Doğa Koruyuculuğu Mu, Talan Düzeni Mi? Bize doğa koruyuculuğu olarak sunulan bu yasa taslağı, gerçekte küresel güçlerin ve şirketlerin çıkarlarını gözeten bir dayatma belgesidir. Doğa korumak, yalnızca yasalarla değil, yerel halkın sesine kulak vererek, ekosistemi kutsayarak mümkündür. Fakat, bu taslak, yalnızca doğayı değil, halkı da bir kontrol mekanizmasına dahil etmeyi hedeflemektedir.
Pandemi Döneminde Uyarılar Yapıldı, Ama Kulak Asılmadı Pandemi döneminde yapılacak uyarılara kulak verilmediği gibi, şimdi daha büyük bir tehlike ile karşı karşıyayız. Yapay et, yapay gıda, yapay zeka ve yapay iklim gibi kavramlar hızla gündeme gelmektedir. Bu yasa, çevreyi korumak adına bir adım atmak yerine, kontrol edici bir sistem kurmayı hedeflemektedir. Bu, "son pişmanlık" aşamasına gelmeden önce durdurulması gereken bir dönüşümdür.
Tarım ve Hayvancılık Üzerinde Kontrol: Yasa ile Neler Değişecek? Bu yasa taslağı, hayvancılığın kısıtlanması, tarımın denetim altına alınması ve tohumdan toprağa kadar her şeyin kurallara bağlanması gibi düzenlemeler içeriyor. Bugün özgürce ektiğiniz tohumlar, yarın bir suç unsuru haline gelebilir. Ürettiğiniz her şey, "iklim" bahanesiyle kısıtlanabilir.
Toprağımız Satılık Değil! Bu yasa, doğanın, toprağın, suyun ve tüm ekosistemlerin satılabilir bir meta haline gelmesi anlamına geliyor. Ancak bu topraklar, binlerce yıllık hafızası, kadim ekosistemi ve halkıyla bir bütündür. Hiçbir güç bu bütünü parçalayamaz. Bizim için bu sadece bir çevre meselesi değil, bir varlık ve yokluk meselesidir.
Milletimize Çağrı: İklim Kanunu İhanettir! Bizler, millet olarak bu yasanın karşısında durmaya devam edeceğiz. Doğamız, milletimizin geleceği ve özgürlüğü pazarlık konusu yapılamaz. Geleceğimiz, bu toprağın özgürlüğü için verilen her bir adım, bir direnişin simgesidir.
Buradan bir kez daha sesleniyoruz: İklim Kanunu’na Hayır! Bu yasa, ihanetin ta kendisidir.