Fakat imge yoğunluklu olduğu kesindi. O zamanlar çoğu şairin tercihi imge yönündeydi zaten. Şairi tanıyor musun, diye soruyorum. Sadece adını duydum, diyor. Kim? Neriman Calap.
Neriman Calap (1956-2024), şair, yazar. Ekim ayının son haftası ölüm haberini aldığımız. Güncemde İzdüşümü, Akşamdı Dökülen, Rüzgâr Kanatlıydı Gece, Beni Hep Uzaklara ve Uykulu Serçe adlarında beş şiir kitabı var. Ben, sadece “Uykulu Serçe”yi bulabildim kitaplığımda. Murathan Mungan’ın masalsı bir enginliği esinlediği; “senelerce, senelerce evveldi / sen yoktun / ben de yoktum / bu aşk başladığında” epigrafıyla başlayan. “Unutma” sözcüğünün sık sık tekrarlandığı ilk şiirine hemencecik göz attım. “Ölmekle kalmak arasıyım,” yahut, “sularında nilüferler büyüten gün“ ile “sanki düşeceksin gözümü yumsam” dizelerinin şarkılara özgü lirizmini oracıkta not ettim…
Düşsel, yer yer otobiyografik, tabiat imgeleriyle kurulmuş bir şiiri var Neriman Calap’ın. Bu nedenle “düşten uyanan sabah,” “bulutların çizdiği soru işareti” tarzındaki dizelerin oluşturduğu büyülü atmosferden dışarı çıkmak istemediği söylenebilir, çoğu zaman. “Camdan bakan dağın ah çekişi” gidememektense bir eski zaman seyyahı demeli bu şiirlerdeki ben’in yönelimine; gitmelere yazgılı çünkü. Yolu ister karadan geçsin, isterse denizden; şiir kesmezse türkülenen bir şeyler bulunur, devam eder yoluna. Diğer kitapları için bir şey söylemek imkânım yok fakat, “Uykulu Serçe” biraz karanlık, biraz masalsı, her şeye karşın bir seyyahın anlattığıdır derim. İtalo Calvino’nun Marco Polo’su gibi hatta. Onda düşsel kentler vardı, Neriman Calap’ta düşsel imgeler…
“Şimdi zaman gitmelere uyanıyor.”
Öte Şiiri
Ünlü edebiyatçı Mehmet Kaplan realiteden uzaklaşma amacı taşıyan bu tür şiirlere “öte” şiiri der ve bu şiirin iki temele dayandığını ifade eder: “İçinde yaşanılan dünyadan nefret duygusu ve bir yerlerde ideal bir âlemin bulunduğu inancı veya ihtimali”. Bu düşünceyi haklı çıkaracak pek çok dizesi hatta şiiri var Neriman Calap’ın! Düş sözcüğünün kendisinden başlayarak, düşlemenin, düşlenen şeylerin, masalsı, hâsılı evvel zaman içinde yolunuzu şaşırtmanız olasıdır. Esasında varılması arzulanan bir yerin olması gerekmez çoğu durumda. Öte yerler düşü, dahası öte yerlerde hayali kurulan yaşamlar yeterli olacaktır. “Kimseler oturmuyor gittiğim o adreste” dizesinin geçtiği “Teknesi Alabora” şiiri tamamen bu görüşü doğrular mahiyettedir. “Dönmesiz yolların kervansarayında / bir çingene dans eder, saçlarında sardunya / içtenliğini unutmuş kadim yağmurlarda / uzaklardan el etse de bir şehir / denizleri kurumuş, teknesi alabora…”
Düşlemenin Poetikası adlı ufuk açıcı kitabında Gaston Bachelard “Düşleme” diyor, “düş kuranı başka dünyaya taşırken, onu kendisinden başka biri kılar”. Demek ki düşlemenin amaçsız bir uğraş olduğu söylenemez. Buna neden ihtiyaç duyulduğu sorusu meselenin anlaşılmasında önem taşıyabilir. Örneğin, modern sosyolojide, sosyologların ittifak ettikleri hususların başında kentlerde insanların pek çok nedene bağlı olarak belirsizlik, endişe ve umutsuzluk içerisinde yaşadıkları üzerindedir. Sürekli farklılaşan veya farklı görünümlerle incelenen modern toplum türlerinin sadece adlarına bakmak bile bu konuda yeterince bilgi verecektir. Risk Toplumu (Beck), Kuşatılmış Toplum (Bauman), Travmatize Toplum (Harrison), Parçalanmış Hayat (Bauman), Yorgunluk Toplumu (Han), Prozac Toplumu (Wurtzel) ilh... Bu listede yer alan toplum türleri de göstermektedir ki, içinde bulunulan zamana olduğu gibi gelecek zamanlara da güvenmenin imkânı kalmamıştır. Bu durum karşısında sanatçılar/şairler modernist tercihlerle karşı stratejiler geliştirdikleri gibi, Neriman Calap’ın “Uykulu Serçe”de yaptığı gibi anılara veya muhayyel bir dünyaya sığınabilmektedirler de... Tıpkı önceki yüzyılın ilk çeyreğinde Ahmet Haşim ve Yahya Kemal üstatların yaptığı gibi.
