Çok az evin kendine mahsus donanımlı bir hamamı vardı. Sonra tüm ev halkının yıkanacağı kadar suyun ısıtılması da bir masraf mevzu idi. Bu yüzden eski Trabzon’da hamam işletmeleri halkın temizlenip yıkanacağı yegâne yerlerdi. Hatta belediye fakirler için ücretsiz hamam günleri bile düzenlerdi. Bir de hamamlara o dönemde sadece temizlenme ve yıkanma yeri olarak bakanlar yanılırlar. Zira hamamlar aynı zamanda kadın ve çocuklar için bir numaralı eğlence yerleriydi.
Çömlekçi’de kendine mahsus hamamı olan nadir evlerden biri.
KADIN HAMAMI
Trabzon’un kadim gazetecilerinden merhum Şevket Çulha’nın 1940 senesinde Yeniyol gazetesinde kaleme aldığı yazı, Mazideki Trabzon’un hamam kültürü ile ilgili bilgiler içerdiğinden sayfamıza konuk edelim istiyoruz. Çulha, “Kadınlar Hamamı” başlıklı yazısında belediye müfettişlerinin veya zabıta memurlarının, kadın hamamlarını teftiş etmesinin uygun olmadığını söyler. İstanbul Belediyesi’nin bu görevi ebelere verdiğini dile getirerek Trabzon Belediyesi’nin de bunu örnek almasını ister ve yapılacak teftişlerin “Trabzon gibi henüz binalarında banyo tertibatı bulunmayan bir şehir için” önemli olacağını belirtir. Ardından şehrin hamam kültürünü şu şekilde kaleme alır:
“Kadın hamamlarımız hakkında çocukluğumuzdan bulunduğumuz çağa kadar (1940 senesine kadar) muhafaza ettiğimiz intibalar, insaf ile söylemek lazım gelirse hiç de lehte bir hüküm taşımamaktadır. Aradan uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen kadın hamamlarına mahsus alışkanlıklardan çok şeyin değiştiğini ummuyoruz. Çünkü kadın hamamı aynı zamanda çocuk hamamıdır da… Orada sabahtan akşama kadar kalmak ve öğle yemeğinden başka her türlü kuru ve yaş meyve ve yemiş yemek usuldendir.”
KOCANI DA GETİRSEYDİN!
Sabahtan akşama kadar insan hamamda neden kalır. Dedik ya eskiden hamam demek sadece yıkanmak demek değildir. Ancak anladığımız kadarıyla Trabzon’da hamam günlerinde neredeyse bütün Trabzon kadınları hamama akmaktadır. Kadın hamamlarına belli yaşa kadar erkek çocukların getirilmesine müsaade edilirdi. Hatta yaşı küçük olmakla birlikte biraz gürbüz bir erkek çocuk kadınlar hamamına getirilirse hamamcı hep aynı cümleyle itiraz ederdi: “Kocanı da getirseydin bari.”
Şevket Çulha Trabzon’daki hamam günlerindeki yoğunluğu şöyle anlatır:
“Hele hamam günleri diye bellenen haftanın bilmem hangi gününde kapasitesi 50 kişiden ibaret olan bir hamam 350 kişinin girip yıkandığını farz edecek olursak, oranın hali nice olur! Kubbeler 350 ağızdan yükselen seslerle inlerken yerler yenilen yemişlerin meyvelerin kabukları ile çardakları sökülmüş bir kır panayırı manzarasını gösterir. Şarkı okuyan, ağlayan çocukların çığlıklarını da hesaba katmak lazımdır.
Bazı kere çoklarından duyardık: “Hamama temiz girdik kirli çıktık”. Bu söz doğrudur. Bir kurnaya yirmi tas uzanınca biraz evvel yıkananın kirini biraz sonraki naçar (çaresiz) kabullenecektir. Eğer tenhalar diye beklenecek olursa geceyi bulmak işten değildir. Onu bildikleri için herkes başını köpürtmeye çalışır, yıkanıp kaçmaya uğraşır. Bu sebeple öyle bir an gelir ki hasadı yaklaşan pamuk tarlası gibi bütün başlar köpüklerle hotuzlanır.”
Suluhan’ın içinden Meydan hamamına bakış
ÇİLELİ GÜNLER!
