Bir bayramı daha geride bıraktık. Benim için bayramlar hüzün demektir.. Annesiz 20, babasız 26’nci bayram. Yaralıdır yüreğim anlayacağınız. Öyle bir hüzündür ki bu ayrılık, boğazımda düğümlenir, söyleyeceklerim kalakalır öyle. Öylesine bir boşluk, bir yalnızlık ki anlatamam kimseye..

Geçmişte bir kitap okumuştum. Beni derinden etkilemişti. Aklımda kaldığı kadarıyla anlatmaya çalışacağım. Sanki duygularımı anlatıyordu..

Büyük kanatlı kapının tokmağını çekip gitmiştiniz. Bu nasıl bir gitmekti, anlatması zor. Sürükleyip götürüyorlar gibi, ruhunuz oracıkta donup kalıvermiş de ayaklarınız geri geri gidiyor.

Nereye, nelere ve hangi bilinmezlere yürüdüğünüzü bilmeden, arkanıza bakarsanız dayanamayıp dönmekten korkarak, artık düşünmeden, kaçarcasına süzülüp kayboluvermiş, gitmiştiniz. Ben bu duyguyu çok yaşadım.

Rahmetli annem beni yolcu ederken, geri dönüp bakamazdım.. O ağlıyor, ben ağlıyordum. Arkama bakamazdım anneciğime. Gözyaşlarına dayanamazdım…

Hepimiz, köylerimizi, yaylalarımızı, meralarımızı ve evlerimizi böyle terk etmedik mi? “Aradan zaman geçti.”İnsan, baba evinden bir kere çıktı mı, yazık, bir daha hiç oralı olamıyor.

 Eve misafir, komşularına, eski arkadaşlara, kahveye, bakkala, yollara misafir. Her halı yabancı. Odaların, avluların, sokakların hatta gökyüzlerinin yabancısı. Adımlardan belli, yollarıyadırgıyor. Bakışlardan belli, hülyalı, orada değil.

Ev içlerinde sızısı eskilerden kalmış ince bir kederi bastırarak, vaktini bekleyecek. Üstü örtülmüş ve artık hiç konuşulmayacak eski cümleler, beyhude dolanıp duruyor boşluklarda.

*

Aradan böyle yıllar geçecek.Meşguliyetler,çocuklar,evlilikler olacak.Arada hastalıklar ölümler… Kimi duygular kabuk bağlayacak, kimi hülyalar yerinden yuvasından edilecek. Arada bambaşka ve beklemedik işler olacak.

Bir gün babanız göçmüş olacak. Onun eski köşesinde oturuyor bulacaksınız kendinizi. Yerini yadırgayan bir dış gibi. Avludaki incir ağacına bir yabancının baktığı gibi bakacaksınız. Baba evleri, ebedi huzur yağmurudur. Ne yerlisiniz nede yabancı.

Galiba biraz emanetçi… Baba dünyadan göçtü mü,evin bütün köşebucağı,onun eline alışkın bütün eşya, başkasını asla kabullenmek istemez.

Sonra anne devreye girer. Baba evlerini yaşatan ancak ve yalnız annelerdir. Zira anne hayattaysa, babanız bütün ölmüş sayılmaz.

Evinindireğini yitirmiş çoğu kadın, bizim idrak edemeyeceğimiz bir marifetle, evde onu, kimselere görünmez, yalnız kendisinin görüşüp helalleşebildiği bir varlık gibi yaşatır.

Bir elmanın geri kalan yarısı olarak, birlikte kurdukları düzene asla ihanet etmezler. Anneniz yaşıyor ise, baba evi aynı düzen ve bereketiyle ayakta demektir. Ona hiçbir şey olmaz.

Çünkü o evin odalarında, her şeyi eski gibi koruyan, özüne sadık kalarak tazeleyen, hatıralarısaklayan bir anne vardır.

*

Baba ocağına her gidişinizde kapıyı anneniz açıyor ve sizi karşılıyorsa, dünyanın bütün hazinelerine sahipsiniz demektir.

 Babaevi, sonsuz saadetler kaynağıdır çünkü. Var olsun ve uzun yaşasın anneler.

Bir gün annenizi yitirir ve evin kapısını kendi anahtarınızla açacak olursanız, o zaman her şey değişecektir.

Sizi, dilsiz eşyalar ve karanlık köşeler karşılayacaktır.”Ev sahibi”,babanızdan sonra kalanları da yanına alıp gitmiştirartık. Dertlenip durursunuz.

Odalarda konuşan kimse kalmamıştır. Bir zaman gider gelirsiniz. Sonra her şey hatıra olur.

Hayat zaten bir hatıradır.Hayatını kaybetmiş bütün anne ve babaları rahmetle anıyorum.

Şimdiki aklım olsaydı, gelecek uğruna..

Bize bir şey katmamış büyükşehirler, sahte dostluklar, yalancı baharlar için…

Baba evini terk etmezdim…

Terk ettik de ne oldu.?

Göğe merdiven mi dayadık?