Sosyal medya üzerinden mustafademiriçinadalet ve mustafademirsuçsuzdur hashtagi ile çağrı yaptılar. Mustafa Demir ile 13 sene önce evlendiğini ve 3 çocukları olduğunu kaydeden Zübeyde Demir, “Ben sadece sesimi duyurmak istiyorum” dedi.

Darp Ettiler
Demir, “Eşim Antalya’dan Trabzon’a sebze getirdiği esnada yolu tanımadığımız 3 kişi tarafından kesildi. TIR taciz edildi. Aracın kapıları kilitli olduğu için eşimi yakasından tutarak camdan çıkarmaya çalıştılar. Eşimde canını kurtarmak için aracı hareket ettirerek olay yerinden uzaklaşmaya çalışıyor. O sırada TIR’ın kör noktasında bulunan bir kişi hem gece karanlığı olması hem de TIR’ın makaslaması sonucu kör noktaya kalmasından dorsenin sağ ön tekerinin altında kalıyor. Kaldırıldığı hastanede de vefat ediyor. Eşim kaçmıyor. En yakın jandarmaya giderek şikayette bulunuyor. Bilirkişi raporları olmasına rağmen eşime 16 yıl 8 ay hapis verdiler. Eşimin her zaman yanındayım ve asla vazgeçmeyeceğim” diye konuştu.

İşte Mustafa Demir'in Savunma Beyanı;

AÇIKLAMALAR : 06.04.2023 günü saat 22.00 sıralarında Karadağ Mahallesi'nde (Samsun - Ankara Karayolu 52 km.sinde) Adem KAYA isimli şahsın sürücülüğünü yaptığı BJ 090 RX plakalı aracı ile Havza ilçesi istikametinden Kavak ilçesi istikametine seyir halindeyken aynı istikamette ilerleyen Mustafa DEMİR isimli şahsın sürücülüğünü yaptığı 55 AB 789 plakalı römork takılı 55 SB 560 plakalı çekiciyi solladıktan sonra her iki sürücü arasında gerçekleşen trafik anlaşmazlığı üzerine BJ 090 RX plakalı araç önde, 55 SB 560 plakalı çekici arkada olacak şekilde yol kenarında durdukları, BJ 090 RX plakalı araç sürücüsü olan Adem KAYA ve aynı araçta yolcu olarak bulunan şahıslar Ali KAYA ve Mustafa KAYA'nın araçtan inmeleri üzerine aralarında tartışma yaşandığı, sanık Mustafa DEMİR'in sürücülüğünü yaptığı 55 SB 560 plakalı çekici ile olay yerinden Kavak ilçesi istikametine hareket ettiği, 55 SB 560 plakalı çekicinin olay yerinden Kavak istikametine hareket ettirmesi sonucunda çekicinin tekerleğinin Mustafa KAYA isimli şahsın bacağının üzerinden geçmesi sonucunda Mustafa KAYA'nın ağır şekilde yaralanmasına sebep olduğu, Mustafa KAYA isimli şahsın yaralı olarak sevk edildiği Kavak Devlet Hastanesi'nde öldüğü olaya ilişkin 2024/189 E. sayılı Mahkemeniz nezdinde yürütülen yargılamada 10.04.2025 tarihli celsede Sayın Cumhuriyet Savcısı tarafından verilen mütalaada, Mustafa DEMİR'in meydana gelen kaza neticesinde meydana gelen ölümden sorumlu olduğu ve bu nedenle sanığın eylemine uyan 5237 sayılı TCK'nın 81/1, 21/2 (Olası Kast) ve 53/1, 58 ve 63. maddeleri uyarınca cezalandırılması mütalaa olunmuştur. İddia makamının esas hakkındaki mütalaasına cezalandırma istenen hususlar bakımından katılmamakta ve itiraz etmekteyiz. Şöyle ki;

A) BİLİRKİŞİ RAPORLARI MÜVEKKİL MUSTAFA DEMİR'İN LEHİNE OLMASINA RAĞMEN İDDİA MAKAMININ MÜTALAASINDA BUNA İLİŞKİN LEHE BİR DEĞERLENDİRME VE GEREKÇELENDİRME YAPILMAMIŞTIR

