Mazideki Trabzon sayfasında bugün yine Trabzon’un unutulan iki mahallini hatırlamaya çalışıyoruz. 1939 tarihinde Yeniyol gazetesinde yayınlanan bir ilanda şöyle bir haberle karşılaşıyoruz. “Evvelki sabah Soğanpazarı’nda Şekerci Ziyaya ait şeker fabrikası, bacasından çıkan ateş yüzünden alışmış (yanmış) ancak yıldırım sürati ile yangın yerine yetişen itfaiyemizce yangın söndürülmüştür.”

RESİM: Pazarkapı’da Soğanpazarı mevkii

Trabzon’da bugün Soğanpazarı adlı bir yer bilmiyoruz. Trabzon’un eski resimlerine baktığımızda Moloz sahilinde Soğanpazarı denilen birçok resim ile karşılaşırız. Ancak sayfamızın danışmanlarından ihtiyar delikanlı (Piknik) Aydın Şekerci’ye “Soğanpazarı neresiydi?” diye sorduğumuzda Pazarkapı Camiinin önünden doğuya doğru devam eden bölgeyi işaretetti. Yani demek ki bugün Rüştü’nün fırını olarak bilinen binanın önündeki alan eskidenSoğanpazarı olarak bilinirdi.

RESİM: (Piknik) Aydın Şekerci anlatıyor

Şeker fabrikasına gelince… Şekerpancarından toz şeker elde edilen büyük bir fabrika aklınıza gelmesin. Aydın Şekerci bu fabrikanın Rüştü’nün fırınının karşısında halen ayakta olan binada faaliyet gösterdiğini söylüyor. Şeker dediğimiz de kesme şekeri aslında. Toz şeker nemlendirilerek belli bir kalınlıkta mermerin üzerine dökülerek sıkıştırılır, sonra bıçakla kesilerek kesme şeker elde edilirmiş. Fabrika dedikleri bu!

Pazarkapı’nın eski esnaflarından Ahmet Altunay ağabey de çocukluğunda (1950’li yıllar da)  şu anda yeni balıkhanenin deniz tarafına gelen bölgede bir şeker fabrikası daha olduğunu söyler. Saylamlar’a ait olan fabrikada kesme şeker ve akide şekeri imal edildiğini belirtir.

Bunlarla birlikte Trabzon’da 1938 senesinde bir şeker fabrikasının daha açıldığını tespit ediyoruz. O günkü yerel basında konu şu şekilde haberleştirilmiştir:  “Yeni bir şeker fabrikası, Meydan hamamı yanında Suluhan karşısında İdareiHususiye’nin  (Özel İdarenin) malı olan eski koytu binada yeniden yapılan birçok tamirat ve inşaat neticesinde güzel bir şeker fabrikası meydana getirilmiş, müteşebbis sanatkâr bizim şekerci Bay Ahmet tarafından kiralanmış ve faaliyete geçmiştir.”

TRABZON’DA RAKI FABRİKASI

Bu vesile ile Mazideki Trabzon’da hangi fabrikalar vardı diye merak ediyoruz. İlk baktığımız salnamelerde 1872 senesinde Trabzon’da bir Arak Fabrikası olduğunu görüyoruz.“Arak”ın sözlük anlamına baktığımızda damıtılmış alkol, rakı anlamına geldiğini görüyoruz. Trabzon’da 150 sene önce rakı fabrikası mı vardı? Yoksa sadece alkol mü üretilirdi bilmiyoruz. Bu arada Trabzon’da o yıllarda 52 tane meyhane olduğunu belirtmiş olalım. Bunların dışında 9 tane Çömlekçihane, 2 tane kayıkhane, 9 yemeni basmahanesi, 17 debbağhane, 1 tane kiremithane, 1 matbaa, 21 tane değirmen, 86 fırın hepsi o kadar. Kahvehane sayısı ise hepsinden fazla, 131. Fakat bu sayının 150 ye kadar çıktığını tespit ediyoruz.

