Dindar insan TDK sözlüğünde “Din inancı güçlü, din kurallarına bağlı kimse, mütedeyyin” biçiminde açıklanmaktadır. F. Devellioğlu’nun Osmanlıca-Türkçe Lugatı da dindar insanı, “Allah’a inanmış ve bağlanmış olan kimse” olarak tanımlamaktadır. Eğitim, yetişmekte olan bireylerin uyumlu ve iyi insanlar olarak yetiştirilmelerine katkı yapmak üzere kurgulanmıştır. Yetiştirilmekte olan gençlerin “iyi” olma durumları ile “dindar” ve “kâmil insan” olma durumları ile aynı anlama geldiğini söylemek yanlış olmasa gerektir. Nitekim dindarlık, insanın başlangıçtaki kendi tabiatına bir dönüş, insani fıtratın farkına varış tecrübesidir. İnsanın manen ve ahlâken düşüşü ise fıtrattan uzaklaşması demektir. Gerçek insan-ı kâmil olan Hz. Peygamber ile onun varisi olan insan-ı kâmilin bir özelliği de Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmış olması bakımından ahlâki kemale sahip bulunmasıdır. İnsan-ı kâmil şeriat, tarikat, hakikat ve marifet itibariyle tam ve engin olan kişidir. Kamil insan sözleri doğru, işleri iyi, ahlâkı güzeldir, marifet sahibidir; yani eşyayı ve ondaki hikmetleri gereği gibi bilir. İnsan yetiştirme düzenimizin genel amaçları içinde ulaşılması gereken noktanın burası olduğunu söylemek mümkündür. Sonucun bu noktaya ulaşabilmesi için insan yetiştirme sürecinde gençlerin bazı rol modelleri örnek alması, onların eğitimden gereği gibi faydalanmalarına katkı yapacaktır. Örnek, eğitimde çok önemli bir boyuttur. Gençliğin yaş dönemlerinde örnek aldığı insan tipi(rol model-numune-i imtisal) daima değişmekte, gencin yapısı da gelişmesi icabı bir benzeme psikolojisi içerisinde oluşmaktadır. Önce baba, anne gibi ev halkı, sonra öğretmen, giderek siyasiler, artistler, bilim adamları, fikir adamları ve liderler.
Yunus Emre, tarihi bir kişilik olarak çocuk ve gençlerin yetişmelerinde örnek olabilecek ender kişilerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Yunus Emre’nin hayal ettiği insan modeli, “dindar insan” kavramını örneklemeye müsaittir. Yunus Emre, yeni Anadolu’nun bu yüzyıllardaki önder kurucularındandır. Yunus çağının şartları gereği, Türk-İslâm hareketini dünya karşısına çıkarma ödeviyle yüklenmiş Türklerin bir şairi olduğunun tam şuurunda olarak hiçbir dar ekolün adamı olmayıp O, sadece ve derin anlamda bir İslâm şairi olduğunu bilmektedir. Yunus, İslâm’ın belli başlı prensip ve motiflerini şiir imajları içine yerleştirmek için çalışır. Onun ideali inandığı ve onsuz olamadığı İslâm’ı en sade fakat en güçlü deyişler içinde halka yaymaktır. Bu ideal “dindar insan” yetiştirmenin de hedefi olarak karşımıza çıkmaktadır. Yunus her şeyin üstünde ve her şeyden önce Allah sevgisini gönüllere yerleştirir. Allah sevgisinden sonra namaz, oruç, iyi ahlâk gibi İslâm’ın temellerine çağırarak dindar insanı yetiştirmeye çalışır Yunus, şiirleri ile bir insanı İslâm’ın telkin etkisine alarak, tüm olarak İslâm’ın duyuş, düşünce ve inanç alemini çizer.
Yunus bütün insanlığı ilâhi aşka, kardeşliğe, merhamet ve şefkate davet etmiş, insan olmanın, kendini bilmenin Cenab-ı Hakk’a ulaşmanın yollarını anlatmıştır. Onun tasavvuf anlayışı Kur’an ve Sünnet’e, kendinden önce yaşamış mutasavvufların düşünce ve tecrübelerine dayanır. Yunus’un tarif ettiği insan Hz. Peygamberin şahsında temsil edilen “insan-ı kâmil” dir. “Er” olan bu insan aynı zamanda “dindar insan” dır. Kâmil insan aşk ile Allah’a ulaşmış, ilâhî ahlâkla ahlaklanmıştır. İlâhi ahlâkla ahlâklanmış insan “dindar insan” olarak anılmayı hak eder. Nitekim Allah Resulü(sav), “Ben güzel ahlâğı tamamlamak üzere gönderildim” diyerek dinin özünün iyi ahlâk olduğuna dikkat çekmiştir. Yunus’un divanında ayet ve hadislerden pek çok alıntı vardır. Buna göre ancak dinini tamam eden (yani dindar) insan “muhabbete” kapı açmış, Allah’ı sevmeğe başlamış olur. Bu insanı şahsında ete kemiğe büründüren Yunus Emre’nin bize model olarak sunduğu insanı dindar insan olarak okumak mümkündür.
(x) Bu yazı, 30 Eylül 2021 tarihinde düzenlenen sempozyum için hazırlanan bildirinin özetidir.