Gazeteci Cevdet Alap’ın deyimi ile Uzunsokak,Trabzon’unen işlek ve şerefli caddesidir.

Dolayısı ile buradaki kimi binaların tarih kokması normal. Ancak gerek Uzunsokak gerekse Kunduracılar Caddesi gibi mazisi eski sokakların dar ve kalabalık oluşuna ilaveten mağazaların ışıltılı ve “baştan çıkaran” tabelaları çoğu zaman bu binaları insan bakışından gizler. Önünden geçer gider, başınızı kaldırıp bakmadıkça göremezsiniz. Üstelik bu insan seli içerisinde bu da kolay değildir. Sayfamızın bu günkü bölümünde 1940 senesinde Cevdet Alap’ın şahitliğinde bu binalardan birkaçına dikkatlerimizi çevirmek istiyoruz.

TRABZON’UN İLK KIZ ORTAOKULU

Uzunsokak’taki Kız Ortaokulu

Cevdet Alap, bu binanın vakti ile bir Rum’un ikametgâhı olduğunu söyler.  Uzunsokak’ta yer alan bu binanınresimlerine bakıldığında kimlikli bir bina olduğu ilk anda göze çarpıyor. Trabzon’un ilk kız ortaokulu olması hasebiyle de manevi değeri olduğunu düşünüyoruz.Alap,okulun açılış tarihini vermemekle birlikte süreci şöyle anlatır:

 “Bu mektep Trabzon’da ilk kız orta mektebi olarak açılmıştı. O zaman erkek muallimler de kadroya girdiği için bazıları kızlarını bu mektebe vermek istememiş ve bir hayli de homurtu olmuştu. İnkılap o kafaları törpüledi ve muhtelif tedrisata karşı eyvallah demeye mecbur bıraktı ve seyrini, hızını ilerlettikçe bu ortaçağ kafalılar ileri kafalılardan daha ileri giderek cereyana kapılmakta öncü dahi oldular.”

Bu okul binasını merak edenler için söyleyelim,bu hatıra dolu yapıyı koruyamadık. Trabzon’un ilk kız ortaokulu 1983yılında Karakolun karşısındaki Öğretmenevi inşaatınabaşlamadan yıkıldı. Yerine yapılan Öğretmenevi binası da yakın zamanda yıkıldı ve onun da yeri şu an otopark olarak kullanılıyor.

Kız Ortaokulu Öğrencileri ve okul MüdürüBeyhan Ülgen, Vali Vefa Poyraz’ı karşılarken. 1960’lar. (Mustafa Yazıcı arşivi)

Aklımıza Trabzon Büyükşehir Belediyesi’nin 2019 senesinde ilan ettiği “Renklerini Koruyarak Gelişen Şehir”vizyon cümlesi geliyor. Ancak neredeyse korunacak renk kalmadı dersek yanlış olmaz. Zira binlerce yıllık mazisi olan bu şehirde koruma duygusunun zayıflığı nedeniyle nice değer ve eserlerimiz yerle yeksan oldu. Yine zararın neresinden dönersek kârdır diyorsak da döndüğümüz de söylenemez!

RUMLARIN YALANLARI

Yukarıda Trabzon’un ilk kız ortaokulu binasının bir zamanlar Rum malikânesi olduğunu okuyunca hatırlatmadan geçmek istemiyoruz. Daha önce defaten söyledik ama tekrar etmekten geri duramıyoruz. Zira adamlar yalanları tekrar ede ede kendileri de inanmaya başladı. Üstelik hem içimizdeki “bazılarını” hem de dünyakamuoyunu  inandırdılar.

Bakın,YorgoAndreatis adlı Yunanlı yazar  “Tamama Pontus’un Yitik kızı” adlı bir kitap yazıyor. Sene 1993. Yani çok eski değil. Ve bu kitap aynı yıl Abdi İpekçi ödülüne layık görülüyor.“Bu ne acele!” diyesi geliyor insanın. Bu konuya daha sonra detaylı girmek isteriz ancak şukadarını söyleyelim, bu kitapta “Hristiyan Rumların Trabzon’da köle olarak yaşadıkları” anlatılıyor!

