Bu ziyaret sıradan bir resmi görüşme değil, gönüllerin diliyle yazılmış, ruhları birleştiren, iki büyük halk olan Özbek ve Türk milletleri arasındaki sevgiyi teyit eden bir hac yolculuğuydu.
Ziyaret, Seyfeddin Buharzi'nin türbesinin ziyaret edilmesiyle başladı. Her kadim türbe, her kutsal adım bize sadece tarihi hatırlatmakla kalmıyor, aynı zamanda yüreğimizi sıcaklıkla dolduruyordu. Heyet, Büyük İsmail Somoni Türbesi, Poyi Kalon Kompleksi ve Ark Kalesi gibi dünya mimarisinin şaheserlerini gezerken, her bir mekanda derin hayranlık ve saygı duyduklarını dile getirdi.
Ancak bu ziyaretin en parlak sayfası "Yedi Pir"e yapılan hac ziyaretiydi. Gicduvan'da başlayan bu manevi yolculuk, Şafirkan, Vobkent, Romitan, Kagon ve Buhara'nın çeşitli köşelerinde devam etti. Abdukhaliq Gijduvani, Hoca Orif Mohitoban, Hoca Mahmud Anjir Faghnavi, Hoca Ali Romitany, Hoca Muhammed Boboyi Samosi, Seyyid Amir Kulal ve Bahauddin Nakşibend gibi büyük mutasavvıfların türbeleri ziyaret edilirken, Kur'an tilavetleri, dualar, gözyaşları ve samimi dilekler kalpleri birleştirdi.
Türk heyetinin temsilcileri, Nodir Devonbegi Medresesi ve Labi Havuz külliyesinin tarihi güzellikleri karşısında hayrete düştüler. Bu ülkenin huzurlu atmosferi, sevgi dolu insanları, köklü maneviyatı onlarda unutulmaz izler bıraktı.
Her hac yerinde tarih konuştu, gönüller dinledi. Her antik duvar, her tuğla, her mezar taşı, sanki "Bu topraklar sizin topraklarınızdır" dercesine kollarını açtı misafirlerine.
Bu ziyaret, sadece iki devlet başkanı düzeyinde dostluğun bir göstergesi değil, aynı zamanda yüzyıllardır güçlenen iki halk arasındaki manevi ve ahlaki bağların yeni dönemde daha da derinleştiğinin de açık bir delilidir.
Buhara bugün bir kez daha dünyaya Misafirperverliğin ve Maneviyatın Başkenti olduğunu gösterdi. Bu tarihi hac, "Gönülden gönüle giden bir yol vardır" gerçeğini bir kez daha doğruladı.