Yeryüzünde hayatı en kutsal olan varlık insan.

Böyleyken tahammülsüzlük, öfke, kıskançlık, kabullenememe peşi sıra cinayetleri beraberinde getiriyor. Önceki gün ve Akçaabat’ta yaşanan cinayetler bizi bir kez daha düşünceye sevketti.

Düşünün bir anlık öfke 50 yıllık eşi öldürmeye sebep olurken aynı şekilde her zaman aynı masada çay içtiği dostunu dahi gözünü kırpmadan bıçaklanıyor.

Türkiye kadına karşı şiddeti ve kadın cinayetlerini konuşurken gençler arasında da çok sayıda cinayetlere tanık oluyoruz.

Öldürmelerle sonuçlanan bu tahammülsüzlüğün ardındaki sebeplerini çok iyi araştırmak gerekiyor.

Neye dayanarak böylesine agresif ve öfke yüklü olabiliyoruz.

Hayatını kaybeden de, öldüren de beraberinde çok acıklı hikayeler bırakıyor.

Aileler mahvoluyor, eşler, çocuklar bundan sonrası için hayata nasıl devam edecekler tam bir dram.

Karadenizli fıtratında sabırsız ve fevri iken o ölçülerde de hoşgörülü ve yardımseverdir.

Bilinmesi gereken şu ki son pişmanlık asla fayda vermiyor.

Değil Trabzon’da Türkiye’de sonu alınamayan bu olayların sosyolojik tahlillerinin yapılarak çözüm önerilerinin toplumla paylaşılması gerekmektedir.

Ne oldu da Türkiye’de aile bağları, dostluk, sevgi ve tahammül bağları böylesine zayıfladı?

Hunharca, acımasızca işlenen bu cinayetler sadece ateşin düştüğü yerdeki ocakları yakmıyor olup toplum psikolojisine de ciddi anlamda zararlar vermektedir.

Bugüne kadar ortaya yapılan araştırmalarda kadın cinayetlerine yönelik olarak şu hususa atıf yapılmış:

Kadın haklarının gelişmesi, kadın ile erkek arasında bir çatışma alanı haline gelebiliyormuş.

Yaşam alanı noktasındaki tedirginlik ve kadın üzerindeki denetim beraberinde şiddeti doğurabiliyor.

 Kişisel izlenimime göre bu sorunların temelinde geleneksel aile bağlarının zayıflaması, artan eğitim seviyesine rağmen bunun içselleştirilememesi.

Türkiye’de aile yapısının iletişim araçları, tüketim alışkanlıkları, zayıflayan değerler ve ilişkilerin etkisiyle bozulduğu tartışmaları devam ederken, aile yapısının zayıfladığını düşünenlerin oranı yüzde 37,1, ailenin tamamen çöktüğünü ifade edenlerin oranı ise yüzde 11,8 olmuş.

Daha öncesindeki yazılarımda da çok kere vurgularda bulunmuştum.

Türkiye’de aileler boşanıyor, her yıl binlerce evlilik olsa da neredeyse 3’te 1 oranında da boşanmalar yaşanıyor.

Parçalanan hayatlar, dağılan hayaller.

İnsan hayatının kutsallığı kadar, aileyi ayakta tutacak, çocuklara, hayatta olan anne ve babalara da parçalı bir gelecek ömür bırakmamak durumundayız.

Her şeye rağmen ayakta kalmak denir ya, bunun da mücadelesini öğrenmek ve ona göre bir düzen tutturmak gerekiyor.

İnsan hayatında her şey üst üste gelebilir, bazen içinden çıkamadığımız birçok durumla karşılaşıyoruz.

Yaşadıklarımızdan ders çıkarmak bizi daha güçlü kılacaktır.

İnsan öfkesini yönetmeyi bilmeli, aksi halde yıkımla yüzleşiyoruz.

Düşünebiliriz ki cezalar caydırıcı değil, bu etkenler de tartışılabilir, her şeyden önce ilk olarak iş yine kendimizde bitiyor.

İnsani değerleri, yardımlaşmayı, hoşgörüyü, saygıyı, tahammülü öğrenmeyi ve vazgeçilmez ilkeler olarak hayatımıza katmayı değerler üstü olarak benimsemek başlıca düsturumuz olmalı.

Ortahisar Belediye Başkanı Ahmet Metin Genç göreve geldiği günden itibaren kadınları baştacı yaptı. Onlara her türlü imkanı verdi. Üretmeleri için zemin hazırladı. Aile bütçelerine katkı için belediyenin imkanlarını seferber etti ve ofisler açtı, dernekler kurdu.. Koruyup kolladı.

Dün de Ortahisar Kaymakamı Gürkan Demirkale’yi ağırladık.

Kaymakam bey özellikle kadına yönelik şiddete sıfır tolerans diyor.

Türkiye ve Trabzon KASED’i hayata etkin bir şekilde soktu.

Demirkale de şunu ifade ediyor:

‘Elimizde eğitimle ilgili her türlü imkan var. Psikolog var, Sosyolog var. Kadınlara yalnız olmadıklarını her anlamda hissetireceğiz.’

Hep birlikte mücadele verelim kadına yönelik şiddeti ortadan kaldıralım.