1938 tarihli yerel bir gazetede rastladığımız haberde, senelerden beri Akçaabat kazasında zeytin mahsulüne dadanan zeytin sineği denilen haşereden ötürü mahsulün kurtlu olduğu ve sıkılan yağın yenemeyecek vasıfta olduğunu okuyunca kadrajımızı bu konu üzerine çeviriyoruz.
AKÇAABAT’TA ZEYTİNİN TARİHİ
Bugün Akçaabat’ta zeytin ağaçları seyrek de olsa hala görülmektedir. Çapı iki metreye ulaşan asırlık zeytin ağaçlarından tek tük kalsa da büyük bir çoğunluğunun fındık bahçelerine çevrildiğini veya imar baskısı altında yok olup gittiğini biliyoruz. 1888 tarihli Osmanlı Salnamesinde “Akçaabat kazasında bir müddetten beri zeytin fidanları dahi yetiştirilerek mahsulünden istifade edilmektedir” denildiğine göre zeytinin Akçaabat’ta tarihi tahminen 1800’lü yılların ortalarına kadar gittiği anlaşılmaktadır.
(Bir zamanlar Akçaabat’ta zeytinlikler)
Bir de Salnamede “Zeytin mahsulünün bir memleket için ne kadar önemli olduğunu söylemeyeve uzun uzadıya anlatmaya gerek var mıdır?” denilerek Girit ve Midilli adaları örnek olarak gösterilmektedir. Zira Salname yazarına göre bu iki ada halkı, zeytin mahsulü sayesinde mesut ve bahtiyar yaşamaktadır.
Ancak Trabzon’un arazisi dar olduğundan mısır ve buğdaya ahalinin daha fazla ihtiyacı olduğu söylenmekte ve zeytin fidanlarının tarla kenarlarına dikilmesi ve arazinin ortalarının ziraata tahsis edilmesi gerektiği belirtilmektedir. Gerçekten de Akçaabat’ta halen var olan zeytin ağaçları çoğunluklatarla kenarlarında varlığını sürdürmeye devam etmektedir.
(Akçaabat’ta tütün tarlaları ve zeytin ağaçları)
İREM BAĞLARI GİBİ ZEYTİNLİKLER
Sadece Akçaabat’ta değil Trabzon’da da zeytin ağaçları meşhurdu. Bir kere Zeytinlik diye bir muhitimiz vardı. Bu muhitte eskiden Zeytinlik Medresesi sonra Zeytinlik Camii ve Zeytinlik İlkokulumuz bile vardı. Onlar da Tanjant yoluna kurban olup gitti. Bunun dışında mesela Osmanlı sicillerinde zeytinlikten en çok bahsedilen mahalleninÇömlekçi Mahallesi olduğunu görüyoruz. Bu gün kentsel dönüşüm için yıkılan mahalledeki eski evlerin bahçelerinde zeytin ağaçları var mıydı, inceleme imkânımız olmadı ancak onun da mazide kaldığını belirtelim.
Bölgede yapılan zeytin tarımı Evliya Çelebi’ninde dikkatinden kaçmamıştır. 1640 yılında Trabzon’u ziyaret eden Çelebi, “Trabzon zeytininin meşhur olduğunu ve burada yedi çeşit zeytin yetiştirildiğini, bu zeytinlerden birinin Trabzon’a özgü ve küçük olup siyah kiraza benzediğini, ham iken yenildiğini, Ayasofya Camii’nin etrafında İrem Bağları gibi zeytin bahçeleribulunduğunu” söyler.
Araştırmacı Zehra Topal; ham iken yenilen bu türe 1960’lı yıllara kadar Trabzon’un merkez mahallelerinden Boztepe’nin batı yakasındaki zeytinliklerde sık rastlandığı, Akçaabat’ın Mersin ve Salacıkköylerindeki zeytinliklerde ise yakın tarihe kadar bu türün bulunduğunubelirtmektedir.
(Akçaabat Dürbinar’da asırlık bir zeytin ağacı)
TRABZON ZEYTİNYAĞI
Biz Trabzon’un tereyağı meşhurdur derken yöresel gastronomi uzmanı Doç. Mehmet Akif Şen 1902 senesinde de Osmanlı'da yayınlanan bir nizamnameye göreBursa, Halep ve Trabzon’unzeytinyağının da meşhur olduğunu söylüyor.
Osmanlı Arşivine baktığımızda Yavuz Sultan Selim’in validesi Ayşe Gülbahar Sultan’ınHatuniye Vakfının gelir kaynakları arasında Kavakmeydan Mahallesindekizeytin ağaçlarından yine Trabzon’daki sahipsiz zeytinliklerinin işletilmesinden bahsedildiği görülmektedir.
