Psikolog Benay Diyadin, TAKA Gazetesi Haber Muhabiri Tuğba Öztürk ve Editörü Şevval Küçük’e önemli açıklamalarda bulundu.

Günümüzün dijital dünyası ve sosyal medyanın, bireylerin psikolojik sağlığı üzerindeki etkileri üzerine yorumlarda bulunan Diyadin, bu etkilerin duygusal yaşamlar üzerindeki izlerini de gözler önüne serdi. Sosyal medyanın, bireylerin psikolojik iyi olma halleriyle nasıl etkileşime girdiğine dair dikkat çeken Diyadin, terapi süreçlerinin farklı yaş gruplarındaki bireyler için nasıl şekillendiğini de ayrıntılı bir şekilde paylaştı.

İşte o özel röportajdan kesitler:

ÖZGÜVEN PROBLEMLERİ

TAKA: Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Uzmanlık alanlarınızdan ve verdiğiniz terapilerden bize bahsedebilir misiniz?

PSİKOLOG BENAY DİYADİN: Merhabalar ben Psikolog Benay Diyadin…Yetişkinlerde çift terapisi, aile terapisi veya cinsel terapi odaklı çalışmalar yürütüyoruz. Cinsel terapide cinsel işlev bozuklukları, tiksinti bozukluklarıyla birlikte süreçlerimizi devam ettirirken çift terapilerinde çoğunlukla ilişkisel sorunlar karşımıza çıkmakta. Bireysel süreçlerimiz anksiyete, panik atak, panik bozukluk veya özgüven, öz şefkat gibi çalışmalarla ilerlerken bununla eş değer olarak ne söyleyebilirim.

B E N A Y

Özgüven problemleri oldukça sık karşımıza çıkıyor. Çoğunlukla ilişkisel problemler. İnsanlar sürekli bağlanma stillerinden hatta yanlış bağlanma stillerinden dolayı olarak çok fazla ilişkisel problemler yaşıyorlar. Çocuklarla da çok tatlı süreçlerimiz oluyor. Çoğunlukla davranışsal çalışmalar yürütüyoruz. Sınır koyamama olabiliyor çocuklarda ya da toplumsal yerlerde kural tanımamazlık oluyor. Kaba davranışlar veya neyin nerede söylenmesi gerektiğini bilmeyen bir davranış kalıpları gördüğümüz için çocuklarda bu şekilde çalışıyoruz. Onun dışında boşanma danışmanlığı veriyoruz. Evlilik danışmanlığı yapılıyor.

HEDEF VE BEKLENTİ ÖNEMLİ

TAKA: Hem yetişkinlerle hem de çocuklarla çalışıyorsunuz, Terapi süreçleri ne şekilde farklılık gösteriyor? 

PSİKOLOG BENAY DİYADİN: Aslında oldukça farklılık gösteriyor. Şöyle. En başta hedef ve beklentisi devreye giriyor. Bir çocuk zaten kendisinin bilinci dışında gelmiş buraya. Bir yetişkinin yada öğretmenin önerisiyle gelmiş oluyor. Ve çoğunlukla ilk seanslarda çocuk ve ergen de buna dahil tabii ki. Neye uğradığını şaşırıyor. "niye buraya geldim, ben niye buradayım? " Ya da oyun odasında çocuklar. Orada tamamıyla oyun oynuyorlar, oyuncakları tanımaya çalışıyorlar ama bana güvenmeyerek veya beni tanımadıkları için böyle hep çekince bir tavır oluyor ama sonra bizim yaklaşımlarımızda bunlar kolaylıkla kırılabiliyor.

Bunlardan en basiti her çocuk geldiğinde onun boyuna inerek, ona sarılarak, neşeli ve güler yüzlü davranarak, herhangi bir şekilde bir cezalandırılma olmayacağına veya yargılanmayacağına onu ikna demek istemiyorum ama inandırmamız gerekiyor.

AİLE İÇİ DİNAMİKLERİN ÖNEMİ

Yetişkinlerde ise birçok yetişkin zaten ne yaşadığının farkında olarak buraya geliyor. Bazıları da tamamı ile eşim gönderdi ya da işte ne bileyim arkadaşlarım hep sorunlu olduğumu söyledi ondan bir gelmek istedim. Kimisi terapiyi merak ettiği için geliyor. Terapi nedir, psikolog ne yapıyor gibi sorularla buraya geliyor. Onlar çok tatmin olmuyorlar zaten ama genellikle hedef aşamasında bir farklılığımız oluyor. Onun dışında aile ve katılım da bir farklılık oluyor. Çocuklarda ebeveynler aktif olarak rol almak zorundalar terapilerde. Şöyle oluyor zaten; ek seansta çocuk ve ergenlerde aile görüşmesi yapıyoruz, veli görüşmelerimiz oluyor. Ve gerçekten de ne olursa olsun biz burada çocuğa dünyanın en iyi terapi sürecini yaşatsak da, çocuk sadece haftanın belli günü ve saati burada. Geri kalan saat ailesiyle birlikte olduğu için aile içi dinamikler değişmediği sürece bizim burada yönettiğimiz sürecin çok da aşırı başarısı olmamış oluyor.

