Trabzon’un eski çınarlarından gazeteci Şevket Çulha (1911-1996) 1. Dünya Savaşından önce Trabzon’daki her mahallede “eşraf” denilen “En şerefli seçkinler” manasına gelen insanlar teşkilatının olduğunu söyler. Mahallenin en zengin en münevver, en asil ve yardımsever insanlarından kurulan bu “eşrafın” ailelerin gizli dertleri ile ilgilendiğini, problemlerini çözdüğünü ve gizli yardımlar yaptığını belirtir.
Bu ileri gelenlerin hanımlarına “KADIN EFENDİLER” denildiğini belirten Çulha şöyle devam eder:
(Trabzon’un derin gazetecilerinden Şevket Çulha)
“Bizim mahalleden ve bizim sülaleden Saltoğlu Asiye Hanım bunlardandı. Boztepe ve Yenicumamahallerinden sorumlu kadın efendi idi. Valilerin bile huzuruna bizzat çıkarak mahalle meselelerini dobra dobra konuşurlardı. Mahalle yetkilileri olmadığı zamanlarda yerlerine bunlar vekâlet ederdi.
Bir mahallede evlenecek olanlar önce kadın efendiye gelirlerdi. Evlenilecek aileler hakkında araştırma yapar, yaptırırlardı. Evlilikler arasında denkliğe dikkat edilirfiziki, sosyal, kültürel eşitlik olmadan rastgele gençler birbirleri ile evlenemezdi. Çeyizin renginin güzel olmasına bile dikkat ederlerdi. Eğer aileler fakirse onlara gizli yardım yapılır, aileler mahcup edilmezdi. Aile işleri mahrem olduğundan muhtarlar bu işleri kadın efendilere vermişlerdi. O yüzden kadın efendilere fahri muhtarlar diyebiliriz.
Bunlar o kadar forslu kadınlardı ki Trabzon’un meşhur kabadayı ve eşkıyalarının kadınları bile kocalarının şerrinden korunmak için bu kadınlara sığınırlardı. Kadın efendiler kadın haklarının yılmaz savunucusuydular. Kadın efendilerin evlerinin dokunulmazlıkları vardı. Kahyaoğlu Binnaz Hanım da Kemerkaya ve Tuzluçeşme’nin kadın efendisi idi.
(Bir zamanlar Kemerkaya Sahili)
Bunlar güzel konuşur, hemşire ve ebelik de yaparlardı. Çeşitli el sanatlarında hünerleri vardı. Çok iyi dantel bilirlerdi. Dul olanları da vardı, Asiye Hanım gibi. Asıl görevleri aileleri korumak ve kurtarmak, mutlu yuva kurmaya yardımcı olmaktı. Yüzleri ve elleri İslam’ın belirttiği gibi açıktı. İslami tesettürü haricindeki aşırılıklara da kaçmazlardı.
Buradan hareketle Osmanlı dönemindeki Trabzon’da kadınların her türlü söz hürriyetine ve kadın haklarına sahip olduklarını, demir kafesler arkasında olmadıklarını söyleyebiliriz. Cumhuriyet dönemindeki Trabzon’da kadın konferansçı Süreyya Hulusi hanımın da varlığını bilmekteyiz. Ellerinde bastonları vardı. Valiliğe girdikleri zaman Vali Bey ayağa kalkar selam dururdu. Şimdi tarihe karıştılar.”
FEDAKÂR BELEDİYE BAŞKANI KAZAZZADE HÜSEYİN EFENDİ
(Trabzon Belediye Başkanı Kazazzade Hüseyin Efendi)
Eski belediye başkanlarımızı fırsat buldukça ve yeni bilgilere ulaştıkça yazıyoruz. Mesela 2022 senesinde sayfamızda yayınladığımız yazıda Trabzon Belediyesinin eski başkanlarından Hüseyin Kazazzade’yi “Belediyenin borcunu cebinden ödeyen başkan” şeklinde tanıtmıştık. 1921,1923 ve 1925 senelerinde belediye başkanı seçilen ve bu görevi 1928 yılına kadar sürdürenKazazzade 1939 tarihinde vefat etmiştir. Hüseyin Kazazzade’yi o dönem yakından tanıyanlardan ve belediye meclis üyeliği yapmış olan Zekeriya M. Kefeli’den daha detaylı tanıyalım istiyoruz:
“01.02.1939 Cuma günü Trabzon ebedi minnettarlığını taşıyan değerli bir evladını kaybetti. Bu gün Türkiye’nin dördüncü derecede mühim ve medeni bir merkezi olan Trabzon şehrinin belediyesi bu değerli ölüden örnek almıştır. Elimizde ayrı ayrı bilançosu mevcut olan muhtelif gelir kaynakları hep onun eseridir.
