Bugün pazara markete gider de elma almak isterseniz karşılaşacağınız çeşitler genellikle şunlardır: 

golden, pink leydi, starking… İsimleri yabancı ve ıslah edilerek geliştirilmiş türler bunlar. Eskiden öyle miydi ya... Yöremizde yetişen bize mahsus meyve türleri vardı. Eskiler hatırlar; demir elması, Yomra elması, Arap kızı elması, sandık elması, süt elması, misket elması, orak armudu, bardak armudu, kiraz armudu, kış armudu vs. İsimlerdeki güzelliğe bakar mısınız? Hepsi biz kokuyor.

 

(Yöresel Meyve çeşitlerimizden Yomra Elması)

DEMİR ELMASI

1935 tarihli Yeniyol gazetesinde “Sahillerimizde Meyvecilik” başlıklı yazıyı görünce dikkat kesiliyoruz. Başlık altı bilgisine göre Türk ve yabancı uzmanlardan oluşan bir heyet Hopa’dan Trabzon’a kadar sahillerimizi gezmiş, meyveler ve meyvecilik üzerine incelemeler yapmıştır. Yapılan tespitlere göre demir elmasının ihracatta önemli bir mevki tutacağı kanaati hâsıl olmuştur. Bundan başka, yaş olarak ihraç edilemeyen elmaların muhtelif yerlerde yapılacak tesislerle fenni bir şekilde kurutulup sevk edileceği söylenmektedir.

Peki, yöremize mahsus demir elması ile ilgili söylenenler yapılmış mıdır? 1935 senesinde veya daha sonra Trabzon’da bir meyve kurutma tesisi inşa edilmiş midir? Doğrusu duymadık. Anlaşılan kimse bu işin üzerinde durmadı. Heyetin tespitleri muhtemelen önce dosyalandı, belli bir süreden sonra da soba tutuşturmak için kullanıldı ya da doğru Giresun SEKA kâğıt fabrikasına gönderildi. Hoş bugün o da kalmadı ya neyse!
Demir elması bırakın ihracata konu olmayı, bugün artık yaşlanan fındık bahçeleri içinde ve köylerdeki şoselerin kenarlarında ömürlerinin son yıllarına doğru adım atmaya başladılar. O da bu güne kadar kesilip yakılmadıysalar. Mevcut olan ağaçlardaki meyvelerde her sene altına dökülüp heba olup gitti. Çoğunlukla toplanma zahmetine bile konu olmadılar.

YOMRA’NIN SİMGESİ

Biz yöresel meyve türleri yok oluyor derken Yomra Belediyesinin bir başka yerel çeşit olan Yomra elmasını ilçenin simgesi olarak belirlediğini hatırlıyoruz. Nitekim ilçenin girişindeki kavşağa büyükçe bir elma figürü konulmuş. İlk etapta 3500 fidan üreterek Yomralılara dağıtılmış. Yomra’dan başka bir yerde görülmeyen bu çeşidin adı Yomra elmasıdır.

Ne özelliği var demeyin; zira uzun raf ömrü, muhafaza süresince zamanla çekirdeğinin kaybolması, kendine has hoş kokusu, yüksek miktarda vitamin ve mineral içermesi sebebiyle oldukça önemli bir çeşittir. Hatta Yomralılar ilçelerine verilen Yomra isminin bu elmadan geldiğini bile söylerler. Ancak diğer yerel çeşitlerde olduğu gibi Yomra elmasının da ticari bir değeri maalesef yok. Sadece fındık bahçelerinin ve yol kenarlarında ömürlerinin sona ermesini beliyorlar.
Yomra Belediye Başkanı Mustafa Bıyık’ın bu yerel elma çeşidinin kaybolmasına gönlü razı olmamış ve İlçe Tarım Müdürlüğü ile bir çabanın içerisine girmişler. Amaç Yomra ilçesinin kaybolmaya yüz tutan bir değerini yeniden yeşertmek. Kim bilir belki bitki ıslahçılarının dikkatini çekerde yöreye ticari bir katma değer katacak bir ürün gelişir diye düşünmüşler. Üstelik başkan Bıyık, 2020 yılında bu elma çeşidini Yomra Belediyesi adına da tescil ettirmiş. Bakalım Yomra Belediyesinin çabaları bu elma çeşidinin yeniden pazartezgâhlarına inmesine yetecek mi?

