Türkiye’de 27 Ekim 1965 ile 31 Aralık 2001 tarihleri arasında tam 37 yıl içerisinde 28 hükümet göreve gelmiş ortalama ömürleri ise 16 ay kadar olmuştur.
Yani bir buçuk seneyi bile tamamlayamadılar
Ya yeniden seçime gidilmiş ya da atama ile hükümetler gelmiş.
Ülkedeki politik istikrarsızlık nedeniyle sadece 7 hükümet genel seçimlerle değişmiş.
Diğerleri ya ihtilallerle, ya balans ayarlarıyla, ya 28 Şubat’la ya ekonomik krizler nedeniyle atanan hükümetlerdir.
En önemli neden istikrarsızlık ve ekonomik krizler
Türkiye’de 1969-2001 yılları arasında yaşanan en önemli etken enflasyon reel sektör ve döviz krizlerinin hangi hükümetler tarafından ortaya çıktığının istatistiksel olarak aylık veriler yardımıyla saptanması olmuştur.
Bu iki endeksteki dalgalanmalar genel ekonomik krizin ana sebepleri olmuştur.
Hal böyle olunca da ekonomik krizle ortaya çıkan sosyal olaylar ülkeyi adeta kaos ortamına sürüklemiş ve hükümet üstüne hükümet kurulmuştur.
Birinci Turgut Özal hükümeti ile başlayan ekonomik hamlelerle Türkiye’nin dört bir yanı şantiyeye dönüştürülürken özellikle telekomünikasyonda yaşanan büyük değişim ve gelişim insanların olayları daha doğru ve daha objektif ve daha sağlıklı bir şekilde değerlendirmesine fırsat oldu.
Özel radyo ve televizyonlarla birlikte Türk halkı her şeyi birkaç farklı pencereden değerlendirme ve yorumlama fırsatı bulurken doğruya da daha kolay ulaştı.
Türkiye çağ atlamıştı, sınıf atlamıştı.
Yollar, köprüler, barajlar yapılmıştı.
2. İstanbul Boğaz Köprüsü, Karadeniz Sahil yolu, Atatürk barajı, GAP gibi büyük projelere imza attı.
ANAP’ın ikinci döneminin ortalarından sonra başlayan kişisel çıkarlar ve müteahhit parti yorumlamaları ise ülkenin yeniden kaos ortamına sürüklenmesini isteyenlerin ekmeğinin tuzu biberi olmuştu.
Ekmeğine yağ sürdüğünü söylemek daha doğru olur.
ANAP’ın ikinci dönemimden sonra memleket meselelerinden çok siyasetçilerin kendi çıkar ve menfaatleri uğruna ülkeyi düşünenlerin sayısı, düşünmeyenlerin sayısındanaz olunca yeniden bir kaos ortamı ortaya çıktı
Artık herkes kendi cukkasının peşine düşmüş, memleketi düşünenler ise azınlığa düşmüş. TurgutÖzal’ın Çankaya köşküneçıkmasıyla birlikte dağılım sürecine giren ANAVATAN partisi ve muhalefet ülke meselelerinden çok kendi çıkar ve menfaatlerinin peşine düşünce eski sıkıntılar yeniden baş göstermişti.
Bu durumla birlikte 28 Şubat’ın, Etimesgut’taki demokrasiye balans ayarı ve postal sesleri Türkiye’yi yeni bir kaosun içine sürüklemiş ülke bir yüzbaşının başbakanına omuz vurma notasına kadar gelmişti.
Yani 1965 yılından 2001 yılına kadar kurulan toplam 28 hükümetin nerede ise tamamına yakını koalisyon hükümetleriyle idare edilmiş, bunların arasında azınlık hükümetleri bile vardı.
Başbakan Bülent Ecevit’in çelik korse ile seçim otobüsünün üzerine çıkarılması ülkenin içinde bulunduğu durumu en iyi şekilde özetler şeklindeyken yeni bir partinin kurulması için aslında tüm şartlar ve koşullar da oluşmuştu.
İşte 14 Ağustos 2001 yılında siyasi yasaklı ve cezaevinde iken Adalet ve Kalkınma Partisi’ni kuran Recep Tayyip Erdoğan 15 ay sonra 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan genel seçimlerde tek başına iktidara gelmiş oldu.
Peki, o tarihten bu yana ne oldu.
Merhum Turgut Özal’ın kurduğu ve ülkenin çağ atladığı dönem olarak adlandırılan yeni bir atılım hamlesi başlatıldı.
Kim ne derse desin, kim ne söylerse söylesin Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında Türkiye’de önemli hamleler, atılımlar yapıldı.
Sağlıkta yapıldı,
Ekonomide yapıldı
Sanayide yapıldı
Yollar, köprüler yollar inşa adildi.
Havalimanları, üniversiteler, boğaz köprüleri ki 3. Boğaz köprüsü ve bugün tamamlanma aşamasına gelen 15 Mart Çanakkale Boğaz köprüsü, Marmaray, Avrasya tüneli, barajlar, tüneller Türkiye’nin ikinci ekonomik kalkınma hamlesidir.
3 Kasım 2002 seçimlerinden bugüne 19 yıl geçti.
19 yılda yapılmayanı yapıldı.
Bütün bu hamleler, atılımlar yapılırken diğer yandan dâhili ve harici bedbahtlarla da mücadele edildi.
MİT müsteşarının gözaltına alınmaya çalışılması, 17-25 Aralık operasyonları, Gezi parkı olayları ve 15 Temmuz hain darbe girişimleri püskürtülürken, ülke 1980 öncesi kaos ortamına sürüklenmeye çalışılırken, ülkeyi sokak kavgalarına dönüştürmeye çalışılırken, ekonomik darbe girişimleri yapılırken ve en önemlisi terörle mücadele edilirken bu kadar hizmet ve yatırımın yanında bugün dövizin 10 liranın üzerine çıkmasıyla avuçlarını ovuşturanlarla aynı düşüncenin ürünüdür.
Ne derseniz deyin, ister AK Partili yandaş gazeteci deyin, ister MHP’li ama AK Parti’yi destekleyen kişi olarak deyin hiç umurumda değil, nasıl adlandırırsanız adlandırın bu ülkeye bu kadar zor şartlar altında çok büyük hizmetler yapılmıştır.
ANAVATAN Partisi’nin gerileme ve dağılma sürecinde yaşananların bir kısmı bugün iktidar partisinde yaşandığını görmemek için kör olmak lazım.
Evet, aynı çıkar ve menfaat ilişkileri yok mudur?
Elbette vardır
Cumhurbaşkanı Erdoğan bunları görmüyor mu?
Elbette görüyor
2023’te de onları yağlığa ayırmazsa akıbeti ANAP’tan farlı olmaz.
Bu kadar engellemelere rağmen, bu kadar çelme takmalara rağmen, bu kadar hainlere rağmen Türkiye bugün dünyada söz sahibi ise ister bunu AK Partili Cumhurbaşkanı yapsın, isten CHP’li ister İyi Partili, ister MHP’li Cumhurbaşkanı
Benim ülkemin başı dik durduğu sürece, bayrak inmedikçe, ezan dinmedikçe kim ülkem için taş üstüne taş koyuyorsa Allah ondan razı olsun.
Rozete değil, ambleme değil yapılana bakın.