SOSYAL MEDYA ÇEKİNCELERİ AZALTIYOR

TAKA: Günümüzde sosyal medya platformları, bireylerin duygusal paylaşım alanı haline geldi. Bu durum, insanların duygusal ilişkilerini ve kendilerini ifade biçimlerini nasıl etkiliyor?

PSİKOLOG BENAY DİYADİN: Şimdi burada şöyle bir şey var. Hem olumlu yönden bir etkisi var hem de olumsuz yönden bir etkisi var. Burada sosyal medyada aşırı bir paylaşım gözümüze çarpıyor. Çekingen insanlarda veya utangaç diyebileceğimiz profillerde bu durumlarını kırmaya yönelik evet çok güzel adımlar atılabiliyor. Bu mesela olumlu bir yönü olarak karşımıza çıkabilir. Çünkü orada sonuçta bir topluluk karşısında konuşmayacak veya bir topluluğa hitap etmeyecek veya atıyorum orası benim alanım ve beğenmeyen çıkar gider gibi bir savunmada oldukları için o çekinceleri biraz daha azalıyor.

KISA SÜRELİ DUYGU GEÇİŞLERİ

Sosyal medyayı çok aktif kullanan bazı bireylerle yüz yüze tanıştığımız zaman bakıyoruz mesajlaşırken çok güzel, çok iyi konuşuluyor veya hitabeti çok iyi. Ama bir yüz yüze geliyoruz, hiçbir şekilde konuşamıyor veya bir tutukluk yaşıyor. Bunun tamamı ile sosyal medyanın olumlu bir etkisine göz kırptığını söyleyebiliriz. Öte yandan sosyal medya tamamıyla duygularda ve hislerde bir yüzeyselliği karşımıza çıkartıyor. Çünkü neden? Bakıyoruz işte bir beğeni geliyor, yüzümüz gülüyor veya karşı tarafın bir şeyini görüyoruz. Ya da bir haber görüyoruz her neyse. Üzülüyoruz. Sonra bir kaydırıyoruz, neşeli bir şey. Halbuki her duygunun belli bir süre yaşanması lazım veya belli bir süre o duyguda kalmak sağlıklı olandır ama sosyal medyanın özellikle bu hızlı akışından kaynaklı olarak bu durum sağlanamıyor denilebilir.

BEĞENİLME İHTİYACI

TAKA: Sosyal medya kullanım alışkanlıklarımız bizleri Algoritmaların, filtre balonlarının içine hapsediyor. Psikolojik iyi olma hali, iyi hissetme hali bu durumdan nasıl etkileniyor?

PSİKOLOG BENAY DİYADİN: Algoritmalara karşı şunu söyleye bilirim… Bu da hem olumlu hem de olumsuz yönde etkilenen durumlardan bir tanesi. En başta bunu aslında her konu için söyleyebiliriz. Beğenilme, bir onay ihtiyacı duyuyor bütün herkes ne yazık ki. Bu da yine aynı şekilde peşi sıra bu yüzeyselliğini de getiriyor. Çünkü insanlar sadece orada bir fotoğrafta gülüp geçiyorlar. Halbuki çok umutsuz oldukları bir ortam. Ya da ne bileyim işte çok neşeliler ve hani sizler de illaki şahit olmuşsunuzdur işte bir buluşma veya bir organizasyon var. Bekleyin bir fotoğraf çekilelim. Ve bütün o dinamik kayboluyor. O an gerçekten "ben niye buradayım" diye sorgulanıyor çünkü insanlar sosyal medyada şunu paylaşalım şöyle paylaşalım şunu böyle yapalım gibi çok fazla detaylara takılıyorlar ve gerçekten o anın artık bir büyüsü, bir özelliği kalmıyor.

KORKUTUCU VE ENDİŞE VERİCİ…

Algoritmalar tamamıyla ya korkutucu ya endişe verici ya da bir nevi hep uç duyguları karşımıza çıkartıyor. Ya çok depresif modlara sokuyor bizi. Ne bileyim tamamıyla üzüntü, işte hayal kırıklığı veya ne bileyim işte ümitsizliğe bağlıyor ya da işte korkuya bağlıyor. Çünkü algoritma tamamıyla normal olanın dışında. İnsanların bir anda hassas içerikle karşılaşması ya da neye nasıl tepki vereceklerini şaşırtmaları. Onun haricinde o korkunun getirdiği sürekli olarak bir anksiyete, bir kaygı gelişeceği çok olumsuz etkiliyor. Yani bu durumlar bence çok yadsınabiliyor, inkar edilebilecek durumlar değil. Çünkü bakıldığında zaten çok hassas bir psikolojide yaşıyoruz ve hassas bir dönemden geçiyoruz topluca.  Olumsuzluklardan çok bahsettim ama olumlu şeyler var mı? Tabi ki de var. İnsanlar bazen arattıkları bir şeyde ya da kendi yaşadıkları bir problemle alakalı bir şeyde yalnız olmadıklarını görüyorlar. Bir hastalık yaşayan, bir ayrılık yaşayan veya bir problemi olan bir insan, bakıyor ki benzer problem onda da varmış. Bu zaman ne oluyor? Ben yalnız değilim. Hepimiz aynı gemideyiz düşüncesi oluyor.