Ayrıca Rus işgal yıllarında Trabzon Belediye Başkanlığı görevine getirilen General Dr.Yakov Kefeli hatıratında Trabzon’da zeytin ve ceviz ağaçlarından elde edilen mahsulün satılarak yarısının şehir bütçesine alındığını belirtilmektedir. Yani zeytin Trabzon’da o yıllar gelir getiren yaygın bir meyvedir.
ZEYTİNLİKLERE NE OLDU?
Trabzon merkezde bulunan zeytin bahçelerinin hadi imar baskısıyla yok oluğunu söyleyelim, peki Akçaabat zeytinliklerine ne oldu? Soluğu Akçaabat’ta aldığımızda 90 yaşında Mehmet Sivrikaya’yı, 72 yaşında Yusuf Güner’i ve bir zamanlar en fazla zeytin ağacı bulunan ailelerden Ahmet Aktepe’yiDürbinar Mahallesinde Akçaabat’ın tarihievlerinden birinin bahçesinde sohbet ederken bulduk. Biz de aralarına katılıp bahçedeki portakal ağacının coşmuş çiçeklerinin kokusu altında Akçaabat zeytinliklerini konuştuk.
(Mehmet Sivrikaya, Ahmet Yaşar Aktepe ve Yusuf Güner ile Akçaabat zeytinliklerini konuştuk)
Bundan 50 sene önce Akçaabat’ta tarım denilince ilk akla tütün geldiğini, Akçaabat çiftçisinin ana gelir kaynağı tütün, meyve ağaçlarından da zeytinin öncelikli olduğunu söylediler. Birkaç turunçgil ağacının dışında diğer meyveler yetiştirilmezdi. Çünkü “Varsa yoksa tütün, tek gelir kaynağı o.Fındık bile Akçaabat’a çok sonradan geldi” dediler. Bir de hayvancılık: “Karşı yamaçlarda koyun sürüsü gibi inek otlardı” dediler.
Bu arada Araştırmacı Topal’ın 2010 senesinde Akçaabatlı iki yerel anlatıcıya dayanarak verdiği Rus işgalinden sonra geri dönen muhacirlerin yokluk ve fakirlikle ısınmak ve yemek pişirmek maksadıyla zeytin ağaçlarını kesip yaktığı bilgisini hatırlıyoruz. Demek ki Akçaabat’ta zeytin ağaçlarının sayısındakiilk önemli azalma bu yıllarda olmuş diye düşünüyoruz. Sonra Topal’ın tespitine göre tütün ana geçim kaynağı olunca geniş zeytinlikler kaldırılmış ve zeytinin yerini tütün tarımı almıştır.
Bizim bulduğumuz üç Akçaabatlıya “Peki kalan zeytin ağaçlarına ne oldu?” diye sorduk. 90 yaşındaki ihtiyar delikanlı Mehmet Amca “İklimler kâmilen değişti şekerim. Eskiden kışlar kış gibi, yazlar yaz gibiydi” dedi. Önceleri belli aylar daha kurak, kışlar ise daha sert geçermiş. Hatta fındık ağacıyla kaplı karşıdaki yeşil tepeleri göstererek buralar eskiden kırgıristandı, yani ağaçsız ve yazın sapsarı olurdu dediler. Akçaabat’ta yağışın arttığını söyleyerek “Tütün zamanında bu havalar olsa biz tütünü kurutamazdık” bile dediler.
Sonra “Eskiden zeytin ağaçları meyve verirdi, şimdi bir şey alamıyoruz” diyen Ahmet Aktepe, bir ağaçtan 70 kg zeytin topladıklarını şimdi yemeklik zeytin bile bazen alamadıklarından şikâyet ediyor. Olanların da çoğu kurtluymuş. Yani 1938 senesinde zeytine dadanan kurt hala vazife başında. İlaçlama da yapılmayınca ağaçlar zeytin vermez olmuş. Böyle olunca zeytin ağaçları odunu da değerli olunca bir bir kesildi, önce yerlerini tütün sonra da fındık aldı diyorlar.
Mehmet amca “Zeytin ağaçlarının meyve verdiği zamanlarda sabah kahvaltısının bir numaralı yiyeceği zeytinyağının üzerine serpilen toz şekerdi, ekmek banıp yerdik. Şimdi unuttuk bunu” dedi.
İklimler değişti, insanlar değişti, şehir ve köyler değişti velhasıl dünya değişti. Hep söylüyoruz ya eski tatlar, eski kokular, eski lezzetler kalmadı vesselam.
GÜLBAHAR HATUN TÜRBESİNDE KİM YATIYOR?
Yukarıda Osmanlı Arşivinde yer alan Yavuz Sultan Selim’in validesi Ayşe Gülbahar Sultan’ın tarafından vakfedilen zeytinlikler yazısını okuyunca aklımıza eskiden günümüze taşınan bir tartışma geliyor. Kimileri Ayşe Gülbahar Hatunun bir Rum kızı olduğunu hatta Yavuz Sultan Selimin annesinin adının Gülbahar olmadığını söylüyor.
