaka en az iki üç hobiniz olsun. Hobilerinizin en az bir tanesini profesyonel alanda gelir elde edebileceğiniz hale getirmeye çalışın. Sanatı bilin, tarihi bilin. coğrafyayı bilin, opera dinlediğinizde kimin eseri olduğunu bilin, resim okur yazarlığınız olsun, fotoğraftan anlayın, sporun her dalının terminolojilerine hakim olun. Sadece doktor olmak yetmez, o kimlik emekli olup kenara bırakıldığında bir boş çuval gibi kalırsınız. Kendinizi zenginleştirin, hayatınızı kaliteli yaşamak istiyorsanız, hobileriniz olsun” derim. O yüzden hâlâ daha bunu söylüyorum. Her yıl yaklaşık kırk elli öğrenciye aynı dersleri veriyorum.
Hobi gibi başlayan şeyler, bir bakarsınız sizin ikinci profesyonel alanınız olur.
Hiçbir mesleğin yarın yapılabileceğinizin garantisi yok. Herkesin her zaman ikinci bir B planı olması gerekiyor. Sanat ve hobiler bunun için en zevkli olan, zorunluluk değil, keyif alınarak yapılan ve kendinizden bir şey katabildiğiniz alan hangisiyse o alanda da derinleşin
” diyorum. Bu, bütün çevremdeki gençlere verdiğim en önemli nasihat.
 

DOKTORLUKTAN SONRA RESİM

TAKA: Az önce anlattınız, hobi daha sonra daha da öne geçebilir diye... Peki, emekli olunca renklerle yürüyeceksiniz diyebilir miyiz?

Prof. Dr. Hülya Ulusoy: Benim için bu sergiyle birlikte resim alanındaki profesyonel hayatım başlamıştır. Ben ikisini şu an birlikte yürütüp daha sonra da sadece resimle devam etmek istiyorum.

İNSANLAR AKIN AKIN GELDİLER

TAKA:  Peki, bu konuştuklarımız hem Taka Gazetesinde hem de Ruhun Gemisi Şana Taka adlı dijital dergide yayınlanacak.Son olarak okurlarımıza neler söylemek istersiniz?

Prof. Dr. Hülya Ulusoy: İlk kişisel sergimin Tesadüfen açılışı doğum günüme rastladı. Öyle bir tarih oldu ki tam sömestr tatilinin başladığı gündü. İl dışından gelen, ilçelerden gelen, küçük çocuğunu kapan anne babalar, torununu kapan dede ve nineler sergiye akın akın geldiler. Hatta üçüncü gün beş ile sekiz yaş arasında otuz otuz beşyurt çocuğu bir anda öğretmenleriyle birlikte geldiler, öyle ilgili ve heyecanlılar kitam eğitilme zamanları. Bizim ülkemizin eğitim politikası daha doğuştan ailede sonra anaokulundan itibaren eğitim kurumlarında sanat okuryazarlığı ve sanat yeteneği çocuklara işleme yönünde olması gerekir. Yani bugün dağılan Rusya'daki cumhuriyetlerden ayrılan bütün ülkelerden inanılmaz sanatçılar çıkıyor. Bugün Bakü'ye gittiğinizde evinde piyanosu olmayan, ailede resim yapmayan, müzik aleti çalmayan kimse yok. Gürcistan'da öyle, Rusya'da zaten böyle. Bizim ülkemiz gibi sanatın pekçok alanında aslında çok eski köklere sahip olan bir milletin şu anki eğitim politikalarının içinde sanatın bu kadar kenarda kalmasının çok acı olduğunu düşünüyorum. Çünkü sanat insanların ruhunu yumuşatan ve toplumdaki ajitasyonu, anormal tepkileri azaltan, hoşgörüyü arttırıp patolojik tepkileri, toplumsal patlamaları en aza indirebilecek bir tampondur. İnsanların galerileri, kültür merkezlerini gezerek, en azından daha sonra belki heves ederek bu alana yönelmeleri için devletin eğitim politikası haline gelmesi gerekiyor.

TAKA:Sanat, insanın sivriliklerini törpülüyor mu?

Prof. Dr. Hülya Ulusoy: Aynen öyle. Olgunlaştırıyor, sivriliklerini törpülüyor, hoşgörü sağlıyor, iyimserliği sağlıyor. Huzuru, dinginliği veya vermek istediği mesajları karşı tarafa iletebildiğinde sanatçı da rahatlıyor. O resimdeki mesajı kendine göre yorumlayan kişi de o esere baktıkça kendi duygularında yoğruluyor.