(Cumhuriyetten sonra Hüseyin Kazaz)
Tam ve kati bir rakamla bu günkü rayice göre 67 bin 440 lira gelir getiren muhtelif dükkân, han, kahve, bahçe, mezbaha ve gazhane onun himmet ve gayreti ile vücuda gelmiştir. Bundan başka Atatürk, Kindinar, İçkale Caddelerinin ilk açılışı ve Uzunsokak’tan lise binasının bulunduğu Kavakmeydan’a kadar Trabzon’un en uzun caddesi olan bu büyük cadde ve Tabana (Tabakhane) caddesinden Maraş caddesine ve Soğanpazarı’ndan Kale içerisine ve Moloz daki tabya önünden kayalığa kadar şehrin can damarları mesabesinde olan mühim caddeler onun gayreti ile vücuda gelmiştir.
Ve daha bundan birçok cadde ve sokakların açılma, genişletilme işleri ve Moloz tabyası önündeki köprü ile Kindinar, Kindinar-Yenicuma, Yenicuma-eski cephaneliğe geçilen ve yine Kuzgundan Tabana’ya inen yol üzerindeki köprülerin betonarmeye dönüştürülmesi onun gayretli himmetiyle başarılmıştır.
(Gazipaşa Caddesinin ilk açılışı Hüseyin Kazaz döneminde yapıldı)
Anadolu’nun hemen her bir yerinde demir boruların tanınmadığı bir zamanda İskenderpaşa suyunun demir borular ile fenni bir şekilde şehre götürülmesine ve yine istila dolayısı ile hasar gören, şehrin başlıca su ihtiyacını temin eden Değirmendere suyu yollarını tamir ve ıslahı onun fedakâr mesaisi ile gerçekleşmiştir.
Trabzon’un asrileşmesi yolunda en mühim şeref hissesi de onundur. İtfaiye, belediye zabıtası, şehir telefon tesisatı, Elektrik aydınlatması, belediye il kimyahanesi ve temizlik işleri hep onun birer gayret eserleridir. Bütün bu işler yeni belediye kanununun bulunmadığı bir zamanda ancak şahsi dirayeti ve hüsnü niyetinin mahsulü olarak 30-40 bin liralık bir bütçe ile vücuda getirilmiştir.
YIKMAK DAHA İYİSİNİ YAPMAK İÇİNDİR
Her fırsatta “Bir şeyi yıkmak daha iyisini yapmak içindir” sözünü tekrar ederdi. Son nefesinde de bütün zevki memleket işleri olduğunu ve belediyeyi hiçbir zaman unutamadığını söylemekten kendisini alamamıştır.
Merhum 68 yaşında gözlerini hayata kapadı. Babası Hacı İbrahim Kazaz ticaretle meşgul temiz bir adamdı. Zamanın dar zihniyetine rağmen oğlunu mektebe vermekten çekinmedi. Hüseyin Kazaz 1306 da Hamidiye İlk mektebini bitirdi ve askeri rüştiyesinde iken tahsilden ayrılarak 16 yaşında babasının mesleğine atıldı. 32 sene ticari hayatta bulundu. 1330’da Ordu’ya hicret etti. Tütün fındık manifatura üzerine iş yaptı. Kurtuluşa müteakip 1334’de Trabzon’da eski işinin başına döndü. Aynı sene belediye seçiminde riyasete geçti. Memleketin en buhranlı günlerinde İstanbul’da Sadrazam Ferit Paşaya çekilen ağır telgrafların altına imza koymaktan çekinmedi. Ve kurtuluş mücadelesinden Trabzon Belediyesine düşen hiçbir vazifeden geri kalmadı.
