Çocuk ilk defa ailede gözünü açıyor ve kültürlenme süreci aile içinde başlıyor. Eğer bu süreç zengin bir etkilenme imkânı sunabiliyorsa, çocuğun okul yaşamı da etkili bir biçimde devam ediyor. Aksi halde çocuğun okul yaşamı sorunlarla iç içe bir hal alabiliyor.  Sorumluluğu ailelerle birlikte bütün eğitimcilerin üstlenmesi, hem bireysel eğitimi, hem de kültürel gelişmeyi sağlıklı bir düzeye getirebilecek sonuçlar doğurabilir. Gelin sorumluluğu biraz da kendi üzerimize alarak, çocuk-aile-okul ilişkilerini tartışalım.
 
Önce ailenin çocuğun eğitiminde çok büyük bir etkiye sahip olduğunu kabul etmek zorundayız. Bir çocuğun hayatının ilk dört yılında ebeveynlerden aldığı eğitimin önemi, dört yıllık bir kolejin verdiğinden çok daha fazladır!.. Evde oturma şansına sahip ve oturmak zorunda olan anneler için en büyük avantajlardan biri de evi sürekli temiz ve derli toplu tutma fırsatına sahip olmalarıdır. Derli toplu bir ev ortamı, çocuğun zihnine düzenli bir dünyada yaşamakta olduğu fikrini yerleştirir. Kirli ve darmadağınık bir ev, çocukta dağınık bir düşünme tarzını geliştirir.
 
Şu anda zorunlu olarak evde kalan bütün ailelerin, bu durumu avantaja çevirmesi pekâla mümkündür. Bunun için öncelikle böyle bir şeye inanmak gerekir. Okulu, çocukların vakit geçirdiği ortamlar olarak düşünmek, ailelerin bu durumu avantaja çevirmesine imkân vermez. Evde oturma şansına sahip olmayan ama şu anda zorunlu olarak evde oturan ailelerin rollerini yeniden düşünmeleri, önemli avantajlar getirebilir. Ailelerin çocuk eğitimi üzerindeki etkisi azımsanmayacak kadar büyüktür. Herhangi bir okulda çalışan hiçbir öğretmen, annelerin ihmalkâr davrandığı çocukluk yıllarını telâfi etmekte yeterli olamaz. “Bir baba, yüz erkek öğretmene; bir anne de yüz kadın öğretmene bedeldir”. Buradaki annenin/babanın çocuğun eğitiminin, öğretmenden daha iyi olmasının, akademik anlamda olmadığını unutmayalım. Ailelerin çocuğun akademik gelişimlerine yapacakları katkı, onların çocuklarına ödev yapmaları ya da onlara matematik öğretmeleri ile ilgili değildir. Anne anneliğini, baba babalığını, öğretmen de öğretmenliğini yaparak çocuğun kişisel bütünlüğünü gerçekleştirmiş insan olarak yetişmesine katkı yapılabilir. O halde ne oluyor da aileler evde kalırken çocuklarla ilgilenmeyi, kendilerine zül sayıyorlar. Ailelerin evde kalırken çocuklara akademik ders anlatmalarına gerek yok, akademik çalışma yapabilecek ortamların hazırlanmasına katkı yapmaları gerekli ve yeterli olacaktır.
 
Okul salt akademik gelişmenin gerçekleştirildiği bir mekân olarak düşünülmemelidir. Çocuğun ailede başladığı, okulda devam ettirmek zorunda olduğu duygusal gelişim, psikolojik gelişim, sosyal gelişim, vb. gibi hususların ihmal edilmesi, çocuğun bir bütünlük içinde gelişmesine engel olur. Gerçekten okul nedir? Uzaktan eğitim marifetiyle okulun rolünü oynamaya çalıştığımıza göre, okulu salt akademik gelişmenin gerçekleştirildiği bir mekân olarak algılandığı söylenebilir. Mesela uzaktan eğitimle çocuğun duygusal gelişimine nasıl katkı yapabiliriz? Gerçi uzaktan eğitimde verilen akademik bilgilerin de yüz yüze verilen bilgilerle aynı olmadığı kabul edildiği, bu bilgilerin sınavda sorulmayacağından anlaşılmaktadır.
 
Evde kal kampanyası, evin, ev bireylerinin, okulun ve öğretmenlerin değerini anlamada da katkı yapabilir. Her durumdan avantajlı sonuçlar elde etme her zaman mümkündür, yeter ki isteyelim…