Dosya kapsamında mahkemeniz tarafından 14.02.2025 tarihinde yapılan keşif sonucunda hazırlatılan bilirkişi raporu incelendiğinde müvekkilin kasıtlı bir hareketine dair herhangi bir tespit yapılmadığı gibi aksine Adem Kaya ve maktul Mustafa Kaya’ya da kusur atfedilerek aslında olayın tipik bir kaza olduğu üstü kapalı bir şekilde belirtilmiş olmaktadır. Zira; işbu raporda sürücü Adem KAYA'nın Karayolları Trafik Kanununa bağlı olarak çıkarılan yönetmeliğin açılımında bulunan ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu 84. Maddesinde yer alan sürücü asli kusurlarından (11) "Yerleşim birimleri dışındaki karayolunun taşıt yolu üzerinde zorunlu haller dışında park etme ve her durumda gerekli tedbirleri almamak" kuralını ihlal ettiğinden kazanın meydana gelmesinde etkili olduğu, yine aynı şekilde (Maktül) yaya Mustafa KAYA'nın 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu yayalara ait kusurlarından (68/1-a) "Yayaların yürümesine ayrılmış kısımların kullanılmasının mümkün olmadığı veya bulunmadığı hallerde taşıt trafiğini tehlikeye düşürecek şekilde taşıt yolunda yürümek" kuralını ihlal ettiğinden kazanın meydana gelmesinde etkili olduğu görüş ve kanaatine varılmıştır. Öte yandan başvurumuz üzerine Adli Liste Bilirkişi Siciline kayıtlı bir Adli Trafik Bilirkişisi olan Uzman İsmail Hakkı Akın’ın daha önce dosyaya sunmuş olduğumuz uzman mütalaasında da yukarıdaki bilirkişi raporuna paralel şekilde maktul ve yakınlarına da kusur atfedilmekle birlikte meydana gelen olayın kasten işlenen bir suç olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp taksirle işlenmiş olan bir trafik kazası olduğunu göstermektedir vurgusu yapılmaktadır. Bu uzman mütalaasında; otomobil üzerinde özellikle arka sol köşe kısmında bir hasarın oluşmamasının çekici şoförünün dar bir manevra ile yola çıkmadığını net olarak gösterdiği, zira sürücünün dar bir şekilde yola çıkması halinde aracın sol arka köşe kısmı ile çekicinin sağ yanında bir hasarın oluşmamasının imkansız olduğu, çekicinin sağ yanında bir hasarın bulunmamasının da şoförün yola katılıp tekrar şeridi içerisine doğru manevra yaptığı esnada ölen yayanın muhtemelen aracın çıkışını engellemek için yol içerisine doğru çıkış yaptığını veya başka bir kural dışı harekette bulunduğu gösterdiği mütalaa edilmiştir. Keza mezkur mütalaada maktulün tırın görüş açısı bakımından kör noktasında kaldığı tespiti de yapılmıştır. Hal böyleyken ne kaza sonrası soruşturma tutanaklarında, ne bilirkişi raporunda ne de talebimiz üzerine hazırlanan uzman mütalaasında olayın kasten işlendiğine dair her türlü kuşkudan uzak bir delil yokluğu göz önünde bulundurulduğunda, bilirkişi raporlarına aykırı şekilde sanık müvekkil Mustafa DEMİR'in olası kast ile suçu işlediğini iddia etmek olayın gerçekleştiği şartlar mahiyetiyle ağır bir hukuka aykırılığın tezahürü olacaktır.

B) İDDİA MAKAMININ OLASI KASTIN VARLIĞINA KANIT OLARAK SUNDUĞU HUSUSLARDA BARİZ DEĞERLENDİRME VE DELİL HATALARI BULUNMAKTADIR.