23 tonluk Hidayet ismindeki motorunu Sürmeneli Ali Dayıoğlu Kaptan Yusuf idaresine bırakarak Müdafai Hukuk emrinde muhtelif seferlerle cephane ve mühimmat taşıttı. Ve bunlardan başka kendi hususi otomobilini belediye işinde kullanır, bu hususta hiçbir fedakârlıktan çekinmezdi. Kendini refah içerisinde geçindirecek serveti olduğundan daima işlerinde icraatkârlığı elden bırakmazdı. Ve nihayet bu hüsnü feragat yüzünden epeyce şahsi zarara uğradı.
Hayatının son demlerinde Elektrik Şirketi işi ve daha muhtelif bazı hadiseler onu maddeten ve manen çok hırpaladı. Fakat buna rağmen o memleketine ve 10 sene çalıştığı belediye işlerine daima candan bağlı bulundu. Bugün Cumhuriyetin verdiği geniş salahiyet ve bol bütçe ile çalışan bizlerin ve çok sevdiği hemşerilerinin kendisini hiçbir zaman unutamayacaklarını ve onun daima hayırla yad edecekleri gayet tabidir. Erkek evladı bırakmadan göçen bu çalışkan evladının adı her Trabzonlunun kalbinde derin bir sevgi ve muhabbetle yaşayacaktır.”
TRABZONLU KADIN ŞAİR
Yukarıda Trabzon’un kadınefendilerini okuyunca Yeniyol Gazetesinin 1939 tarihli nüshasında Trabzonlu şair Saniye hanımdan bahsedilen yazı merakımızı cezbediyor. Gazeteci Cemal Rıza Çınar, Trabzon milletvekili Salise Abanoz ile ilçelere doğru yaptığı inceleme ziyaretinde söz nasılsa Trabzonlu şair Saniye’ye gelir. “Saniye hanım Rize’de iken Trabzon hasretini ifade eden bir şiiri vardı, bir mecmuada görmüştüm. Kör topal aklımda kalanı okudum:
Derment Saniye’nin meskeni dağlar şimdi
Değirmendere durmayıp akar çağlar şimdi
(Trabzon Milletvekili Salise Abanozoğlu (1940)
O yıllarda Gazi Enstitüsü ikinci müdürü olan Celalettin Avni Abanozoğlu söze girerek Saniye’nin divanı olduğunu belirtir ve “Yaman bir şairdir. Bu şiiri Rize’de yazmıştır” der. Milletvekili Salise Abanoz tarafından da tanınan Saniye Hanım anlaşılan o ki Rize defterdarı ile evlenmiş, Trabzon hasreti ile şiirler kaleme almıştır.
Bugün bırakalım yoldan çevirip sormayı mürekkep yalamışlarımız arasından bile bu Trabzonlu yaman şairi hatırlayana tesadüf edilmez. Hoş ondan çok sonraları gelen Baba Salim’i bile unuttuk ya neyse…
Asıl Adı Fatma Saniye olan şairimiz 1836 senesinde Trabzon’da dünyaya gelir. 24 yaşında evlenerek Rize’ye yerleşir. Dönemin şairleri olan Şair Hafız Zühtü, Hulusi ve Bayburtlu Zihni ile irtibatta olduğu hatta birbirlerine pek çok nazireler yaptığı söylenir. Fatma Saniye Hanım şiirlerini hem hece hem aruz vezniyle yazmış, ancak şiirlerini yazdığı defter, çıkan bir yangın nedeniyle, yanmıştır. 1905 senesinde Trabzon’da vefat eden Fatma Saniye hanımın yukarıda Trabzon hasreti ile yazdığı şiirin doğru hali şöyledir:
Her gören hal-i perişanımı ağlar şimdi
Dest-i firkatte felek bağrımı dağlar şimdi
Ben heman kuşe-i vahdete enisim gamdır
Eşk-i didemde Değirmendere çağla şimdi
Bir zaman tûti gibi bülbülü idim dehrin
Gülşen-i dilde yuva eyledi zaglar şimdi
Bürüdü dert ü elem tuttu giribanımdan
Çar etrafımı gam leşgeri bağlar şimdi
Hurşid-Abad gibi vatanı terk etmiş
Derment Saniye’nin meskeni dağlar şimdi