Belirli örnekler üzerinden bunların hikâyesini ve kaldırılma nedenlerini “Arşivdeki Trabzon” adlı kitabımızda detaylı incelemeye çalıştık. Ancak bazen “Unutulmuş olan bu konuyu niye gündem yapıyorsunuz?” diyenler oluyor. Siz unutabilirsiniz ama unutmayanlar var. Konuyu kendi cephelerinden bir takım platformlarda sürekli işliyorlar ve özellikle uluslararası camiada başarılı da oluyorlar. Hele emperyalist devletlerin siyasi yaklaşımları da işin içine girince konu iyice içinden çıkılmaz hale geliyor.
O yüzden biz de kendi cephemizden olayı anlamaya ve anlatmaya çalışıyoruz. Hep şunu söylüyoruz: Bu şehirde işgalin yaşandığı 1916-1918 yılları arasında yüzyıllarca komşuluk yaptığımız ve şehrin en müreffeh ve refah içinde yaşayan gayrimüslim vatandaşlarımızın bu millete yaşattıklarını anlamadan bilmeden bu konu konuşulamaz, diyoruz.
Konuyu bu hafta gündem yapmamızın sebebi ise 1939 senesinde Yeniyol gazetesinde rastladığımız Trabzon’un o dönemler derin gazetecilerinden Bekir Sükûti Kulaksızoğlu’na ait “Şehir İçindeki Harabeler” başlıklı yazısıdır. Yazı o yıllarda Trabzon’un bazı yapı ve mahalleri hakkında bilgiler içerdiğinden kadrajımıza giriyor:
“Şehrin en güzel veya en çok göze çarpan yerlerinde mevki almış bulunan harabeleri acaba ne zaman temizleyecek veya bu çirkinlikleri daha ne zamana kadar muhafaza edip gideceğiz! Göz önünde duran üç dört tanesini sıralayalım:
Bu gün yerinde Fatih Parkı bulunan Taksim Mezarlığı
Taksim Meydanlığı ve mezarlığı, Uzunsokak’taki natamam (tamamlanmamış) kilise enkazı ve etrafı, Meydan çarşısı arkasındaki büyük arsa, Tabakhane üstündeki taş ve toprak kümbeti… Şehir içerisinde bunlara benzer yerler yok değildir. Fakat dediğimiz gibi en çok göze çarpan yerlerde bulundukları için zevkimizi ve ruhumuzu en çok hırpalayan ve tırmalayanlar da bunlardır. Taksim Meydanı ve mezarlığı ne olacaksa, adını şimdiden koyalım.”
Burada önceki yazılarımızdan bir hatırlatma yapalım: O yıllarda Trabzon’un biricik içme suyu Değirmendere kapalı ve yarı açık kanallarla Taksim Meydanındaki su deposuna gelir, oradan şehrin kimi çeşmelerine dağıtılırdı. Bu meydanlığın hemen üstünde bulunan ve adı Taksim Mezarlığı olan ancak bugün yerinde Fatih Parkının bulunduğu alan, eski bir Müslüman-Türk Mezarlığı idi. Ruslar şehri işgal edince ilk iş olarak buradaki mezarlığı ve ağaçları tahrip etmiş ve üst kısmına ahşaptan bir tiyatro binası yapmıştı. Şehrin kurtuluşundan sonra burası ineklerin otladığı, bayram kutlamalarının yapıldığı boş bir alan olmuştur. Bu alanın ne yapılacağı konusunda ilk öneri, Fransız Lambert tarafından getirilen bu boş arsanın park yapılmasıdır.
Kulaksızoğlu yazısına “Meydan kısmına Atatürk’ün heykeli yapılacaksa, toprak tesviyesi olsun şimdiden yaparak hiç olmazsa o çirkinliği izale edemez miyiz? Bu işi ele aldıktan sonra mezarlık kısmını da şöyle şekillendirip ağaçlandırmak icap eder ki, o da yapmak istedikten sonra işten bile değildir” diye devam ediyor.
Ancak anlayamadığımız nokta: 1939 senesine ait resimlerde toprak tesviyesi yapılacak bir dağınıklığın görülmediği şeklindedir. Dediğimiz gibi mezarlık limana doğru eğimli olmakla beraber düz bir görünümdedir.
