Bitmiyor bir türlü! Bitmeyecek de!
Sürekli bir diken üstünde olma hali! Sebep? Gelmiş geçmiş krallar, sultanlar, baba oğul Bushlar, Saddam, Obama, Clinton, Piton! Pardon Putin... Bu arkadaşlar gibilerin kibirleri, egoları, inançları ve bitmek bilmeyen hırsları... Yalanları, dolanları...
Sonuç? Çırpınan insanoğlu!
Günlerdir Rusya-Ukrayna savaşının dünyaya korku, endişe ve panik pompalayan görüntüleriyle yaşıyoruz! Sabah kalkıyoruz Ukrayna... Akşam yatıyoruz Rusya! Tam da dünyanın bir çok ülkesinden kaldırılmaya başlayan pandemi yasakları sonrası yayılan bu görüntülere siz inanıyor musunuz bilmem ama ben hiçbirine inanmıyorum! Çünkü artık biliyorum... Medya bana ne gösteriyorsa, yalan!
Adamlar öyle çok yalan görüntü servis ettiler ki... Hatta The War Of Chimeras adlı filmin görüntülerini bile Ukrayna savaşı diye servis etmişler. 2015 yılında ki bir patlamayı mı ararsınız, 1993 yılında ki uçak gösterisini mi? Ne ararsanız var! Tüm eski kaos görüntülerini allayıp, pullayıp bu güne dair Rusya-Ukrayna savaşı diye yayınlıyorlar! Hatta bir bilgisayar savaş oyununu bile savaş diyerek bize gagalamaya çalıştı CNN!
Neden bunu yapıyorlar? O görselleri servis edenler, bu görüntülerin sahte olduğunun anlaşılacağını bilmiyorlar mı? Tabiri caizse bu yalanların çakılacağını? Bilmez olurlar mı? Elbette biliyorlar!
Belki tv izleyenleri kandırabileceklerini ama sosyal medya kullanıcılarının buna ikna olmayacağını, kanmayacağını bilmiyorlar mı? Pek tabi biliyorlar!
Zaten amaç da bu! Yalanla gerçeğin birbiriyle iç içe girmesini sağlamak! Bir süre sonra da hangisinin doğru, hangisinin yalan olduğu gerçeğini tümden birbirine karıştıran kullanıcıların alıcı ayarlarıyla oynamak!
Yavaş yavaş kurgu evren Metaverse dünyasının içine hapsolmanızı sağlamak! Çünkü bir süre sonra dünyanın herhangi bir yerinde başka bir olayla karşılaştığımızda inanmama olasılığımız artacak... Acabalarımız başlayacak... Daha bir başkasını kanıksayacağız, bir başkasına hiç inanmayacak tümden duyarsızlaşacağız! Olması istenilen insanlara dönüşeceğiz. Ekran karşısında ki dünyaya hapsolmuş, etkisiz, tepkisiz, umursamaz, bize ne verilirse ikna olan, onaylayan insanlara dönüşmemizi sağlamak.
İnsanın inanası gelmiyor değil mi? Yok yahu, ben öyle olmam, sorgularım mı diyorsunuz? Sizi öyle bir yerinizden korkutuyorlar ki, bırakın sorgulamayı, düşünmenize bile fırsat vermiyorlar!
İnternet dünyasının propaganda, manipülasyon, dezenformasyon yöntemi artık bu şekilde ilerleyecek. Biri yayınlayacak, ikna olan olacak ki bu çoğunluğu oluşturacak, ikna olmayanların sayısı her geçen gün daha da azalacak ve bu dünyaya hapsolacağız.
1933-45 yılları arasında İiletişim aracı olarak sadece radyonun olduğu, Hitler’in Propaganda Bakanı Goebbels’in o zamanlar söyledikleri...
“İnsanların beyni tembeldir. Bu tembelliği iyi bilin ve yalanlarınızı ona göre söyleyin. Tembel beyin yalanı çok daha iyi hazmeder.
Halka anlattıklarınızın gerçek olması şart değildir!
Söylediğiniz yalanlara inananlar mutlaka çok olacaktır. Önemli olan kitleleri inandıracak ve uykuya geçirecek yalanlar söyleyebilmektir. Halkı her zaman ateşleyin, soğumasına ve düşünmesine asla izin vermeyin!
Bir yalanı sürekli tekrar edeceksiniz. Bunu yapınca halk o söylemin size ait olduğunu unutur ve kendi fikriymiş gibi inanmaya başlar.
Küçük yalanlar inandırıcı olmayabilir. Bu konuya dikkat edilmesi gerekir. Söylediğiniz yalan ne kadar büyükse o kadar etkili olur. Halk büyük yalanlara, küçük yalanlardan daha çok inanır! Sizin asıl hedefiniz cahil ve okumamış kitlelerdir. Onları kandırmak çok daha kolaydır.
Eğer belli bir konuda hedefinizde dindar kesimler varsa, onlara Tanrı'dan ve peygamberden söz edip inançları doğrultusunda kolayca kandırabilirsiniz.
Bu amaçla kilise cemaatini kullanmakta yarar vardır!
Gazeteciler önemlidir. Onları ve patronlarını satın almak, devşirmek ve çıkarlarımız doğrultusunda kullanmak için her şey yapılmalıdır.”
Dediğim gibi, Goebbels bunları söylediği zaman diliminde sadece radyo vardı. Ve okumamış oranı çoktu.
Artık İletişim araçları gelişti. Şimdi yine aynı fikirlerin devam ettiği sadece tekniğin değiştiği internet dünyasındayız.
Umarım daha iyi anlamışsınızdır, dünyanın neden sürekli diken üstünde tutulup, halkların neden sürekli savaşlarla kızıştırılıp, insanların neden düşünmeye fırsat verilmemesinin sebebini...
Umurlarında değiliz yani!