1930’lu yıllara geldiğimizde fabrikalar: İl dâhilinde 14 adet fındık kırma ve ayıklama fabrikası, 1 adet balık yağı fabrikası, 1 adet balıkyağı ve konserve fabrikası, 1 adet makarna fabrikası, 1 adet sabun fabrikası, 1 adet şekerleme fabrikası, 2 adet değirmen, 1 adet elektrik fabrikası, 5 adet mobilya doğrama ve karoser atölyesi, 3 adet demir işleri, makine ve motor atölyesi,2 adet fanila ve çorap atölyesi, 5 adet debbağhane atölyesi, 2 adet dokuma atölyesi, 2 adet çamur işleri imalathanesinin kayıtlara girdiğini belirtelim.

ŞEHRİN HAREKET MERKEZİ: PAZARKAPI

Söz Pazarkapı mahallesine gelmişken 1945 senesinde kaleme alınan bir yazıda mahallenin eski durumu şu şekilde tarif edilmiştir: “Dar ve tenha sokaklardan geçildikten sonra o devirlerde poturlu, savtalı (boyun atkılı), abanili iş adamlarına daha çok rastlanılan ve bunları hemen hemen sinesinde toplamış bulunan eski hareket merkezi Pazarkapı…

RESİM: Bugün piyasa meydanı denilen yer

Köşeyi dönünce karşılaşılan mescit ve cami ve basık boylu minare…(Hasanağa Camiini tarif ediyor olmalı, ancak basık boylu minareyi tespit edemedik.)Şırtılı musluklar, beşikçiler arastasına (çarşısına) girmeden önce isli bir kahve ve yanı başında meşhur pilavcı “Kalkanaoğlu’nundükkânı” karşısında Trabzon’un pilavı kadar şöhretli peynirli pide fırını… Eskilerin öğle lokantası denecek kadar önemli tezgâh.”

Fakat Giresunlu olan yazar burada bir yön hatası yapmış olmalı. Zira halen ayakta olan Rüştü’nün fırını ile Kalkanoğlu Pilavcısı karşı karşıya değil aynı doğrultudadır.Yine yazıya devam edelim;

“Bundan sonra tahta kepenekleri yana değil de saçak yerine kullanılması için yukarı kalkık sıra sıradizilmişbeşikçiler, sandıkçılar, şimşir tornacıları bunlar hep Trabzon’un el emeği ile geçinen ve el emeği matahı ile Osmanlı Türkiye’sinin her köşesinde tanınan, İsfahan peruzesi, eflatun renkli, hemen hemen hepimizin içinde yetiştiği Trabzon beşikleri, çalar kilitli, kakma işlemeli çeyiz sandıkları imal eden lonca esnafı.

Dizi dizi sıralanan bu tezgâhların önü sıra büyük kargir bir bina birinci cihan harbinden önce ve Trabzon’un kurtuluşundan sonra Dikanoğlu tarafından kurulan fındık değirmeni. Aynı civarda ve Moloz semtine daha yakın Kürtoğullarının ikinci fındık değirmeni ve bunu takip eden yol üzerinde Trabzon yağcılarının dükkânları.”

RESİM: Kalkanoğlu pilavını taşıyan hamal

Bugün eski Pazarkapı’nın bazı unsurlarının hala yaşadığını görüyoruz. Mesela Kalkanoğlu’nun pilavcı dükkânı. Sonra “Trabzon’un pilavı kadar şöhretli peynirli pide fırını”yani Şükrünün Fırını halen yaşıyor. Eski zamanlarda Trabzon’un el emeği ile geçinen esnafının bulunduğu Beşikçiler, sandıkçılar ve şimşir tornacılarından bugün sadeceeski halin önünden geçen Sandıkçılar sokağı isim olarak bugüne gelmiştir.