Hani meşhur bir propaganda kuralı var:

“Büyük bir yalan söyleyin ve bunu sürekli tekrar edin!” İşte yapılan da tam olarak buna tekabül ediyor.O yüzden biz de doğruları tekrar etmekten geri durmamamız gerekir.Bu şehirde yüzlerce yıl Rumlarla bir arada yaşadık. Bu nasıl bir kölelik ki Trabzon’un en zenginleri onlardı. En güzel binalarda, köşklerde onlar yaşadı. Ticaretin merkezinde onlar vardı,bankaları, belediye yönetiminde üyeleri ve çalışanları, valilikte memurları, gazeteleri, dergileri, hastaneleri, her mezhebin üstelikte şehrin en merkezi yerlerinde kiliseleri, devasa okulları vekulüpleri vardı…

İnsan, Rumların Trabzon’da köle olarak yaşadığını yazarken utanır. Ama dedik ya “içimizdekileri” bile yalanlarına inandırdıktan sonra…

Bu konuyu bitirirken Trabzon’da “Rumlar köleydi, onlara çok eziyet edildi”diyenler ve onlara inanlar için bir hatırayı nakledelim: Trabzon’da Boztepe mevkiinde Kızlar Manastırını bilmeyen yoktur. Trabzon Büyükşehir Belediyesince restore edilen bu Manastır’a girmeden hemen altta,üzerinde Osmanlıca kitabe bulunan eski bir çeşme var. Bakın kitabede ne yazıyor: “Sahibul hayrat vel hasenat Hacı Antuvan mahdumu, Meyhaneci Yorika’nın hayratıdır. Sene 1255 (1839).” Yahu bu millet sizi kendinden ayırmamış. Siz ne diyorsunuz!

TRABZON’UN İLK DOĞUMEVİ

Bizim kuşak Doğumevi denilince Yenicuma’da yıkılan ve şuan yerinde SGK binası olan yeri anlar, ancak buradan bahsetmiyoruz. Bizim söylediğimiz bina şu an Uzunsokak’ta 1 Nolu Sağlık Ocağının yanındaki taş binadır.

Yine Cevdet Alap’ın şahitliğinde söyleyecek olursak bu tarihi yapı da zengin bir Rum tarafından ev olarak yaptırılmıştır. Rum sosyetesinin sık sık toplanıp davetler tertip ettiği modern teşkilata sahip bu bina Rumların mübadelesinden sonra o zamanın defterdarı tarafından ev olarak kullanılmıştır.Sonra Trabzon’u ziyaret eden Fransız generali Mejamin ikametine tahsis olunmuş ve bilahare de Türk Ocağına ucuz bir fiyatla tapusu verilmiştir. Ocak teşkilatının lağvedilmesinden sonra Halkevi olmuş ve kulüplere tahsis edilmiş ve nihayet tamamen Halk Partisine mahsus bir bina olarak kalmıştır.

Nitekim Cevdet Alap“Şimdi parti binasının önündeyiz” dediğine göre 1940 senesinde bu bina CHP binası olarak kullanılmaktadır. “Bu bina Atatürk ve daha birçok büyük misafirlere ikametgâh olmuştur. Binanın iç duvar ve tavan çizimlerini bir Rus ressam yapmıştır.

İÇKİDEN ÖLDÜ!

Trabzon Valisi Sezai Uzay’ın zamanında bu bina vilayet makamı, Halkevi sineması olarak da kullanılmıştır. Alap, Vali Uzay’ın Trabzon’da bu bina ile bazı resmi ve hususi binaların resimlendirilmesi için Jorj isimli bir Rus ressamı memur edip çalıştırdığını söyler. Yine içkiye düşkün olan bu Rus ressamın içki kurbanı olarak iş başında iken beyin damarlarının çatlaması sonucu beyin kanamasından öldüğünü, hamisi olan Cemal Rıza Çınar’ın delaleti ile ebedi metfenine gömdürüldüğünü yazar. Ancak cenaze töreni ve mezar yeri ile ilgili herhangi bir bilgi vermez.

1940’lı yıllardan sonra uzun müddet doğumevi olarak kullanılan bina bugün terkedilmiş vaziyette ve bakımsız bir şekilde duruyor. Ancak içini gezerseniz Rus ressamın yaptığı tavan ve duvar resimlerini göremezsiniz. Zira ilk katın tavanı serpme boya ile beyaza boyanmış, ikinci katın tavanı ise ahşap ve bakıma muhtaç haliyle öylece bekliyor. Üçüncü katın sonradan atıldığını kullanılan malzemeden anlıyorsunuz. Zeminde ise Atatürk Köşkündekilere benzeyen son derece renkli ve güzel zemin kaplamaları var. Öğrendiğimize göre bu bina Sağlık Müzesi olarak hazırlanmak isteniyormuş. İnşallah restore edilirken Rus ressamın boyadığı duvar tabakası ortaya çıkarılır.

Fatih Erol

Editör: Birol Sancak