Yine Kulaksızoğlu yazısında “Meydan çarşısının arkasındaki büyük arsa, çarşıya geniş bir giriş açılmak şartı ile pekâlâ büyük damlı bir pazar yeri, yani eski Mumhaneönü’nün geniş, modern bir örneği olabilir” demektedir. Yazarın 1939 senesinde kapalı pazar yeri olarak önerdiği yerin Yeşilyurt otelinin arakasındaki o günler boş olan arsa olduğunu belirtelim. Trabzon Büyükşehir Belediyesinin 1937 tarihli meclis arşivine göre bu alanda mahalle pazarı kurulması kabul edilmiş ancak Valilik Makamınca bu alana bir mektep yapılacağından bahisle pazar yeri için başka bir alan aranılmasına karar verilmiştir.
TABAKHANE’DEN TARİH FIŞKIRDI
Bekir Sükûti Bey yazısına şöyle devam ediyor: “Tabakhane camiinin arkasındaki toprak ve taş yığınına gelince, onu kaldırmak çok lüzumlu bir iştir. Hatta şöyle bir kıpırdanma ile yok edilecek bu çirkinliği şimdiye kadar göz önünde tutmak şehircilik bakımından acınacak ve ağlanılacak bir haldir. Bu enkaz kaldırıldıktan sonra yeri ne yapılmalı? Bu uğurda ufak bir teşebbüs görürsek düşüncemizi söyler, uzunuzadıya izah ederiz.”
Tabakhanede 1997 senesinde yapılan kazı çalışması
Bu alanın ilginç bir hikâyesinin bulunduğunu söyleyelim. Zira 1939 senesinde Bekir Sükuti Kulaksızoğlu yazısında Tabakhane üstündeki taş ve toprak kümbeti ve yıkıntılardan bahsettiğine göre burası tarihi eser kalıntıları barındırdığı bilinen bir yer olmalıdır. Ancak arşiv kayıtlarına bakıldığında 1980 yılına kadar bu alan kimsenin dikkatini çekmemiş görünüyor. O sene kısıtlı bir inceleme kazısı yapılmış ancak herhangi bir bulguya rastlanılamamıştır. Sonra Emine Sağlam adlı duyarlı vatandaş tarafından konu devlet katına taşınmıştır.
Tabakhane de bulunan tarihi eserlerden bazıları
Emine Sağlam, İl Kültür Müdürlüğüne verdiği dilekçesinde Cumhuriyet Mahallesi Hüsamoğlu çıkmaz sokaktaki arsanın arkeolojik durum arz ettiğini bildirerek konunun incelenmesini ister.Ancak anılan yerde 1997 senesinde bir inşaat firması tarafından iş merkezi yapılmak amacıyla kazı yapılmasına kadar bir sonuç elde edilemez. Zira yapılan kazıda gerçekten arkeolojik bulgular görünür, bunun üzerine inşaat çalışması durdurularak kurtarma çalışmalarına başlanır.
Tabakhane de bulunan erkek heykeli restore edilirken
Yapılan çalışmada 1 bronz erkek heykeli, 2 adet sütün başlığı, 4 adet sütün kaidesi, çeşitli kalınlıklarda 15 adet kırık sütün gövdesi, sikkeler ve ufak tefek tarihi eser parçaları bulunur. Yapılan incelemede bulunan eserlerin Bizans ve Roma dönemine kadar ineceği tespit edilir. Bulunan eserlerin bir kısmı Trabzon Müzesinde bir kısmı da Ayasofya Müzesinde sergilenmeye başlanır. Tarihi eserler tamamen alınınca da aynı yerde büyük bir iş merkezi yükselir.
UZUN SOKAK’TAKİ ERMENİ KİLİSESİ
Bekir Sükûti Kulaksızoğlu 1939 senesinde kaleme aldığı yazıya şöyle devam eder: “Gelelim Uzunsokak’taki eski natamam kilise enkazı ile etrafına: Çocukluk zamanımızdan beri bu taş yığınları şehrin en işlek caddesi olan Uzunsokak üzerinde zevkimizi, ruhumuzu tırmalayıp durmaktadır. Bu enkaz, bu çirkinlik gözlerimizin önünde niçin tutuluyor bilmiyoruz. Bildiğimiz bir şey varsa burası Hususi [Özel] İdarenindir. Bir iki sene evvel şöyle bir sözü geçti, güya İdarei Hususiye taşından duvarlarından istifade ederek orada bir sinema binası vücuda getirecekti. Bu fikrin fiil haline gelemeyeceği doğuşundaki garabetten belli idi. Hiç kilise duvarından sinema olur mu? Alelhusus (özellikle) Halkevi karşısındaki baş belası (Çarhapan Kilisesi) dururken.