(Yomra Belediye Başkanı Mustafa Bıyık Yomra elması dağıtıyor)

TEHDİT ALTINDA

Yöresel meyve türlerimiz konusundaki genel ilgisizliğin meyveciliğimizin geleceği açısından tehlikeli bir duruma işaret ettiğini söyleyebilirim. Sadece demir elması ve Yomra elması değil diğer bütün yerel ve yabani meyve çeşitlerimüthiş bir gen havuzudur. Bu çeşitleri kimse sulamaz,  budamaz veya ilaçlamaz yani kendi yağları ile kavrulur dururlar. O yüzden diyoruz ki bu çeşitler bir gün yok olacak olursa meyveciliğimizin gen havuzu da çoraklaşmış olur. Bu yüzden ilerleyen yıllarda çıkabilecek olan hastalık ve zararlılara, değişen iklim ve toprak koşullarına dayanıklı yeni çeşitlerin geliştirilmesi imkânsız hale gelebilir.Bu nedenle gerek bitki gerekse hayvanların yaban tür ve çeşitlerinin korunmasına büyük önem verilmelidir.

(2017 yılında Büyükşehir Belediyesi ile İl Tarım Müdürlüğü arasında imzalandı)

Bu satırların yazarı Trabzon Büyükşehir Belediyesi Park ve Bahçeler Dairesi Başkanlığı görevini yürüttüğü dönemde konuyu dönemin belediye başkanı Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu’na arz etmiş ve İl Tarım Müdürlüğü ile büyükşehir belediyemiz arasında bir protokol imzalanarak “Kaybolmaya Yüz Tutmuş Yöresel Meyve Türlerini Geliştirme Projesi” başlatılmıştı. 

Proje kapsamımda ziraat mühendisleri en uzak köylere varıncaya kadar dolaşmış, yok olmak üzere olan yöresel meyve ağaçlarından çelikler alarak fidan üretimine başlanmıştı. Hatta Trabzon Botanikte bu ağaçlardan oluşan bir bahçe de oluşturulmuştu. Ne diyelim, bu çabalar devam etsin, yerel meyve türlerimiz yok olmasın!

UZUNSOKAK’TAKİ GAZOZ FABRİKASI 

1937 tarihli yerel gazetede bir ilan dikkatimizi çekiyor. İlana göre Uzunsokak’ta bir gazoz imalathanesi var: Adı Milli Vatan gazozu.Gazozun özellikleri şöyleymiş: Sıhhi yani sağlıklı ve “mevaddıecnebiyeden tamamen âri” yani içerisinde yabancı madde yok. Lezzeti itibari ile de emsallerinden farklı imiş. Fenni şekilde imal edilen Milli Vatan gazozu emsallerinden de ucuzmuş. 

1937 senesinde Trabzon’da hem de Uzunsokak’ta gazoz fabrikası var. Bizim Trabzon Belediyesinin eski meclis arşivinde yaptığımız incelemede Trabzon’da gazoz fabrikalarının tarihi ile ilgili en erken bilgi 1955 yılına kadar gitmektedir.  Fabrikaların 1967 yılında tutanaklarda geçen isimleri ise: Güzel Ankara gazozu, Uludağ gazozu, Ferah gazozudur. 

Ancak belediye arşivine baktığımızda gazoz fabrikalarının durumu pek iç açıcı değildir. Zira başka firmalara ait kullanılmış kapak ve temiz olmayan şişe kullandıklarını, içerisinde sinek ve toz görünmesi nedeniyle belediyenin bunlara cezai işlem uygulandığını ve bazen de süreli kapatma cezaları verildiğini görüyoruz. 

Aklımıza geçen haftaki sayfamızda 1800’lü yıllarda Trabzon’da İngiltere konsolosu olarak görev yapan Palgrave’nin yaptığı tespit geliyor: “Hiçbiri işini vicdanen rahat bir şekilde ustaca yapmaz ve yapılan her iş düşük kalitededir.” 

