“Siyasette hiçbir şey tesadüf değildir. Bir şey vuku buluyorsa, o şeyin önceden planlandığından emin olabilirsiniz. “
Franklin Roosevelt
Yıllar önceydi... İspanya’ya yapmış olduğum bir yurt dışı gezim sırasında, yüksek tepelerdeki mısır tarlalarının çokluğunu görünce araştırmıştım.
Araştırmalarım sonucunda şu an dünyanın en verimli tarım topraklarının Ukrayna toprakları olduğunu ve dünyanın tahıl ihtiyacının Ukrayna dan karşılanıldığını öğrenince epey bir şaşırmıştım. Nedense hiç bağdaştıramamıştım Ukrayna ve tarımı... İnceledikçe taşlar yerine oturmuştu zihnimde. Sonra strateji uzmanı olmayan o halimle, hedeflerin arasına koydum Ukraynayı. Ve geldi çattı o günler!
Tv ve medya görüntülerinin bir çoğunun gerçekle ilgisi olmadığını düşünüyorum hala!
Öyle yıkım, bombalama vs!
Rusya’nın bu masrafı yapmaya hiç ihtiyacı yok! Gazı ve elektriği keserek de bitirebilir Ukrayna’nın işini. Hem de bir hafta gibi bir sürede! Ama olmaz!
Çünkü dünya halkına korku salmadan, onları manipüle etmeden bu işler olmaz!
Tıpkı Çin’de covidle titreye titreye ölen insan görüntüleri gibi. Sonrasında ne olmuştu hatırlayın ?
Ödümüz patlamıştı!
İliklerimize dek üstelik!
O ara öldük de!
Peki şimdi?
Her gece ölüm sayan medya aniden Ukrayna’ya bağlandı ve covid sustu!
Bu böyle gider...
Planı siyasiler yapar, onlar oynar, halklar ölür... Güçler yerini belirler, dengeler değişir sanılır ama terazi hep aynı kişilerin elindedir.
Biz ön olanda “ aaa, vayyy, tühhh, vah vah, dostlar düşman, düşmanlar dost “ oldu diyip oyalanırken, arka planda eller birbiriyle daha da kenetlenir...
Bu yüzden, tv’ de, basında ve medya da bir görüntüyü izlerken Roosevelt’in bu sözünü de ara sıra hatırlayın.
14 Mart Tıp Bayramıydı...
Öncelikle mesleğine aşık, hastasını, danışanını “can” olarak gören, aşı dayatmasına karşı çıkan bütün tıpçıları kutluyorum.
Savaşta bile dokunulmazlıkları olan tıpçılarımızın bir kısmı ve Türk Tabipler Birliği 14 Mart Tıp Bayramında Taksim Meydanında ki Atatürk Anıtına çiçek koymak için oradaydılar.
Aşı dayatmasını destekledikleri ve bu dayatmaya onay verdikleri için Türk Tabipler Birliğine çok kızgınım!
Benim vücuduma benim arzum dışında bir sıvı, üstelik de koruyuculuğu kanıtlanmamış bir sıvıyı enjekte etme mecburiyetine onay vermelerini hiçbir şekilde kabul etmedim.
Ne hasarla karşılaşacağımı bilmeden ve belki de hiç olmayacağım bir hastalık için bu yan etkilerle kendimi neden riske atayım ki? Bu mecburiyet bedenimde ya daha büyük sonuçlara sebep olursa?
Kısacası, benim vücuduma hiçkimse zorla dokunamaz, sıvı enjekte edemez ve beni buna zorlayamaz! Türk Tabipler Birliğinden de bu bu açıklamayı beklerken, yapmadılar, hatta “ olmalı “ dediler.
Dediğim gibi, bu yüzden bu kuruma çok kızgındım!
Bu gün yürümelerine ve konuşma yapmalarına izin vermedi polis. “ Yasak “ dedi, “ Yapamazsınız “ dedi ve
aralarında arbede çıktı. İtiş kakış derken tartışma büyüdü ve 80 yaşında ki İstanbul Tabip Odası Emekli Hekimler Kolu Başkanı Erdinç Köksal yere düştü. 80 yaşında ki doktorumuzun yerde o halini ve polislere "Ananızı, babanızı tedavi ettik biz ya. Yapmayın Allah aşkına." Sözlerini duyunca çok üzüldüm.
Velhasıl, yasakla, mecburiyetle, zorlamayla olmuyor bu işler...
Olmaz da!