Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) pankartlar açarak meydan parkında toplandı. Grup adına açıklama yapan TÜGVA il başkanı Hakan Özgören, “Buradan Kâbe’mizin bulunduğu Mekke’deki, Peygamber Efendimizin (SAV) emaneti Medine’deki, gözü yaşlı, yüreği yaralı, şehitleri sebebiyle yaslı da olsa dimdik ayakta duran Kudüs’teki, Gazze’deki tüm kardeşlerimizi selamlıyorum.

İsrail zulmü karşısında sadece ve sadece yüreklerindeki imanın gücüyle mücadeleyi veren Filistinli kardeşlerimizi özellikle selamlıyorum. İnançlarını ve vatanlarını savunurken hunharca katledilen şehitlerimize Rabbimden rahmet diliyorum. Bu kutlu mücadelede yaralanan gazilerimize Rabbimden acil şifalar diliyorum. İnsanlığın ve Müslümanların haysiyetini koruma görevini üstlenen mazlum Filistin halkına şükranlarımı sunuyorum. Esselamü aleyküm ve rahmetullahi ve berekatühü.

Kardeşlerim;

Biliyor musunuz Kudüs sadece bir şehir değildir. Kudüs, bir semboldür, bir imtihandır, Kudüs kıbledir. İlk kıblemizi koruyamazsak, son kıblemizin geleceğine güvenle bakamayız. Açık konuşmak gerekirse; İslam dünyası Kudüs imtihanında sınıfta kalmıştır. Sadece İslam dünyası değil tüm insanlık da Kudüs imtihanında sınıfta kalmıştır.

Kardeşlerim;

Bir şairimizin dediği gibi; “Önce yüreklerimizdeki Kudüs’ü işgal ettiler. Biz savaşı önce kendimizde kaybettik.” Müslümanlar olarak yüreklerimizdeki Kudüs işgal edildiğinden beri zalime gerektiği gibi karşı koyamaz olduk
O günden beri Kudüs’ün duvarlarından, Filistin’in topraklarından kan izleri hiç silinmedi. Birleşmiş Milletler, İsrail’in gerçekleştirdiği haksız, hukuksuz, vicdansız, ahlaksız tüm eylemleri sadece seyrederek bu zulme zımnen ortak olmuştur.dünyada zulümden başka bir şey göremezsiniz. Onun için ne diyoruz? Zalimler için yaşasın Cehennem. 

Kudüs’ün İsrail tarafından işgalinden 2 yıl sonra bir veya bir grup Yahudi tarafından Mescid-i Aksa’nın yakılması, aslında bardağı taşıran son damlaydı  Dönemin İsrail Başbakanı bu yangının yaşandığı günkü hissiyatını, çok enteresan, “Sandım ki Müslümanlar dört bir yandan Kudüs’e gelecek, sabaha kadar korkudan uyuyamadım. Lakin sabah oldu ve hiçbir şey yaşanmadı. İşte o zaman anladım ki, biz dilediğimizi yapabiliriz” diye anlatıyor. Acı, ama durumumuz işte budur.

Kardeşlerim;


“Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde,

Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu.

Varıp eşiğine alnımı koydum,

Sanki bir yer altı nehri çağlıyordu.

Gözlerim yollarda bekler dururum,

Nerde kardeşlerim diyordu bir ses,

İlk kıblesi benim ulu Nebi’min,

Unuttu mu bunu acaba herkes?”

Evet, Mescid-i Aksa’yı, Kudüs’ü ve Filistin’i belki dillerimiz unutmadı; ama elleri kolları bağlı bir seyirci olmanın ötesine geçemediğimiz de ortada.

Kardeşlerim;

İsrail 1947’den beri dilediğini yapıyor, bugün de aynı pervasızlıkla, yoluna devam ediyor. Bu gerçekleri görmezden gelemeyiz. Müslümanlar kınamaktan başka bir şey yapmıyoruz, yapamıyoruz.

Hâlbuki önümüzde Müslümanların Kudüs’ü nasıl eman yurdu haline getirdiğinin örnekleri var. 

Selahaddin Eyyubi Kudüs ve Allah’ın evi Mescid-i Aksa esaret altındayken evinde yatmayı kendisine zül sayan bu büyük komutanın verdiği mücadele imanın ve cesaretin zulme karşı direnişinin sembolü olmuştur.


zalimler tüm güçleriyle saldırırken, Müslümanlar sadece dua etmekle, sadece gözyaşı dökmekle yetinmemişlerdir, ‘zulme rıza zulümdür’ diyerek karşılarındaki güçlerin sayısına, silahına, teknolojisine bakmadan Allah’ın vaadine güvenip tüm güçleriyle, tüm imkânlarıyla mücadele etmişlerdir.

Bugün neyimiz eksik diye baktığımızda, işte bunu görüyoruz. Dualarımıza ve gözyaşlarımıza yüreklerimizin bileklerimizin gücünü eklemediğimiz sürece zalimi durdurmayız. Çünkü hak, hukuk tanımayan zalim laftan, sözden, nasihatten zaten anlamaz. İçindeki korkuyu zulüm çıtasını sürekli yükselterek bastıran, ahlakı olmayan zalimin anladığı tek dil güçtür güç.