MAHREMİYET AZALIYOR

TAKA: Dijital dünyada mahremiyetin azalması, bireylerin güven duygusunu ve psikolojik sınırları üzerinde nasıl bir etkiye sahip?

PSİKOLOG BENAY DİYADİN: Dijital dünyada mahremiyet de azalıyor maalesef ki bireylerin güven duygusu ve psikolojik sınırları üzerine de bir hayli etkisi oluyor. Mahremiyetin azalması dediğimiz noktada güven gibi bir şeyin varlığından söz edemeyiz. Çünkü bizim güven duyduğumuz şeyler mahrem alanlarımızın sınırlarıyla çevrilidir. Bu sınırlar bizim korumamız gereken sınırlardır ve bakıldığı zaman mahremiyet azaldığı noktada sınırlarımız çok fazla geçirgen veya ortadan kalkmış olduğu için savunmasız kalıyoruz. Bu bir tabi ki de savaş değil ama ister istemez bizim psikolojik sağlığımızı korumak için psikolojik sınırlara ihtiyacımız var. Ve bir şekilde bazı davranışlarımızın olumlu-olumsuz eleştiriye tabi tutulması normaldir.

SINIRLAR KALKIYOR

Bazı davranışlarımızın yargılanması normaldir ama bunların belirli bir dozda olması gerekiyor. Sosyal medya gibi uçsuz bucaksız bir denizde biz bunu ne yazık ki sınırlandıramıyoruz. İşte ne oluyor? Çok tatlı bir paylaşım yapılıyor. Birisi diyor ki duygu sömürüsü yapma, öbürü diyor ki ne kadar güzelsiniz, kötü yorumlar aldırış etmeyin" Öbürü diyor ki "çok samimiyetsizsin" Halbuki orada sadece belki de hiçbir şey düşünmeden paylaşım yapıldı. Sadece hoşuna gitti ve bu insan sayfasında veya gündeminde onun görülmesini istedi. Ama bir filtre yok.

FARKINDALIK ÇALIŞMALARI YÜRÜTÜLMELİ

TAKA: Medyanın, psikoloji alanlarda farkındalık yaratma gücünü nasıl kullanabiliriz? Özellikle ruh sağlığı ile ilgili ne gibi adımlar atılabilir?

PSİKOLOG BENAY DİYADİN: Meydanın gücü zaten yansıtılamaz. Ama farkındalık oluşturula bilir. Kesinlikle arttırılması lazım farkındalıkların… Çünkü yaşadığımız bazı olaylar normal şeyler veya bir psikoloğa gitmek, bir psikiyatriste gitmek, gayet doğal. Karşımıza bazı noktalarda hala ayıp ve yanlış olarak karşımıza çıkıyor. Hatta bazen danışanlarda, “Hocam en sonunda ben delirdim işte buradayım” falan ifadesi oluyor. Onun için burada çok güzel bir farklılık çalışması yürütülmeli.

Benay Diyadi̇n

DELİ DOKTORU ALGISI AZALDI

TAKA: Son olarak görüşünüzü merak ettiğim bir konu var; Psikoloji ve Terapinin sosyal medyada popülerleşmesi, sizce Terapi kavramının toplumsal algısını değiştirdi mi? İnsanların Terapiye yaklaşımı farklılaştı mı?   

PSİKOLOG BENAY DİYADİN: Oldukça değiştirdi. Birçok kitlede de farklılaşma oldu. Güzel de sonuçlar aldık. İnsanlar psikoloji terimlerini öğrendiler. Yani işte ne bileyim psikoloji nedir, terapi nedir? Travma nedir? Anksiyete nedir? Bunları öğrendiler ve artık bu kelimeler hayatın içerisinde kullanılıyor. Evet, burası çok güzel. Bunu yadsıyamayız. Ama bir noktada da insanlar bunları yanlış kullanıyorlar. En ufak bir endişeli ruh hali, sen anksiyetesin diye bir etiketleme haline geldi. Özellikle çocuk sahibi olanlarda, çocuk sadece yaramazlık yapıyor. Ama çocuğum otizmli mi? Hayır. Yani bunlar bu kadar kolay etiketlenebilecek durumlar ne yazık ki değil. Artık deli doktoru algısı kırıldı. Bunları aştık. Çok şükür. İnsanlar terapiye daha bilinçli gelebiliyorlar. Sosyal medyanın bu gücü ve psikolojinin popülerleşmesi bir noktada çok güzel.

 Psikolog Benay Diyadin gazetemiz Haber Muhabiri Tuğba Öztürk ve Editör Şevval Küçük’e konuştu.