Hele İsfahan peruzesi yanı meşhur İran taşı ile süslenmiş çeyiz sandıklarını bugün hatırlayanvar mıdır bilmem. Aydın Şekerci eskiden Rüştü’nün fırınının tam karşısında beş altı dükkândan oluşan tabut, başlık ve çeyiz sandıkları yapan dükkânlar olduğunu söyleyerek sedefin renklisi olan İran taşlarının o dönemde sandıkların süslemelerinde çokça kullanıldığını belirtir.

Bugün Sandıkçılar Sokağımahzun. Zira yeni kadınlar hali inşası ve çıkan tarihi kalıntılar nedeniyle kapalı. Hele İran taşları ile süslenmiş çeyiz sandıkları imal eden dükkânların hiçbirisi yok. Kızlarımızın çeyiz sandıkları da sandıkçılar da tarih oldu gitti.

RESİM: Mahalle sakinlerinden Hüsamettin Yılmaz Sandıkçıların yerini gösteriyor

60 seneden beri mahallede ticaret yapan AhmetAltunay ağabeyin Pazarkapı Mahallesi ile ilgili “Pazarkapı, Trabzon’un hiç bitmeyen ve sönmeyen alışveriş merkezidir” sözünü not ediyoruz.Altunay, rahmetli olan babasının deve kervanlarının bir ucunun Pazarkapı da bir ucunun Semercilere kadar ulaştığını söylediğini naklederek onlarca devenin tek bir komutla birden çökerek malların indirilmesini kolaylaştırdığını söyler.

RESİM: Pazarkapı esnaflarından Ahmet Altunay anlatıyor.

HAMSİ KARAYA VURDU

Ahmet Altunay çocukluğunda tahminen 1958 senesinde Pazarkapı mahallesinde yaşadığı bir hatırayı da şöyle nakleder. “Akşamüzeri idi babamla dükkânı kapatmış şu anda piyasa meydanı denilen yere doğru yürüyorduk. Birden çarşı karıştı, bir hareketlenme oldu; tenekeyi, bakracı kapan sahile doğru koşmaya başladı. O zamanlar şu andaki Bedesten Caddesinde bulunan Hacı Yahya Camii’nin hemen kuzeyinde yer alan kumsal gümüş renkli hamsilerin parlaklığı ile kaplanmıştı. Kumsal neredeyse gözükmüyordu. Meğer hamsiyi lüfer ya da kofana sürüsü kovalamış deniz bitince de hamsi karaya vurmuştu! Eline boş tenekeleri alanlar kumsalda hamsileri kovalarına doldurmaya başladı. O gün okadar hamsi karaya vurdu ki diyor Altunay, tarlalara bile döktüler.

RESİM: Bir zamanlar hamsinin karaya vurduğu Moloz sahili

MİİLETVEKİLİNİN ŞİİRİ

1939 senesinde Yeniyol gazetesinde rastladığımız ve beğendiğimiz bir şiiri yayınlamak istiyoruz. Şiir bu tarihten çok sonraları 1961 senesinde Adalet Partisinden seçilen Trabzon Milletvekili Zeki Yağmurdereli’ye ait. Aslen Gümüşhaneli olan Yağmurdereli Gümüşhane’nin Yağmurdere köyünde dünyaya geldi. Trabzon lisesini bitirdi. Ardından gazeteciliğe başladı. Bizim tanıdığımız müzisyen Osman Yağmurdereli’nin de babası olan Zeki Yağmurdereli’nin şiiri şöyle:

RESİM: Trabzon Milletvekili Zeki Yağmurdereli (1961-1965)

BİLMEM!

Bir gün uzaklaşıp senden denizden

Ona doğru koşsam geldiğim izden

“Karadeniz” denen bu sihrengizden

Bana yol verir mi mor sisler bilmem?

Son günüm gelmeden görünesiye

Girsem bir bahçeye gül deresiye

Bizden güzel midir gözleri diye

Yolumu keser mi nergisler bilmem?

Görünür hayalin mor ufuklarda

Sezerim kokunu esen rüzgârda

Bir kuru yaprakla beni anar da

İçinde coşar mı o hisler bilmem?