Arayış Denilebilir Mi?
Neriman Calap’ın “Uykulu Serçe”deki şiirlerinde özlem, yalnızlık, hüzün ve gitme temalarını kent, deniz, gemi, dağ, gök, bulut ve çocuk imgeleri biçimlendirirken poetik söze özel bir önem atfedilir. Bir yanardağa şiirler çiseleme imgesinde (“bilmez, bir yanardağa ne şiirler çiseler”) şiir söylemekten başka sahici bir eylemde bulunamama hali, diğer şiirlerde söylediklerinin/yazdıklarının önemsenmemesine (“aldırma kâğıtlardaki sözcüklere”), imgeci dil içerisinde şifrelenen şiirleri (“senin puslu aynanda saklıdır sözüm”) ile bir anlaşılamama (veya anlaşılmak istememe) durumu eklemlenir. Çoğunlukla yaşanılan zamandan duyulan hoşnutsuzluk, anı-imgelerle dile getirilen geçmiş zamanda (“esmer bir çocuktur gördüğüm”) veya huzur vereceği kuşkulu düşlerde (“takılır bir düşün kayıp sesine”) arayışa yöneltir şairi. Bu durum ya giden ya da gitmek üzere olan bir insanın, insanlık halleri üzerinde farklı duygu çeşitlemeleri biçiminde yer alır şiirlerde.
Eserin bütününe bakıldığında olumsuz ifadelerin olumlu ifadelere göre çok oluşu, gitmekle kalmak arasında meydana gelen gerilim, ikilemde kalmak gibi tereddütlü durumlar tespit etmek güç değildir. İlk şiirin ilk dizesinde yara, ikincisinde kırılmak, üçüncüsünde dağlanmak, dördüncüsünde lal olmak ve beşinci dizede gitmekle kalmak arası bir durum vardır. Bir sonraki şiirde ilk dizeden başlayan sıralamada uzak geçmek, sakınmak, dökülmek, korku, müebbet gece, har olmak biçiminde yine olumsuz ağırlıklı bir sıralama yer alır. Bu durum hemen hemen diğer şiirler için de geçerlidir. Bunca olumsuz fiil karşısında var olma mücadelesi tabiatıyla gerilimli olacaktır. Bu gerilim zaman zaman ikilemler içerisinde bırakır. Ölmekle kalmak arası (“Ölmekle kalmak arasıydım”), yaşamla yok arası (“neden yaşamla yok arasısın”), gitmekle kalmak arası (“ne gitmeye ne kalmaya”) gibi tereddütlü durumlardır bunlar. Burada en ilginç olanı ise bu hallerin şiirlerde yeterince sorgulanmadan bırakılmış olmasıdır. Yine de “hayatın oyunundayız”, bir başka yerde “zamanda dağılan yitik heceler miyiz” gibi yazgıya yönelik birkaç ifade/dize vardır eserde. Viktor E. Frankl, “kuşkusuz insanın anlam arayışı içsel denge yerine içsel gerilim yaratabilir” diyor, tıpkı Neriman Calap’ın şiirlerinde olduğu gibi. Hazret şöyle devam ediyor. “Ne var ki, ruh sağlığının vazgeçilmez ön koşulu da işte bu gerilimdir...” Bir bilenin sözleri bizim de son sözümüz olsun.
“Gül adresi şaşırmış, unutulmuş bir şeyler / dağlarda dalgın bir yalnız / kandili elinde göçebe gece / güze açılan pencere, bir fincan kahve / endişeli kuğular, bulanık sular / geriye kalan / masalına yorulan kahramanlar…”