(Gülbaharhatun Türbesi, Camisi ve sağda eski Ülkü İlkolkulu)
Aslında tartışmayı mazideki Trabzon’un önemli ve değerli ismi Mahmut Goloğlu’nun başlattığını, ondan iktibasla gazeteci üstadımız Hasan Kurt’un gündeme taşıdığını söylemiş olalım.
Mahmut Goloğlu önemli bir isimdir dedik çünkü 1950 ile 1960 yılları arasında üç dönem Trabzon milletvekilliği yapmış ve Trabzon tarihi ile ilgili çok değerli eserler ermiş birisidir.
Bu eserlerden birisi olan ve Fetihten Kuruluşa Kadar Trabzon Tarihi adlı ilk baskısı 1975 senesinde yapılan kitabında Goloğlu, bugün Gülbaharhatun türbesi olarak bilinen türbenin kitabesinde Gülbahar isminin geçmediğini belirterek “Yavuz Sultan Selim’in annesinin adının Gülbahar olduğunu gösteren bir belge de yoktur” der.
Gülbahar adının Sultan Beyazıt’ın annesinin veya Yavuz’unannesinin değil de eşinin adıolduğuna dair bilgiler olduğunu belirterek bu konuda esaslı bir inceleme yapmış olan Halil Ethem Beyin Yavuz’un annesinin adının Gülbahar olduğunu kabul etmediğini de söyler. Konuyu değerlendirdikten sonra son kanaat olarak Yavuz Sultan Selim’in annesinin asıl adının Ayşe olduğunu, saraya alınınca bir de Gülbahar adı takıldığını belirterek kaynaklar verir.
Peki, bu bilinen tartışmayı niye gündem yaptık?
Çalışmalarımızda bazen Osmanlı ve Cumhuriyet arşivlerine müracaat ediyoruz. Osmanlı arşivinde tarama yaparken konu ile ilgili bazı belgeler dikkatimizi çekti. Belge başlıklarında şu ifadeler var; “Trabzon’da Yavuz Sultan Selim’in validesi Ayşe Gülbahar Sultan Vakfı”. Belge tarihi 1593, “İstanbul’da Yavuz Sultan Selim’in validesi Ayşe Gülbahar Sultan imareti” Belge tarihi 1595, “Yavuz Sultan Selim’in Trabzon’da metfun validesi Gülbahar Sultanın türbesiyle camisinin tamiri” Belge tarihi 1911.
Bu belgelerdeki özetlere göre Yavuz Sultan Selim’in annesi Ayşe Gülbahar Sultandır. Peki, eski ismi ile Hatuniye Cami ve medresesini Ayşe Gülbahar Sultan yaptırdığına göre bu imarette bulunan türbede ondan başka kim yatabilir?
GANİTAYI YENİDEN KEŞFETMEYE HAZIRMISINIZ?
Bu sene açılış yılı dediler ya gerçekten de öyle oldu. Geçen hafta Ortahisar Belediyesinin açılışını yaptığı Boztepe yürüyüş yolu ve seyir terasının ardından Trabzon Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan Kadın Yaşam Merkezi açıldı. Şimdi de Büyükşehir Belediyesinin uzunca bir zaman üzerinde çalıştığı Faroz-Ganita Projesi bugün saat 17’de açılıyor. Biz soğuk havaya rağmen açılıştan önce projeyi dün baştanbaşa yürüyerek gezdik. Büyükşehir Belediyesi doğrusu iyi iş çıkarmış, hiçbir masraftan kaçınmamış, Ganita-Faroz arası bambaşka bir hal almış.
Kuruluşundan buyana sahil kenti olmasına rağmen denizden yeterince faydalanamayan Trabzon için bu projenin de bir dönüm noktası olduğunu belirtmeliyiz. Eskilerin “Kabını değiştir; tadı değişir” sözü burada bir kez daha doğrulanmış. Derme çatma kulübe ve işletmeler kaldırılmış, yeni yürüyüş yolları, yeşil alanlar ve çocuk oyun alanları oluşturulmuş, son derece modern hizmet alanları yapılmış.
Ve Ganita… Küçük ama Trabzon’un hafızasında önemli yer tutan bu şirin doğa parçası tüm ihtişamı ile yeniden karşımıza çıkmış. Trabzon merkezinde binlerce yıldır bozulmadan kalan tek koy ve falez, mağara ve tabi ki tombul kaya yeniden bizi selamlıyor. Emeği geçenleri kutluyoruz. Bu arada daha önümüzde iki önemli açılışın olduğunu da belirtelim; Zigana tüneli ve Belediye Otobüs Terminali