1)İddia makamı sanığın olası kastla cezalandırılması gerekliliğine yönelik esas hakkındaki mütalaasında bu duruma gerekçe olarak ilk başta keşif günü olayın canlandırılması esnasındaki müvekkil sanık Mustafa Demir'in hareketini göstermiştir. İddia makamına göre; "Olay mahallinde yapılan keşifte sanık ve müşteki beyanları kapsamında benzer araçların konumlamaları yapılmış, sanıktan olay günü aracını ne şekilde sola manevra yaparak çıkartmış ise aynı şekilde çıkış yapması istenmiş, sanığın tırı anlattığı haliyle olay mahallinden hareket ettirdiğinde önde bulunan araca ve etraftakilere hiç bir zarar vermeksizin çekici ve dorseyi yola rahatlıkla ve güvenle çıkarttığının görülmüş" olması olası kastın göstergesidir. Bu noktada birkaç ehemmiyetli hataya dikkat çekmek gerekmektedir. Evvela; keşif saatinin gündüz vakti, kolluk kuvvetlerince yol güvenliğinin sağlandığı bir ortamda yapılmıştır. Oysa ölüme mahal veren olay havanın 19.15 civarında karardığı bir Nisan gününde saat 21.40'da gerçekleşmiştir. Yine Jandarma fezlekesi ve bilirkişi raporlarında belirtildiği üzere olay mahalli cadde aydınlatmasının olmadığı bir şehirlerarası yoldur, dolayısıyla atmosfer zifiri karanlıktır. Yol iki şeritlidir ve şehirlerarası aktif bir trafiğin olduğu mahalde manevranın sol şeritten gelen araçlarla kazaya sebebiyet vermeyecek şekilde yapılması gerekliliği dikkate alınarak hareket etme ihtiyacının hasıl olduğu da ortadadır. Üstüne üstlük iddia makamının vurgusunun aksine keşif esnasında canlandırma yapılırken araçların konumlandırılması tüm ısrarlara rağmen olay günü ile aynı şekilde yapılmamış, bu husus keşif esansında önemsiz bir detay gibi görülerek tır ile otomobil arasındaki mesafe gerçek durumdan daha fazla bırakılmıştır. Ayrıca suç iddiasına konu olayın gerçekleştiği gün ile keşif günü arasındaki belki de en önemli fark sanığın fiili üzerinde etkili olan karşı taraf/"katılan"ların hareketleridir. Soruşturma ve kovuşturma esnasındaki tanık beyanlarına ve kolluk fezlekesine de yansıdığı üzere olay günü maktulün ölümüne sebebiyet veren kaza öncesinde taraflar arasındaki bir trafik uyuşmazlığı üzerine müvekkil sanık Mustafa DEMİR kendi yolunda seyretmekteyken onun önünü keserek trafiği durduran ve münakaşayı başlatanlar müştekiler olmuştur. Araçtan aynı anda üç kişi birden inerek müvekkil Mustafa Demir’in çekicisine doğru gelmişlerdir. Tekrar dikkat çekmek gerekirse müvekkil hem tartışmayı büyütmemek hem de karşı tarafın yapacaklarından endişelendiği için araçtan inmemiştir. (Nitekim müştekilerin aracının içinde bulunan Ayşe Kaya da müvekkil Mustafa Demir’in tırdan inmediğini 2. Celsedeki ifadesinde doğrulamıştır). Buna rağmen müştekilerden Adem Kaya müvekkilin açık olan camından yakasından tutmak suretiyle tabir caizse onu dışarı çekerek aralarına almaya çalışmışlar, bir yandan da diğer müşteki Ali Kaya ile beraber aracını tekmelemeye başlamışlardır. Bunun üzerine müvekkil can havliyle, tırına dar bir alanda manevra yaptırmak suretiyle olay yerinden kaçma çabası içine girmiş ve bu esnada elim olay meydana gelmiştir. Şu halde sanığın karanlık bir ortamda, akan bir trafikte can havliyle olaydan kaçmak için 20 metrelik bir araçla yaptığı ani manevra hareketi ile keşif gününde gündüz vakti yol ve can güvenliğinin kolluk kuvvetlerince sağlandığı sakin ortamı birbiriyle mukayese ederek bunun üzerinden suçun manevi unsurunu "olası kast" olarak belirlemek oluşa ve hukuka aykırı olacaktır. 2) İddia makamının sanığın olası kastla cezalandırılması gerekliliğine yönelik esas hakkındaki mütalaasında bu duruma gerekçe olarak imaen ve dolaylı bir şekilde sunduğu bir diğer husus ise, kaza esnasında düşen 5 adet ucu sivri sert plastik bijon kapak aparatlarının sanığın kullandığı çekicinin sağ ön teker jant kısmına takılı olup buradan düşmesi ve dolayısıyla bu durumun sanığın maktule çekicinin ön kısmıyla bilerek çarptığının göstergesi olmasıdır. Belirtmek gerekir ki; bu durumun sanığın hareketinin kasten gerçekleştiğini izah etmek bakımından zayıf bir ilgi içerdiği aşikardır.

