Yıllar Boyunca Gizli Kalmış Şifa Deposu: Yer Elması Hakkında Bilmedikleriniz! Yıllar Boyunca Gizli Kalmış Şifa Deposu: Yer Elması Hakkında Bilmedikleriniz!

Gözü kara, suya yazı yazar gibi ama toprağı kazar gibi de söylüyordu. Volkan Konak, yaşadığı coğrafyanın sesi olurken, bir yandan da halkın içlenişini, özlemini, öfkesini ve sevgisini dillendiriyordu. Şimdi o ses sustu… Ama bu sessizlik, yokluk demek değil ki, tam tersine: bu toprak, o sesi taşıyacak; dağ, onu kendi serinliğinde saklayacak ve deniz, tuzuna katıp dolaştıracak hep…
Bu dünyadan bir ses geçti. Kulaklardan öte yüreğe işleyen bir ses. Gömleği tuz kokan bir denizcinin, sırtı ter içinde çalışmaktan kavrulmuş bir emekçinin, gözlerini dağa diken kadınların ve delikanlının sesi... Şimdi o ses, konuşmuyor belki ama duyulacak günden güne. Artık sözcük değil, iz değil: soluğun kendisi gibi içimizde.
Trabzon’un Maçka’sında açtı gözlerini. Orada, taş duvarlı evlerin gölgesinde, dumanı eksik olmayan ocakların yanında büyüdü. Kemençenin dilini, horonun ritmini, yayla sisinin kokusunu öğrendi erkenden… Dağdan gelen suyun sesiyle konuşmayı öğrendi sonra. O sesi aldı, büyük kentlerin soğuk duvarlarına çaldı. Her türkü, Karadeniz’in belleğinden koparılmış bir yapraktı. Her dize, anılarla yüklü bir yol arkadaşı.
Volkan Konak, gözünü dağa dikip konuşuyordu. Ama o bakışın içinde yalnızca gurur değil; hüzün, direniş, bağlılık da vardı. Sahneye çıktığında, mikrofonu değil halkın nabzını tutuyordu çünkü. Onun türküleri, alın çizgilerine, suskunluğun ortasına, yas tutan yüreklerin kıyısına iniyordu sürekli. Öyle ki, ezgilerinde halkın kendisi konuşuyordu. Düşen, susan, ezilen, ötelenen… hepsi onun sesiyle yeniden dile geliyordu. “Göklerde Kartal Gibiydim” derken bastırılmış bir haykırış duyuluyordu. “Cerrahpaşa” ise yalnızca bir babaya ağıt değil, Çernobil’in yıkımına karşı isyandı. Konserlerinde söylediği cümlelerin hepsi birer düşünceydi. “Devrimciler korkmaz,” dediğinde, kendisini de o yangının ortasına bırakan bir inançla konuşuyordu.
Şimdi suskun. Ama bu susuş, kalıcılığın en güçlü biçimi aslında. Çünkü Volkan Konak, şarkılardan daha fazlasıydı. O, Karadeniz’in eteğinde yürüyen, yağmurda ıslanan, tulum sesinde dinlenen bir insandı… Dostları, yoldaşları, dinleyicileri şimdi “eksildik” diyor ama bu eksilme yeni bir belleğin inşası oluyor artık. Onun ardından kalan şey, direnişin zarif biçimi, sevdanın onurlu anlatımı, öfkenin inceltilmiş dili.
Volkan Konak artık yaşamıyor demek kuru bir söz olur bu saatten sonra. Çünkü o, yaşamın kendisine karıştı. Güneşin doğuşunda, dağın yamaçlarında, sabah uykusundan uyanan bir çocuğun gözlerinde… Sabahın ilk ışıklarında, çobanların radyosunda. Öğlenin tam ortasında, pazarda, sokakta, tarlada. Akşamın serinliğinde, bir bardak çayın yanında, bir dostun omzunda.
O, bu topraklara bıraktı sesini… 
Şair Ömer Turan

Kaynak: HABER MERKEZİ