Şayet tüm dünya, tüm Müslümanlar bir olup bu zulmün karşısına dikilirse, inanın bana sırtını dayadığı lobilerin desteği tek başına İsrail’in pervasızlıklarını sürdürmesine yeterli olmaz.

İslam dünyasının içinde bulunduğu işte bu halden çıkartmak hepimizin boynunun borcudur. Bu konuda en büyük görev hiç şüphesiz günümüz Müslümanlarına düşüyor, Önce biz kendi aramızda birliğimizi, beraberliğimizi, uhuvvetimizi temin edeceğiz ki, zalime karşı gerektiği şekilde güçlü durabilelim.

İslam dairesi içinde olmak, Müslüman sıfatı taşımak, kardeşlerim, öyle kolay değildir, ama biz bu işi çok ama çok kolaya indirgedik. Ve üzerinde durmamız gereken çok çok önemli bir konu var. ‘Ben Müslümanım’ diyen herkesin Peygamber Efendimizin şu tavsiyesini çok iyi kavraması gerekiyor: “Sizden herhangi biriniz bir kötülüğü gördüğünde onu eliyle değiştirsin, buna güç yetiremiyorsa diliyle değiştirsin, buna da güç yetiremezse kalbiyle buğz etin, bu ise imanın en zayıf mertebesidir.”

Bugün Müslümanlar olarak bırakınız kötülüğü elimizle değiştirmeyi, çoğu defa dilimizle bile karşı çıkma konusunda ortak karara ne yazık ki varamıyoruz. Ve bununla ilgili olarak kalpler Allah’ın elindedir. Müslümanların bu gaflet halinin tecessüm ettiği husus, işte Kudüs meselesidir. Kendi topraklarını İsrail saldırılarına karşı savunan Filistin kardeşlerimizi ayrı tutacak olursak, acaba Kudüs meselesinde hangi Müslüman kötülüğü eliyle düzeltme şuuruna sahip? Müslümanların çoğunun dillerinin dahi lal olduğu böyle bir meseleyi sadece kalplere hapsetmek, Allah korusun bizi o zayıf iman ikazıyla yüz yüze bırakır.

Bu konuyu değerli kardeşlerim, bir şairimiz çok güzel ifade ediyor:

“Tûr Dağını yaşa ki bilesin nerde Kudüs.

Ben Kudüs’ü kol saati gibi taşıyorum,

Ayarlanmadan Kudüs’e boşuna vakit geçirirsin,

Buz tutar, gözün görmez olur,

Gel, anne ol, çünkü anne bir çocuktan bir Kudüs yapar.

Adam baba olunca, içinde bir Kudüs canlanır,

Yürü kardeşim, ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin.”

Gelin, ayaklarımızdaki Kudüs gücüyle bu zulme karşı hep birlikte yürüyelim, durmayalım, ama bu yürümeye sürekli olarak devam edelim. Ve birileri bu yürüyüşü görsün, çünkü Müslümana umutsuzluk yakışmaz. Rabbimin müjdesi var, “Gevşeklik göstermeyin, üzülmeyin, eğer inanıyorsanız muhakkak üstün olan sizsiniz.” İşte bu ilahi müjdeye layık olabilmek için tüm Müslümanlara diyoruz ki, gelin birlik olalım ve zalimlerin karşısına tek bilek, tek yürek olarak çıkalım. Kendi içimizdeki gafillerin üstesinden geldiğimiz gün, zalimin kalbine korkuyu saldığımız gün olacaktır. Kudüs inşallah tüm Müslümanların kurtuluşunun vesilesi olacaktır. Üzerimizdeki ölü toprağını Kudüs davasına sahip çıkarak atacağımıza inanıyorum.

Peygamber Efendimizin (SAV) miraca çıktığı bu kutsal şehri, Hazreti Ömer’in (RA) ve Selahaddin Eyyubi’nin mirasını sahipsiz bırakmayacağız. Filistinli kardeşlerimiz bugüne kadar görevlerini, vazifelerini yerine getirdiler, bundan sonra 1 milyar 750 milyon Müslüman olarak Kudüs nöbetini devralma sırası evet, bize gelmiştir. Nöbeti almaya hazır mıyız? Bu vesileyle bir kez daha Kudüs’ün işgalini, Mescid-i Aksa’nın mahremiyetinin ihlalini, Filistinlilerin haklarının gaspını asla kabul etmeyeceğimizi ilan ediyoruz

Ancak bu katliamlar bizleri korkutamayacak. Bir ölüp, bin dirileceğiz!
Tüm dünyanın gözleri önünde soykırımların yaşanmadığı, çocukların ölmediği, ümmetin bir araya geldiği bir sabaha hep beraber uyanacağız!
TAKA

Editör: Birol Sancak