ZİRA MAKTUL YUKARIDAKİ UZMAN MÜTALAASINDA DA BELİRTİLDİĞİ ÜZERE ZATEN TIRIN ÇEKİCİSİNİN KÖR NOKTASINDA KALMAKTADIR. Bununla birlikte iddia makamının bu tespitinin gerçeklikle de ilgisi bulunmamaktadır. Zira kaza sonrası kolluk kuvvetlerince çekilen fotoğraf ve tespitler lastiklerden düşen bijonların çekicinin ön tekerleklerinden düştüğüne dair netlik içermemekle birlikte aksine aşağıda paylaştığımız fotoğraflarda da görüleceği üzere kazadan nisbeten kısa bir süre sonra araç sahibince çekilen fotoğraflarda tesadüfen tespit ettiğimiz üzere düşen bijonlar çekiciden değil bilakis çekiciye yüklü olan dorseye ait lastiklerden düşmüştür. Fotoğraflarda açıkça görüldüğü üzere düşen bijonlar çekiciye yüklü arka dorse lastiklerindendir. Bu durum maktulün tırın manevrası esnasında makaslama/savrulma yapan dorse ile otomobil arasında kazaen sıkışarak öldüğünü göstermektedir. Öyle ki, keşif esnasında sayın savcı keşifte hazır bulunan uzman trafik bilirkişisine tırın dorse kısmının manevra esnasında savrulma/makaslama yapma ihtimalini sorduğunda sayın bilirkişinin bunun mümkün olabileceğini belirtmesi de olayın oluş şeklini netleştirmekle birlikte fiilin kasten işlendiğine yönelik iddiaları da çürütmektedir.

C) CEZA HUKUKU TEORİSİ VE YARGITAY KARARLARI IŞIĞINDA SANIĞIN FİİLİNİ SUÇUN MANEVİ UNSURU AÇISINDAN OLASI KAST OLARAK NİTELENDİRMEK HUKUKA AYKIRI OLACAKTIR. İddia makamı mütalaasında her ne kadar sanığın eyleminin olası kast olarak değerlendirilmesini mütalaa etmişse de, fiilin gerçekleştiği koşullardaki oluşa göre bu mütalaa hukuka aykırılık içermektedir. Zira, sayın savcı bu mütalaasında sanığın tehlikeli hareketiyle maktulün zarar görebileceğini ve hatta ölebileceğini bilebilecek durumda olduğunu vurgulamaktadır. Oysa "bilme" unsuru olası kastın varlığı için yeterli değildir. Gerek öğretide, gerek mukayeseli hukukta gerekse Yargıtay uygulamasında olası kast ile taksiri (özellikle bilinçli taksiri) birbirinden ayıran unsur bilmek/öngörmekten ziyade buna "isteme" unsurunun da eklenmesidir (Mahmut Koca/İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 2023, s.178-181). Bu ayrım konusunda Frank formülü olarak bilinen meşhur teoreme göre fail "öyle ya da böyle herhalde hareketi gerçekleştirirdim" diyorsa olası kast; buna karşılık "neticenin gerçekleşeceğini bilseydim hareketi gerçekleştirmezdim" diyorsa bilinçli taksir söz konusudur (Bahri Öztürk/Mustafa Ruhan Erdem, Uygulamalı Ceza Hukuku ve Emniyet Tedbirleri, 2019, s.409). Buna göre hem olası kast halinde hem de bilinçli taksirde fail, fiilinin meydana getireceği mümkün ve muhtemel neticeleri düşünür, tasavvur eder, öngörür. O halde hem bilinçli taksirde hem de olası kastta, "failin tipikliğin gerçekleşmesini ciddi olarak mümkün görmesi" unsuru ortaktır. Fiilin her iki işleniş şekli arasındaki fark, olası kast halinde fail tipikliğin gerçekleşmesini kabullenir, göze alırken; bilinçli taksir halinde tipikliğin gerçekleşmesini kabullenmez, aksine özen yükümlülüğüne aykırı olarak bunun gerçekleşmeyeceğine güven duyar. Dolayısıyla olası kast ve bilinçli taksir bilme (kognitive) unsuru bakımından örtüşmekte, isteme (volunative) unsuru bakımından ayrılmaktadır. Buna göre kolluk fezlekesi, tanık ifadeleri ve bilirkişi ile uzman raporları birlikte ele alındığında, yukarıda olası kast haline ilişkin olmazsa olmaz (sine qua non) bir unsur olan "İSTEME" unsurunun olduğuna yönelik her türlü kuşkudan uzak bir belirleme yapmak imkansızdır. Aksine olayın gerçekleşme biçimi göz önüne alındığında "isteme" unsurunun bulunmadığı apaçık ortadadır. Zira; sanık müvekkil Mustafa DEMİR, tanık beyanları ve hatta davaya katılanların da tevil yoluyla ikrarında belirtildiği üzere tırının önü kesilerek durdurulmuş, önünü kesen araçtan inen üç kişiden ikisi tarafından darp girişimine maruz kalmış, can havliyle olay yerinden kaçmak isterken elim olay gerçekleşmiştir. Dikkat edilirse yine sanık müvekkil ve kaza anında yanındaki yolcu koltuğunda oturan Semihcan Başer'in gerek soruşturma gerekse kovuşturma aşamasında çelişki içermeyen samimi beyanlarında maktul Mustafa Kaya’nın münakaşanın içerisinde yer almadığını belirtmişler ve araçlarını hareket ettirdiklerinde onun dışarıda olduğunu görmediklerini belirtmişlerdir. Aksi ispatlanamayan bu durum bakımından sanıkların beyanının doğruluğunu kabul etmek gerekir.