O yıllar hep söylüyoruz Trabzon’da kadınların, çocukların velhasıl Trabzon’un doğru dürüst bir eğlence mekânı yok. Erkekler kahvehanelerde gününü geçirirken kadın ve çocuklar demek ki hamam günlerini beklerdi. Niye hamam günü diyoruz çünkü hamamların çoğu kadınlara belirli günleri tahsis ederdi. Sonra yeni nesil bilmez öyle istediğin gün ve saatte duş almak diye bir alışkanlık yoktu. Her eve musluk geldiğinden seneler sonra bile evin hamamındaki sobalı kazan Pazar günü yakılır, tüm ev halkı sırayla banyo yapardı. Çamaşırlar bile haftada bir değiştirilir. Herkes yıkandıktan sonra kadınlar teknelerde elleriyle bütün ev ahalisinin çamaşırlarını yıkardı. Eski kadınlarımız çok çile çekmiş…
Trabzon Büyükşehir Belediyesi’nin eski meclis arşivine yansıyan bilgiye göre 1930’lu yıllardan itibaren isimleri geçen hamamlar şunlardır: Çifte hamam, Paşa hamamı, Sekiz direkli hamam, Kahyaoğlu Hamamı, Çömlekçi Hamamı, Meydan Hamamı, Kral Kızı Hamamı, Hacı Kasım hamamı. Bunların dışında Tophane hamamı, Hasanpaşa Hamamı da şehirde meşhur olan hamamlardı. Bu hamamlardan bazıları halen ayakta, bazıları ise yıkılmıştır. Yıkılmış olanlardan Çifte hamam ile İmaret hamamına sayfamızın imkânları ölçüsünde biraz yakından bakalım:
ÇİFTE HAMAM:
Ortahisar Mahallesinde Tezveren dede mezarının hemen üzerinde yer alan bu tarihi hamamı Evliya çelebi çok beğenmiş ve burası için “Çok latif bir hamam” tabirini kullanmıştır. Hem erkeklere hem de kadınlara ait bölümleri olduğundan Çifte Hamam ismini almıştır. Yapının tarihinin fetihten öncesine kadar gittiği söylenir. 1990’lı yılların başında sahipleri tarafından yıkılmıştır. Temeli bu kadar eskiye giden bu tarihi yapı neden yıkıldı? Öğrendiğimize göre bina sahipleri tarihi hamam için önce “mahili inhidam” raporu aldırmış, sonra da “vur beline kazmayı”. Ancak yıkımı görenler bu kadim binanın öyle kolay pes etmediğini, güçlükle yıkıldığını söylerler.
Ortahisar’da Yıkılan Çifte Hamam
Öğrendiğimize göre Ortahisar Belediye Başkanımız Av. Ahmet Metin Genç’in bu tarihi hamamın yarı yıkık bir şekilde kalmasına gönlü razı olmamış, ekibi ile birlikte bir çalışma başlatmışlar. Tarihi yapının röleveleri onaylatılmış, restorasyon projesine başlamışlar. Bakalım yüzlerce yıllık bu yapı ayağa kalkabilecek mi? Merakla bekliyoruz.
Çifte Hamamın yıkılmadan önceki son hali
İMARET HAMAMI:
16. yüzyılda yapıldığı bilinen ve Gülbahar Hatun camisinin kuzey doğusunda yer alan bu yapı 1976 senesinde yıkılmıştır. İmaret Hamamı ile ilgili olarak Trabzonlu tarihçi Bıjışkyan 1800’lü yıllarda hazırladığı seyahatnamesinde “Birçok hücreleri, yüksek sütunları ve büyük bir kubbesi ile meşhur olan bu bina Greklerin zamanından kalmış, Müslümanlar onu bazı değişikliklerle hamama çevirmişlerdir” demektedir.
Yıkılan İmaret Hamamı
Peki, bu kadar eski bir yapı neden yıkılmıştır, diye merak ettiğimizde ta 1939 senesinde Trabzon İmar Planını hazırlayan Lambert’in plan notlarında bu yapının kaldırılmasını istediğini anlıyoruz. Plan notların da aynen şu şekilde geçiyor:
“…asırlardan beri revaç bulan bu eski hamamlardan Trabzon’da çok vardır. Bunlardan İmaret Hamamı kaldırılıp, bu müessesenin yalnız tarihi kısmı muhafaza edilecek ve Belediye civarında Paşa Hamamı kaldırılacaktır. Bu kaldırılan hamamların yerlerine pratik ve mahal kıymetleri az olan yerlerde yeni hamam inşa edilecektir.” Velhasıl bu tarihi hamamın da şuan yerinde yeller esiyor.
