Geçen hafta Trabzon’dan döndüm.
Havalimanında el bagajımın içinde olan minik boy el ve göz kremim x-raydan geçemeyince, güvenlik tarafından bavulum açıldı.
Sonrasında tehlikeli bulunan kremlerim kilitli poşetlere konularak nihayetinde alana girebilmeyi başardım.
Doğrusu bu…
Güvenlik için yapılması gerekene sözüm yok.
Sözüm, ben bir vatandaş olarak kremimi bir şehirden bir şehire götürme esnasında bu kadar çok aramaya maruz kalırken, yüzlerce ne idüğü belirsiz mültecinin kamyonet kasasında ülkemin içine girebilmelerine.
Misal, dün gece, yüzlerce mülteci Gaziosmanpaşa’n en orta yerinden İstanbul’a saçıldı…
Öyle uluorta…
Dağ başı falan da değil.
Direk şehrin merkezine…
Bu iş nasıl oluyor? Buralara kadar yakalanmadan nasıl geliyorlar anlamış değilim?
Ben göz kremimi sokamıyorum İstanbul’a, adamlar sırtta çanta elde valiz koskoca bedenlerini sokuyorlar…
Çıldırmamak elde değil!
Pandemi’yi çıkarttıklarında çok söyledim etrafımdakilere.
Çok uyardım aşı konusunda. “Tepedekilerin zerre kadar umursamadığı hatta açlığa mahkum ettiği Afrikada ki insanı dahi düşünüp onlara kadar aşı yapması pek hayra alamet değil! Kesin bu işte bir bit yeniği var” dedim, durdum.
İnanmadı birçoğu.
Neler neler işittim.
Elbette her bilgim uzun araştırmalara dayanıyordu.
Sürekli olayı çürütecek tersi argümanlarla paylaşımlar yaptım.
Hatta bu yüzden Sosyal Medya hesabım bile askıya alındı. Şu an hesabımda kısıtlama var. Paylaşımlarımı engelliyor İnstagram. Paylaşım yapamıyorum. Bu bile benim için yeterli bir ipucu.
Doğruyu söyler ya da yazarsanız engellenirsiniz.
Bunları yazmamın sebebi, çevremde kalp krizi ve pıhtı atması sonucu ölenlerin sayılarının son sürat artması.
Genç, orta yaş demeksizin ölüm vakalarında ki artışın elbette bir sebebi var.
Var da, bunu açıklamaya yürekleri yok.
Bu sayıların ilerleyen yıllarda daha da artacağının fısıltısını beni ürküttü açıkcası.
Umarım senaryolar gerçekleşmez.
Bağcılar’da uyuşturucunun etkisiyle annesinin kafasını kesen evladın o görüntülerini sosyal medyadan yayınlayanlar gözaltına alınmış!
Çok tuhaf…
Tuhaf olan olayın vehameti değil. Olay başlıbaşına bir trajedi. O bambaşka bir konu.
Burada tuhaf olan, twitler de kafa kesme görüntülerini yayınlayanların göz altına alınıp, Diriliş Ertuğrul dizisinde ki kafa kesme sahnelerinin serbestliği!
Bu diziyi çoluk çocuk milyonlarca insan seyretti, kahramanlık sahneleri adı altında!
Bana inanmayan yazsın Diriliş Ertuğrul kafa kesme, diye görsün o sahneleri!
Peki şimdi ne oldu?
Sorumsuzca bu sahneleri yayınlarken, insanlara izlettirirken aklınız neredeydi?
Sosyal medyada yayınlayınca suç, TRT de yayınlanınca Reyting!
Doktorlarımla arkadaş gibiyidimdir. Oturur her konuda sohbet eder dertleşiriz.
20 gün önce yıllık kontrollerime gittiğim genel cerrahımın bilgisi…
“Meme kanserinde korkunç bir patlama var!”
Bunu annesini meme kanserinden kaybeden biri olarak çok daha iyi gözlemliyorum. Çünkü konu ile ilgili bilgi almak isteyenlerle sürekli konuştuğumdan olsa gerek hassasiyetim arttı. Dolayısıyla bu aşırı artışı farkındayım.
Ben çocukken çok nadir duyardım kanser kelimesini.
En azından dedelerimiz, nenelerimizin çoğu doğal yollarla yaşlılıktan ölüyorlardı.
Oysa şimdi…
Kanserin girmediği ev yok!
Hayır, bunun nedenini ben merak ediyorum da, hiçbir devlet yetkilisi merak etmiyor mu?
Ne oluyorda insanlar bu kadar sık kansere yakalanıyor?
Yediklerimiz mi? İçtiklerimiz mi? Giydiklerimiz mi? Soluduklarımız mı?
Nedir bunun sebebi?
Neden 30 yıl önce ölmüyorduk da, şimdi çatır çatır kanserden ölüyoruz?
Öyle o doktorun bu doktorun araştırmaları değil…
Ciddi bir veri istiyorum!
Sağlık Bakanlığının, devletin yetkin kurumlarının bunu araştırmasını, sebeplerini, oranlarını ve nasıl önleneceğine dair gerçek bir araştırma...
Neden kanser oluyoruz biz? Nasıl önlemler almalıyız? Devlet, biz halk için kansere karşı ne gibi önlemler alıyor?
Alıyor mu?
Nasıl kurtaracağız bu illetten?
Var mı bir bilen?