(Bir zamanlar Uzunsokak)

Bu arada Milli Vatan gazozunu sayfamızın danışmanlarından ihtiyar delikanlı (Piknik) Aydın Şekerci’ye sorduk. Hatırlayamadığını söyledi ancak Şekerci,  “1945 yılında Uzunsokak’ta Konak sinemasının karşısında Ufuk gazozu vardı, gazozcu Ömer tarafından üretilirdi” dedi. İki farklı marka aynı adres olunca muhtemelen Milli Vatan gazozu el veya isim değiştirmiş olabilir diye düşünüyoruz. Ufuk gazozu sonra Bedesten karşısında üretime devam etmiş ve adı Neşe gazozu olmuştur. Üreticisi Osman Memişzade 1. Kalite denilerek bir gazoz daha çıkarmış onun da adı Uludağ gazozu olmuş. Sonra ne olmuş? Ne olacak? Yandı bitti kül oldu!

PERİŞAN TRABZON

Kurtuluş savaşından, dolayısı ile Trabzon’un işgalinden sonra şehir birtürlü toparlanamamıştır. Ben demiyorum, o dönemin şahitlerinin yazdıkları böyle. Gerek Trabzon Büyükşehir Belediyesinin 1930’lu yıllara ait eski meclis zabıtlarındaki konuşmalar gerekse o yılların yerel basınındaki yazılar ve şikâyetlerin en önemli sebebi de budur: Düzensizlik, intizamsızlık, plansızlık… Saltanat bitmiş, Cumhuriyet gelmiş, her tarafta bir canlanma var ancak Trabzon bocalıyor.

Cumhuriyetin hızına bir türlü yetişemiyor, biri yapıyor öbürü yıkıyor, yapılanlar da güzel yapılmıyor. Şehrin zaten kıt olan parası etkin ve verimli kullanılamıyor. 

Alın size 1936 tarihli bir gazete yazısı:  “İhtimal her gün zevkimizi, gözlerimizi ve kulaklarımızı tırmaladıkları için anlamıyor, görmüyor ve duymuyoruz. Fakat Trabzon’u ilk görenler veya uzun yıllar ayrıldıktan sonra dönenler bu perişanlıktan şikâyet ediyorlar:

Terzinin yanında kasap, dairenin karşısında sobacı, mektebin yanı başında tahta biçen hızar makinaları… Harpten evvel bu şehirde esnafın diziliş, serpiliş ve toplanış tarzları böyle değildi. Hepsi sınıf sınıf yer almış, kısım kısım toplanmışlardı. Temizlik, intizam, kolaylık, kontrol ve halkın sıhhat ve istirahati bakımından da zaten bu işin böyle olması lazımdır. 

Şehrin en mutena caddesi olmanUzunsokak’ta marangoz ve sobacıların çıkardıkları iç tırmalayıcı gürültüler, sormak ayıp olmasın ama daha ne zamana kadar devam edip gidecektir. Ve artık, yazıktır bu halka diyerek bu işi de şöyle bir derleyip toparlayarak sokalım uygun şekline…” 

Aynı yıllarda şehirdeki bu düzensizlik ile ilgili tespit, şehir planını yapan Lambert tarafından da yapılıyor. Diyor ki Lambert: “Ticaret dağınık, mağazalar gelişi güzel şurada burada, asri bir ticaret merkezi yok. Şehrin masraflarını karşılayacak nüfus yok. Binalar arasında nispetsizlik ve uygunsuzluk var. Sağlam yapılı üç dört katlı muhkem binalardan, fakirane mahalle kulübesine kadar her çeşit mevcut. Bunların nispetsiz  (oransız) vaziyeti, şehrin içinde mevcut denize nazır güzel bahçeleri, çiçekli sahaları, zarif köşeleri Türk veya ecnebi yabancıların gözünü kapamakta ve nispetsizlik ve intizamsızlık gözleri tırmalamaktadır. Bu vaziyet şehirliyi ise daima dört duvar arasında oturmasına sebep olmaktadır.”

Hatta Fransız Lambert 1937 senesinde Trabzon’u gezince şaşırıyor. Trabzon gibi topoğrafik vaziyeti denize doğru uzanan setlere sahip olan ayrıcalığına rağmen, bu kentin Karadeniz’e açılan umumi alanlardan mahrum olması cidden garip bir durumdur, diyor.  
Fatih Erol