KÖYLÜ KADINLARININ ÇİLESİ
Yukarıda eski kadınlarımız çok çileli dedik ama sadece şehirde yaşayanlar değil köyde yaşayanlar da çile çekerdi. Mazideki Trabzon sayfamızda değişik zamanlar zikrettiğimiz bir husus var: Trabzon köylüsünün perişan hali. Bu perişanlık arazinin kıt ve dağlık olmasından kaynaklanan geçim darlığı yanında, üretimin zahmetli olması ve malını satmak için kilometrelerce yol demeye bin şahit lazım olan çoğu patika olan ve yağmurlu havalarda çamur deryasına bürünen şoselerden kâh sırtlarında kâh at ve katırlar üzerinde ürünlerini pazara götürmesinden kaynaklanmaktadır.
Trabzon köylüsünün o yıllarda pazarda da rahat ettiği söylenemez. Zira eski yazılarımızda da belirtildiği üzere üzeri açık, yağmur ve güneş altında yine çamur içinde bir pazarda mallarını satmak durumunda kalmışlardır.
Trabzon köylüsü denilince aklınıza hemen köyün erkekleri gelmesin zira bu topraklarda çiftçilik demek kadın emeği demektir. O yüzden yukarıda sayılan sıkıntıları en çok çeken de Trabzon kadını olmuştur. Ancak bu durum kalem erbabında bazı zamanlar rahatsızlığa neden olmuş ve gazete köşelerinde bu durum dile getirilmiştir. Nitekim Trabzon’un derin gazetecilerinden Cemal Rıza Çınar konuyu Yeniyol gazetesindeki köşesine taşıyarak tespitlerde bulunmuştur:
“…Umumi Meclise (İl Genel Meclisine) gelen dileklerinden biri de köylü kadınlarının köyden şehire ve şehirden köye sırtta taşıdıkları yüklerdir. Müsavi (eşit) şartlar altında yaşama duygusunu hâkim kılan bir devrin insanları arasında küçük bir insafsızlığa ve haksızlığa bile tahammül edilemiyor.
Bir kadın ağlasa, bir çocuk inlese, bir inilti, bir hıçkırık sesi duyulsa hemen ayaklanır, sorar soruşturur, yardım için varlığınızdan bir parça koparmaya razı oluruz. Kulağımıza kadar gelen ıstıraplı sesler ruhumuza çarpar, yolumuzu keser, derhal durur, derdi ve yarayı paylaşırız.
Başı sargılı bir hastanın çektiği azabı aynen duyan bir ruh olgunluğu içinde birbirimize destek olarak büyük davalar halletmiş bir milletiz. Bugün Trabzon’un içtimai davalarından birinin umumi mecliste hararetli bir müzakere mevzuu olarak ele alındığını memnuniyetle görmekteyiz.
Köylü kadını sırtında ve çok ağır şartlar altında saatlerce uzayan mesafelere yük taşıyor ve insanlığa yakışmayan bu vazifeyi bir itiyat (alışkanlık) halinde yaşatıyor. Israrla ifade ve tekrar etmek isteriz ki bu, hayatın sevki icabı olan zaruretlerden doğmuş bir hareket değildir. Bir huydur, alışmadır, ruha işlemiş bir hastalıktır ve bundan dolayı başarılmış büyük davaların karşısında hicap (utanma) tevlit ederek bizi daima üzen ve mustarip kılan bir manzaradır.
Vilayetimiz köylerinde aile hayatının en fazla vazife kabullenen ve en çok yıpranan uzvu kadındır. Tarlada kadın, çifti çubuğu sürmekte kadın, ocak başında didinen, çocuğunu emzirip koynunda taşıyan kadın ve nihayet yağmur çamur demeyerek ormanda balta sallayan yine kadın… Sonra bunlar kafi gelmiyormuş gibi köyle şehir arasındaki saatlerce mesafede beli bükük yük taşıyan yine kadın…
Erkeğin mesaisini hakir gören bir fikir ve düşünce de değiliz. Yalnız vazife taksiminin tahammülü kabil olmayan ağır kısmını kadına yüklenmiş görüyoruz ve bilhassa medeni hayatımızın çerçevesine sığmayan bir manzarayı görmekten utanç ve azap duyuyoruz.”
Yazar Trabzonlu kadın çiftçinin halini bu şekilde özetledikten sonra yıllardan beri devam eden bu alışkanlığın Cumhuriyet devrinde maziye gömülen adetler arasına katılmamasını gecikmiş bulur ve İl Genel Meclisinin bu meseleyi ele almasının köylü vatandaşları memnun ettiğini belirtir.
Trabzon İl Genel Meclisinin tutanakları kaybolmuş olduğundan il meclisinde bu konu nasıl tartışıldı ne karar alındı bilemiyoruz. Ancak sonucun daha çok uzun seneler aynı kaldığını söyleyerek bitiriyoruz.
Fatih Erol