Fatih Tekke düşünüldüğünde; Trabzon’da seveni çok, sevmeyeni az, çılgın bulana en fazla oyuncu profiline sahip…. Trabzonspor’un altyapısından çıkmış, çocuk sayılabilecek yaşlarda bordo-mavi formayı sırtına geçirmiş, Hami, Ünal, Ogün, Abdullah’larla sahada ter dökmüş bir isim.
1994’te A takıma yükseldiğindeki heyecanı daha dün gibi aklımda… Trabzonspor’da geçirdiği iki dönemde, özellikle 2002-2006 yılları arasında adeta fırtına gibi esti. İnanılmazdı. 2004-05 sezonunda attığı 31 golle Süper Lig Gol Kralı oldu, UEFA Gümüş Ayakkabı’yı kazandı. İki Türkiye Kupası, iki lig ikinciliği…
Daha ne olsun?
Taraftar ona “Fatih Sultan Tekke” lakabını boşuna takmadı. Zenit’e 7.5 milyon euroya transfer olduğunda hem kulübe para kazandırdı hem de Trabzon’un adını Avrupa’da duyurdu. Şimdi, 19 yıl aradan sonra teknik direktör olarak yuvaya döndü. Bu dönüş, sadece bir hoca değişimi değil; adeta bir evladın baba ocağına geri gelmesi gibi.
Tekke, Trabzonspor’un ruhunu iliklerine kadar bilen biri. Bu şehirde futbol sadece bir oyun değil, saygı biçimi, sevgi biçimi en nihayetinde bir yaşam biçimi… Taraftarın beklentisi yüksek, sabrı az. Fatih Hoca, bu baskıyı futbolculuk döneminde de yaşadı, şimdi teknik adam olarak da yaşayacak. Ama o baskıyı göğüsleyecek yürek onda var. Çünkü o, Trabzon’un ta kendisi.
TEKKE’NİN OYUN KLİŞESİ; BASKI VE TOPA SAHİP OLMA
Fatih Tekke’nin teknik direktörlük kariyerine bakarsanız ve onu iyi analiz etmişseniz; özellikle İstanbulspor ve Alanyaspor dönemlerinde oyun tarzı hakkında net fikirler edinebilirsiniz. Tekke, modern futboldan nasibini almış bir hoca. Öyle “Topu al, kaleye koş” mantığında değil. Öncelikle topa sahip olmayı seven, oyunu kontrol eden bir yapı kuruyor. Ama bu topa sahip olma meselesi, öyle boş boş pas yapma değil; verimli, dikine, rakibi bozan bir anlayış. Alanyaspor’da geçen sezon takımının attığı gollerin çoğu ön alan baskısından veya hızlı geçişlerden geldi… Gerçi ben bu “geçiş” lafını sevmiyorum zira malum dönemin teknik direktörü kendisine futbol kitabı bahşedilmiş gibi görüntü verenin sözü… O yüzden literatürümüzden silmemize hatta nefret etmemize neden oldu neyse …
İstanbulspor’da ise duran top organizasyonlarıyla rakiplerini çok yoran ısıran ve sonuç alan bir görüntüye sahipti...
Örnek olarak 2022-23 sezonunda İstanbulspor’un attığı 33 golün 9’u duran toptan, 7’si ön alan baskısından. Bu, kesinlikle rastlantı değil; planlı programlı bir iş.
Fatih Tekke’nin takımları genelde yüksek tempoda oynuyor. Top rakipteyken şok presle boğuyor, topu kapar kapmaz dikine hücuma çıkıyor. Ama gerektiğinde topun arkasına geçip kontrayı da iyi kovalıyor. Bu, Trabzonspor’un orijinal oyun yapısına çok uygun bir durum aslında. Çünkü Trabzon taraftarı sabırlı oyunu sevmese de disiplinle oynayıp coştuğu anlar, takımın rakibi boğduğu, sahada aslanlar gibi bastığı anlar taraftarın en çok keyif aldığı anlardır. Fatih Tekke’nin bu anlayışı, Trabzonspor’un mevcut kadrosuna da uygun. Mesela Banza gibi bir hava hâkimiyeti olan santrforu, duran toplarda müthiş bir silaha çevirebilir…Hakkını yemeyelim duran toplarda Okay da çok zorlayan didişen bir oyuncu…
Savunmada ise takım disiplinine çok önem veriyor. Taç atışından santraya, her anı planlıyor. Maçın son 10 dakikası, son 5 dakikası için ayrı ayrı çalışıyor. Bu, Trabzonspor gibi genelde maç sonlarında panik yaşayan bir takım için ilaç olabilir. Ama şöyle bir gerçek var: Tekke’nin sistemi oturana kadar biraz “ SABIR” lazım. İlk maçlarda dağınıklık olabilir, çünkü bu adam “Ben geldim, üç maçta şampiyon yaparım” diye boş vaatler veren biri değil. O, bir şey inşa etmek istiyor. Bu inşaatın temeli sağlam atılırsa, sonrası çorap söküğü gibi gelir.
TRABZONSPOR ÇOK ŞEY KAZANABİLİR
Fatih Tekke’nin Trabzonspor’a katacağı ilk şey, yaklaşık uzun zamandır aranan fakat bir türlü bulunamayan özlemle beklenen “RUH” olabilir. Son yıllarda Trabzonspor bundan çok mahrum. Şenol Güneş döneminde bile bir istikrar yakalanamadı, Abdullah Avcı’nın şampiyonluk sonrası düşüşü malum. Tekke, taraftarla oyuncular arasında bir köprü olabilir. Çünkü o, tribünün ne istediğini bilir. Sahada koşmayan, ter dökmeden formasını ıslatmayan adamı affetmez. Antrenmanlarda yüzde yüz mücadele ister, oyuncusunun kendisine el-kol hareketi yapması onun kırmızı çizgisi. Bu disiplin anlayışı, Trabzonspor’un yumuşak karnı olan tembelliği, umursamazlığı, ruhu olmayan futbolcu profillerini hizaya getirip yeni bir sinerji oluşturabilir.
Taktiksel açıdan ise Tekke, Trabzonspor’u daha sıkı (compact), daha agresif bir takım yapar. Ön alan baskısıyla rakibi boğar, duran toplarla skoru değiştirir. Bunlar günümüz futbolunda arzulanan, bilinen şeyler. Fakat pek uygulama görmediğimiz için insan hem özlem çekiyor hem de yazarken heyecan duyuyor… Ama en önemlisi, oyunculara özgüven aşılar. Tekke, transferde yaşa değil oyuncu verimine takım içi koordinasyonunu sağlayıp sağlayamayacağına ve pek tabiki de yeteneğine bakar.
Belki de altyapıdan gelen gençlere herkesten çok daha fazla şans verecek biri. Trabzon’un kalbinden çıkan bu çılgın ve efsane adam kendini doğuran, bugünlere getiren altyapıya eğilirse hem kulübün geleceğine yatırım yapar hem de taraftarın gönlünü bir kez daha kazanmış olur...
Tabii ki her şey toz pembe değil. Trabzonspor’un kadrosu kısıtlı, mali durum ortada. Tekke’nin elinde sihirli değnek yok. İlk aşamada sonuç odaklı gitmesi gerekebilir. Ama uzun vadede, yeni sezona iyi bir hazırlık dönemiyle başlarsa, bu takımı şampiyonluk yarışına sokar. Fatih Tekke, sadece bir hoca değil; şehrin heyecanı, nabzı, sevinci, hüznü, öfkesi… Kısaca Trabzonspor’un ta kendisi.
Ben bu çılgın efsaneye inanıyor ve güveniyorum…