Uzunsokak’ta yıkık ermeni kilisesi
Yine beş altı seneden beri işitip gidiyoruz: İnhisarlar (Tekel) dairesi bu yeri arsası ile alarak önündeki eski iki üç evi istimlak edip kaldırmak sureti ile burada modern bir bina vücuda getirmek istemiş, hatta bu işin üstüne çok da düşmüştü. Fakat Hususi İdarece çok para istenmiş, tabiatı ile onlar da sarfı nazar etmişler (vazgeçmişler)… Etmişler ama o çirkinlik öylece yerli yerinde kalmış, şehir de o semti süsleyecek, güzelleştirecek modern bir binayı kaybetmiş. İyi mi olmuş, fena mı olmuş, onu artık siz söyleyin!”
Bu alanla ilgili iki kişinin bilgisine başvurduk. Bunlardan birincisi sayfamızın danışmanlarından ihtiyar delikanlı Aydın Şekerci (85), diğeri yerel tarih araştırmacısı olan Av. Zafer Duran. İlk başvurduğumuz Aydın Şekerci’ye bu kilise enkazını hatırlayıp hatırlamadığını sorduk. “Hatırlıyorum. Burası bizim çocukluğumuzda yıkıntı halinde idi. 1916 senesindeki Rus bombardımanında bu bina hasar aldı” demiştir.
Zafer Duran ise bu kilise ile ilgili şu bilgileri vermiştir: “Bu kilise Trabzon’daki Katolik Ermeni Kilisesidir. İsmini yanlış hatırlamıyorsam Surp Asdvadzadzin olmalı. Anadolu’daki Ermeniler üzerinde Fransız misyonerlerin yoğun bir Katolikleştirme çabası olmuş, Trabzon’da yaşayan Ermenilerin yaklaşık 1500’ü mezhep değiştirerek Katolik olmuştur. Bu durum şehirdeki Ermeniler arasında çatışmaya sebebiyet vermiştir. Bunun ardından bu defa Amerikalı misyonerlerin çabası ile Trabzon’da 150-200 kişilik bir Protastan Ermeni cemaati oluşmuştur. Daha önce kendi aralarında çatışmaya giren Grogaryan ve Katolik cemaatleri bu yeni guruba karşı Osmanlı devletine başvurarak onları mezhep olarak tanımamasını istemiştir.
Trabzon’daki Ermeniler arasındaki mezhep çatışması bir dönem o kadar alevlenmiştir ki iş birbirlerinin kiliselerini tanımama ve farklı mahallelerde kümelenerek gettolar halinde yaşamaya kadar varmış. Hatta Katolik ve Gregoryan Ermeniler şehirde Protestan Ermeni cemaatine mensup vefat eden bir Ermeninin cenazesini kendi mezarlılarına gömülmesine direndikleri için cenaze günlerce defnedilememiştir. Ancak cenazenin kokmaya başlamasıyla devlet duruma müdahale etmiş, Ermeni mezarlığının kenarında Protestanlara yeni bir yer tahsis ederek sorun geçici olarak çözülmüştür.”
Trabzon merkezde Ermeni nüfusunun 10.000 civarında olmasına rağmen şehirde birden fazla Ermeni kilisesi bulunması, üstelik biri Uzunsokak’ta diğeri en yakın Maraş Caddesi üzerinde mevcudiyeti Ermeniler arasındaki mezhep farklılıklarının bir sonucu olması muhtemel görünmektedir.
Israrla söylüyoruz: Asırlarca bir arada yaşadığımız ve “milleti sadıka” diyerek bağrımıza bastığımız Ermeni vatandaşların Osmanlı’nın iyice zayıfladığı ve emperyalist devletlerin iştahını kabarttığı dönemdeki ihanetleri ve mezalimleri olmasa idi bugün şehirde onlara ait dini yapılar yerinde durur, geçmişte olduğu gibi Ermeni arkadaşlarımız, Ermeni komşularımız, Ermeni Memurlarımız olmaya devam ederdi. Ne diyelim “kendin ettin kendin buldun.”
Haftaya devam edecek!..