ZİRA KENDİLERİNE VE TIRA KARŞI YÖNELEN BİR ZARAR VERME, ŞİDDET VE TEHDİT UNSURLARI ADEM KAYA VE ALİ KAYA’DAN GELMEKTE İKEN SANIĞIN MUSTAFA KAYA’YA ZARAR VERMEK İSTEMESİ OLAĞAN HAYATIN AKIŞINA AYKIRI OLDUĞU GİBİ OLASI KASTIN UNSURU OLAN "İSTEME" KRİTERİNİN OLUŞMASI BAKIMINDAN DA ANLAMSIZDIR. ÖYLE Kİ, SANIK ÖLDÜRMEK VEYA ZARAR VERMEK GAYESİNDE OLSA VE BUNU İSTESEYDİ FİİLİNİ KENDİSİNE İLK HAKSIZ HAREKETİ YAPAN KİŞİLERE KARŞI YÖNLENDİRMESİ DAHA OLASI OLURDU. EN AZINDAN ŞU SÖYLENEBİLİR Kİ, SANIĞIN FİİLİNİ, MÜNAKAŞANIN DIŞINDA KALAN MUSTAFA KAYA'YA YÖNELTMESİ AÇISINDAN NETİCENİN ve DOLAYISIYLA TİPİKLİĞİN MEYDANA GELMESİNİ KABULLENMEYE İTEN BİR HUSUMET VE SAİKİN OLMADIĞI AÇIKTIR.

Kaldı ki, olayın gerçekleşme biçimi açısından olası kast hali bir tarafa bilinçli taksirin varlığı bile kabul edilebilir değildir. Zira, olay anında fail yukarıda zikrettiğimiz üzere bilinçli taksirin bir unsuru olan tipikliğin gerçekleşme tehlikesini mümkün görecek veya ciddiye alacak bir durumda değildir. Zira gece geç bir saatte, karanlık bir ortamda, kim olduğunu bilmedikleri hiddetli kişilerin kendisine yönelen yaralama/tehdit/hakaret vb. girişimlerinden kaçmak üzere manevra yaparken uzman mütalaasında da vurgulandığı üzere aracının kör noktasında kalan ve görmediği maktule yönelik hareketinde "BİLME" unsurunun varlığından da söz edilemez. Öte yandan sanık Mustafa Demir ve tanık Semihcan Başer'in soruşturma ve kovuşturma aşamasındaki çelişki içermeyen beyanlarına göre; kaza günü ikisi birlikte yaşadıkları münakaşa sebebiyle karşıdaki şahıslardan şikayetçi olmak amacıyla doğrudan kolluk kuvvetlerine başvurmuşlardır. Bu esnada halen maktul şahsın yaralandığının farkında değillerdir. Mağdur olduklarını düşünerek kolluk kuvvetlerine başvurmuş, kendi işlemlerinin sürdüğü esnada bir kişinin yaralandığı öğrenilerek bir anda Mustafa Demir şüphelisıfatıyla gözaltına alınıvermiştir. Olayların bu şekildeki seyri de müvekkil sanığın kasten yaralama veya öldürme saikiyle hareket etmediğini, bilme unsurunun dahi gerçekleşmediğini göstermektedir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 01.05.2007 tarih ve 1-43/101 sayılı emsal teşkil eden kararına göre,“Ceza yargılamasının amacı, somut gerçeğin Yargılama Yasasının öngördüğü usuller çerçevesinde hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde saptanmasına dayanır". Ceza muhakemesinin en önemli ilkelerinden biri olan “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel şartı, suçun şüpheye yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli ve tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Yargıtayın emsal kararlarında, sanığın mahkum edilebilmesi için, isnat edilen suçu işlediği hususunda en ufak bir şüphesinin dahi bulunmaması, sanığın suçluluğunun %100 sabit olması gerektiği, sanığın suçu işlemediği hususunda yüzde birlik bir şüphe bulunması halinde bile mahkumiyet hükmü verilemeyeceği, varsayımlara dayanılarak karar verilemeyeceği ifade edilmektedir:

YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 2017/723 E. 2018/562 K. “...Bilindiği üzere; '...Ceza muhakemesi hukukunun temel prensiplerinden birisi de şüpheden sanığın yararlanacağı ilkesidir. Her hukuk devletinde kabul edilen ve masumluk karinesi ile sıkı bir ilgisi olan bu ilkeye göre, yapılan ceza muhakemesi sonunda fiilin sanık tarafından işlendiği, yüzde yüz belliliğe ulaşmadığı takdirde beraat kararı verilecektir.” YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ 2017/167 E., 2017/3164 K. "Şüpheden sanık yararlanır' ilkesi, ceza yargılaması hukukunda geçerli olan ve mevzuatımızda yazılı olarak hükme bağlanmamış bulunan bir ispat kuralıdır. Buna göre, bir suç işlediği iddiasıyla yargılanan kimse hakkında mahkûmiyet kararının verilebilmesi için, o kimsenin o suçu işlediğinin yüzde yüz oranında kesin olması, ispatlanmış bulunması gerekir. Bu noktadaki yüzde birlik şüphe dahi, sanığın beraat etmesine yol açar."

YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ 2017/3754 E., 2018/1312 K. "Hakimin sanık lehine ve aleyhine olan delilleri araştırıp; tam bir inanışla özgürce değerlendirerek kuşkudan arınmış bir sonuca ulaşması gerekir. Kuşkular yenilmelidir. Yani hükümde varsayıma dayalı kuşkulu kalan hususlar olmamalıdır. Maddi gerçeğin olayın bir bütünü veya parçasını temsil eden kanıtlardan ortaya çıkarılması gerekir. Birtakım VARSAYIMLARA dayanılarak karar verilmesi ceza muhakemesinin amacına kesinlikle aykırıdır. Kuşku ve çelişki yenilmeden karar verilemez. Bir suç varsa bunun failini belirleyebilmek ancak kanıtların yorumu ile olanaklıdır. Ceza mahkûmiyeti bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı ve bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa imkan vermemelidir. Yüksek ihtimal ile deliller yeterli toplanmadan bir ceza verilemez." Yukarıdaki açıklamalar dikkate alındığında, müvekkilimizin üzerine atılı suçu işlediğine dair, mahkumiyetine esas alınabilecek, her türlü şüpheden uzak herhangi bir delil bulunmamaktadır.

Trabzon’da Tünelde Işık Göründü: Şehir Trafiği Rahatlıyor Trabzon’da Tünelde Işık Göründü: Şehir Trafiği Rahatlıyor

SONUÇ VE TALEP: Yukarıda arz ve izah edildiği üzere;

1) Müvekkil sanığın ceza hukuku anlamında kusurlu bir fiilinin olmadığı gerekçesiyle

ÖNCELİKLE BERAAT KARARI VERİLMESİNİ,

2) Beraat kararı verilmediği takdirde dahi, suç vasfına TCK 81/1 ve 21/2 kapsamında olası kastla öldürme suçu olarak hükmedilmemesini , saygılarımızla bilvekale arz ve talep ederiz. 21.04.2025

Muhabir: TUNCAY UÇKUN